31 Ağustos 2014 Pazar

KARDEŞLİĞE ÇAĞRI


EZAN


-Türk Bayrağın Kutsal Sembolik Anlamı Nedir?


-Türk Bayrağının Tarihte ki anlamı?

Tarih kitaplarında, Türk bayrağının tarihi ile ilgili bir kaç ayrı bilgi mevcuttur.
İlk Türk bayrağı ile ilgili bilgi orta Asya’ da ki tarihi bilgiler neticesinde, Türkler Tuğ adı verilen Bayrak ve kutsal sembolleri "uğur getirdiğine inanarak" kullandıkları söylenilmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu’ndan önceki Anadolu Türk devletlerinde kullanılan bayrak renk ve sembolleri hakkında yeterli bir bilgi yoktur. Türk Bayrağı’nı ilk olarak Anadolu Selçuklu hükümdarı Gıyasettin Mesut tarafından, Osman Bey’e gönderilen beyaz renkli sancak olarak görürüz.
15. yüzyıldan sonra al Bayrak, Yavuz Sultan Selim dönemindeki Çaldıran Savaşı’nda ise yeşil Bayrak kullanılmaya başlanmıştır. Türk Bayrağı’na en yakın şekle ise, III. Selim döneminde rastlanır. Bu Bayrakta, Hilal ile birlikte sekiz köşeli yıldız kullanılmıştır. 1842 yılın Abdülmecit Han döneminde, Yıldız beş köşeli haliyle kullanılmaya başlanmıştır. Ve daha sonra, Cumhuriyetin ilanından sonra, 29 Mayıs 1936 tarihinde Bayrağın şekli kesin bir şekilde tayin edilmiştir. 28 Temmuz 1937 tarihli, 27175 sayılı “Türk Bayrağı Nizamnamesi Kararnamesi” ile de, öngörülerek kanunlaşıp O' günden bu güne, Türk Bayrağı’nın kullanılışı şimdiki son halinde ki tema uygun görülüp düzenlenmiştir.

-Bayrağın Renkte ki anlamı?
Bunlardan en çok rağbet gören ve üzerinde odaklaşan konu, 28,07,1389 tarihinde 1,ci Kosova savaşında meydana gelen olaydır.1,ci Kosova savaşında Şehit olan askerlerinin kanının bir çukurda toplanması sonucunda, gökyüzünden askerlerin kanının üstüne yansıyan Ay ve Yıldızın yan yana gelmesi ile resmin oluştuğu söylenmektedir. Böylelikle Türk bayrağının rengini yılarca, bu topraklar da birlikte yaşayan etnik Müslüman kahraman yiğit İnsanlar Vatanımız için, canlarını feda eden "Kosova'da" şehitlerin dökülen mübarek kanları birikip göle dönünce, üzerine yansıyan resimde ki kanlardan ilham alınan, Kan, Ay ve yıldızdan alındığını biliyoruz. Fakat Bayrak hakkındaki bu bilgi, Bayrağın taşıdığı kutsal anlamı ve bu anlamdaki manevi açıdan gerçek anlam derinliğinde ki yüceliğini anlatmaya kafi değildir!

"Bilindiği gibi genellikle Hristiyan milletler bayraklarında Haç şeklinde semboller yer almaktadır. Müslüman milletlerde ise Hilal görünmektedir. Haç'ın anlamı; Hazreti İsa'nın çarmıha gerilerek Haç şeklinde Şehit edildiğine inanırlar. Diğer dünya ülkeleri kendi inançlarına göre, tasarlayıp bayraklarına saygı duyduğu çeşitli şekil sembollerini baz alıp resimleyerek kutsal kabul ederler."

-Peki ya bizlerdeki Hilal'in anlamı?
Müslümanlarca, sembol olarak kabul edildiğini biliyoruz. Ancak bunun sembolik değeri nereden gelmektedir? Dolunay ayın on dördüncü gecesindeki haliyle daha parlak olmasına rağmen niçin, ayın en az ışık verdiği yay şeklindeki zayıf şekli sembol alınmıştır? İşte Hilal'in mana gücü bur dan çıkmaktadır. Çünkü Hilal, Haç gibi doğrudan şekil olarak alınsaydı eğer; o zaman Dolunay kullanmak daha uygun olurdu. Halbuki “Hilal” şekli değil de; isminin (A) ile başladığı için, dolayısıyla sembol olmuştur. Bu anlamı da “ALLAH (c.c.)” isminden almıştır. Bilindiği gibi Arapça aslında Hilal kelimesinde; 1 “He” 1 “Lam” 1 “Elif” ve yine 1 “Lam” harfleri bulunmaktadır. Yani 1 “He” =1 “Elif” / ve +2 tane “Lam” bulunmaktadır.

Yani bu, harflerin Arabi Ebcet hesap tekniğinde ki şifreli rakam değeri:
“He • “Lam” • “Elif” • “Lam”
Toplam Olarak =99,dur.

ALLAH (c.c.) kelimesi Latince olarak, 1. Elif ve 2.Lam ve 1. He ile yazılmaktadır. Bu harflerin, değeri yine ebcet hesabıyla toplandığında yine 99. rakamını verir. Her iki kelimede harfler değişmediği için, rakam değerleri de değişmiyor. Yani Hilal yazarken ALLÂH (cc.) isminin simgesel harflerini kullanıyoruz; 99' sayısal anlamı Esma ül Hüsna'yı temsil eder.Öyleyse bu iki kelimeyi bilhassa, sembolik olarak birbirinin yerine kullanmak mümkündür. O halde Bayrak üzerine ALLÂH (Cc.) yazacak yerde aynı ismin eş değerlisi olan, Hilal'i koymak hem şık anlamlı hem inançlarımıza daha uygundur. Çünkü inancımıza göre “ALLÂH'ı (Cc.)" sembol olarak kıyaslamak ifade etmek mümkün değildir; çünkü Tevhit inancımıza aykırıdır! Aksi halde putperestlerin düştüğü hatayı biz tekrarlamış oluruz. Bu sakıncadan dolayı “ALLÂH'ın (Cc.)" zatı ve ismi tenzih edilerek O, ismin harf ve ebcedi bakımından eş değerlisi olan “Hilal” sembolize edilmiştir. Madem ki, sembolik anlam taşıyor o halde Hilal yazmaktansa, Hilalin şeklini yapmak arasında hiç bir sembolik fark yoktur. Aksine sembol olarak Hilal şekli daha uygun daha anlamlıdır. Böylece Hilal'in sembol olarak seçilmesinde şu mantık silsilesi görülmektedir: ALLÂH'ın(Cc.) Hilal isimi =A Hilal şeklidir.
ALLÂH'ın(Cc.) birliği (Tevhit) inancı ve bu inancın La ilahe İllallah ondan başka İlâh yoktur. Formülüyle ifade edilen manası böylece, Hilal şeklinin içinde sembol olarak ifadesini bulmuştur.

-Yıldızın anlamı?
Bilindiği gibi bazı İslâm ülkeleri bayrağında özellikle Suudi Arabistan doğrudan doğruya Kelime-i Tevhidi yazarak sembole gidilmeden bayrağına aynen koymuştur. Ancak birtakım manaların sembol ile anlatılması sözle ifadesinden daha derin ve anlamlıdır.
Hilal'in ünündeki Yıldız, Ay'ın Hilalde  gibi değil de, aksine doğrudan doğruya asıl şeklinden alınmıştır.
Ancak bu şekil yine  dikkatli bakınca, Arapça Muhammed yazısının benzer şeklidir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizin ismi yazıldığı zaman birinci mim in başı Ha harfinin dirseği ikinci Mim in kıvrımı ve Dal harfinin alt ve üst kanadı beş tane çıkıntı meydana getirir ve tam bir Yıldız şeklini alır. Zaten İslâm'ın şartları da beş tanedir. Hilal ALLÂH'ın(Cc.) inancını yıldız  Peygamber'i ve ona bağlılığı ima eder. ALLÂH(Cc.) inancı amentü ile bildirilen iman şartlarının temeli olduğu için, iman esaslarının hepsi bu sembolle manasını bulmuş olur. O zaman Hilal iman şartlarını yıldız da, İslâm'ın şartlarını remz (sembol) olarak dile getirir ki; bayraktaki bu iki sembolle Ay ile yıldızla İslâm dini bütün yönleriyle ifade edilmiş olur.
Ebcet hesabına göre Hilal, ALLÂH(Cc.) lafzıyla aynı ölçüdedir. Yıldız ise, yol gösteren demektir.
En büyük yol gösteren ise ‘ALLÂH(Cc.) ve Resul(As.) olduğuna göre, Türk Bayrağının gölgesi onları temsilen mübarek gölgesidir.

-Bir Fransız Diplomatın dili ile Türkler:
"Claude Farrere dilimize Türklerin Manevi Gücü adıyla çevrilen eserinde (s.36) Hilal şekli üzerinde durarak bu şeklin, Türklerin hayatında nasıl bir önem taşıdığını anlatmaya çalışır. En mükemmel gemiler yarım Ay şeklinde Amiral gemisinin etrafına sıralanmıştı. Evet yarım Ay şeklinde ve Hilal şekli gerçekten müthiş; Müslümanlar gerçekten Türk olanlar karşındaki herkesi heyecandan titretmeye yeter!...” diyerek Türk toplumunun hayatında örf ve geleneklerin İslâm la, ne kadar köklü bir bağla yeri olduğunu anlatır."

-Bayrağın toplumda ki etkinliği? İstiklâl marşımızda: Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal, Kahraman ırkıma bir gül ne bu şiddet bu celâl, mısralarında Bayrağın ve hilalin asıl manasını dile gelen hitap aslında doğrudan doğruya ALLÂH'a(Cc.) niyazdır. Rabbinden artık bu millete rahmet ve merhametiyle muamele etmesi istenmektedir. Zaten Ruhumun senden ilâhî şudur ancak emeli;” mısrasın da bu dilek daha açık bir dille ortaya konmaktadır. Türk Müslüman halkları önemli toplantı düzenlerini barışta ve savaş ta hayırlara vesile olması için ve kutsal mabetlerimizdeki Cami, mescitlerin zirvesine konan Alemler Bayraklarda ki, Hilal şekli örnekle tasarlanarak yapılmıştır.
Hilal sadece Bayrağımızda değil; Kandil gecelerinde geleneksel yapılıp dağıtılan, Ay biçiminde pişirilen çöreklerde de görülür. Camide ve kışladaki ders nizamı, Milletimizin devlet ve sivil halkın önemli toplantı yerlerinde ki düzen şekilleri hep Hilal biçimini almışlardır.

-Bayrağımıza saygı göstermek?
Ve toplumsal günlük sosyal hayatımızda, Bayrağımızı taşıyarak kullanırız. Düğün, ve Şehit matemini ima eden cenazelerimizde, bir kutsal sefer yolculuğunda, ALLÂH (Cc.) ve Resul'e (As.) hürmeten, en önde ve halktan yukarıda tutup kaldırarak üstümüz de göklerde taşırız.
 
  • Türk Bayrağı, yırtık, sökük, yamalı, delik, kirli, soluk, buruşuk veya layık olduğu manevi değeri zedeleyecek herhangi bir şekilde kullanılamaz.
  • Resmi yemin törenleri dışında her ne maksatla olursa olsun, masalara kürsülere, örtü olarak serilemez.
  • Oturulan veya ayakla basılan yerlere konulamaz. Ve bu yerlere ve benzeri eşyaya Bayrağın şekli yapılamaz.
  • Elbise veya üniforma şeklinde, kullanmak amacı ile giyilemez
  • Hiçbir siyasi parti, teşekkül, dernek, vakıf ve tüzükte belirlenecek kamu kurum ve kuruluşları dışında kalan kurum ve kuruluşun amblem, flama, sembol ve benzerlerinin ön veya arka yüzünde esas veya fon teşkil edecek şekilde kullanılamaz.
  • Türk Bayrağına sözle, yazı veya hakaretle, herhangi bir şekilde aşağılanıp hakaret edilemez, saygısızlıkta bulunulamaz.
  • Bayrak yırtılamaz, yakılamaz, yere atılamaz ve gerekli saygıya özen gösterilmeden, alelusul kullanılamaz.

Bu yüzden, Şanlı Bayrağımızın diğer Dünya ülkelerinin İnancımızı sembolize etmeyen Bayraklarla bir  "kıyasla" asla değeri ölçülemez!
Millet olarak öyle ki; (Etnik farklılığımızı kendi aramız da, ön plana koymadan) tüm Dünya ya karşı gururla “Ne Mutlu Türküm” demeliyiz! Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’ni ve kutsal inancı olan, İslâm dinimizi temsil eden Ay Yıldızlı Bayrağımız, Türk kimliğiyle, Müslüman Milletimizi temsil etmektedir. Ancak bundan rahatsızlık duyanlar varsa, eğer onlar bu Vatanın hakiki evlatları değildir! 
 
 
"Cenab-ı ALLÂH kutsal değerlerimiz olan İslâm, Vatan, Millet, Bayrak ile devletimize olan saygı sevgi manevi kardeşlik bağlarımızı bizlerden almasın. Amin."

31.08.2014
Hazırlayan: Aydın Suyak


12 Ağustos 2014 Salı

Kur'an da zenginlik ve fakirlik:



-Kâfir olanlar için dünya hayatı câzip kılındı. (Bu yüzden) onlar, iman edenler ile alay ederler. Oysa ki, (iman edip) inkârdan sakınanlar kıyamet gününde onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir. (Bakara Suresi, 212)

- Allah, dilediği kimseye rızkı genişletir de, daraltır da. Onlar ise dünya hayatı ile ferahlanmaktalar. Oysa düna hayatı ahiret hayatının yanında bir yol azığından ibarettir.( Rad Suresi,26)

-"Aramızdan (sizlere) Allah'ın kendilerine lütuf ve ihsanla zengin ettiği kimseler de bunlar mı!" demeleri için onların bir kısmını diğerleri ile işte böyle imtihan ettik. Allah şükredenleri daha iyi bilmez mi? (Rad suresi,53)

-De ki: "Şüphesiz benim Rabbim rızkı dilediğine genişletir-yayar ve kısar da. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar." (Sebe Suresi,36)


-Allah rızkı kullarından dilediğine bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir. (Ankebut,62)

-De ki: "Şüphesiz benim Rabbim rızkı dilediğine genişletir-yayar ve kısar da. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar." (Sebe Suresi,6)

-Allah kullarına lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O kuvvetlidir, güçlüdür. (Şurâ Suresi,19)

-Zengin eden de yoksul kılan da O'dur. (Necim Suresi,48)

*Zenginlikle ilgili Vakıa Suresi’nin Fazilet ve Sırları:


Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Her kim her gece Vakıa Suresini okursa, ona asla fakirlik isabet etmez."(1)

Abdullah ibni Mesud (Radıyallahü Anh) vefat edeceği vakit müminlerin emiri olan Hazreti Osman (Radıyallahü Anh) onu ziyarete gelir. Ona "Neden şikayetin var?" deyince, o şöyle der: "Doktor beni hasta etti. Artık bana kim derman olabilir." O zaman Hazreti Osman (Radıyallahü Anh): "Sana devlet hazinesinden maaş bağlatayım mı? deyince, O: "İstemez" der. O zaman Hazreti Osman (Radıyallahü Anh): "Arkanda kızlar bırakacaksın onlara lazım olur" deyince, Abdullah ibni Mesud (Radıyallahü Anh) yukarıda zikredilen hadisi şerifi rivayet ederek: "Ben kızlarıma her gece Vakıa Suresini okumalarını emrettim, onlarda buna devam ediyorlar. Dolayısıyla onlarda muhtaç olmazlar " der.(2)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Vakıa Suresi, zenginlik suresidir. Onu okuyunuz ve o sureyi kadınlarınıza ve çocuklarınıza da öğretiniz."(3)

Rivayet Edildi ki:
Bu sureyi okumaya devam eden kimse, fakirlikten emin olur.
-Her gün sabah ve akşam bu sureyi okuyan kimse hayatı boyunca açlık ve susuzluk acısı nedir bilmeden dünyadan göçer. Hayatı boyunca başka hiçbir tehlike yüzü de görmez.

-İkindi namazından sonra 14 defa okunursa, rızık yağmur gibi yağar, Allah’u Teala işlerini kolaylaştırır. Bu bereketli surenin her gece akşam namazından sonra okunması tavsiye edilmiştir. Rızık, fakirlik ve yoksulluktan kurtulup zenginlik nimetine kavuşmak için okuyanlar, akşam namazından sonra okumaya devam etmelidirler.
-Bu sureyi ara vermeksizin 40 gün 40 defa okuyan kişi, asla fakirlik çekmez. Allah’u Teala o kişiye yorulmadan ve günaha girmeden helal rızıklar nasip eder.
Ölmekte olan bir kişiye Vakıa Suresi okunursa, münker ve nekir meleklerinin suallerine kolaylıkla cevap verir.

-Ariflerden bazıları demişlerdir ki: "Ölmüş bir kimsenin üzerine Vakı Suresi okunursa, meyyitin acı ve ıstırabı hafifler. Ölümle burun buruna gelen ve cen vermekte olan ağır bir hastanın üzerine okunursa, imanla göçmesine vesile olur. Azrail (aleyhhisselam) da o kimseye karşı çok nazik davranır.
-Abdestli olarak her gün sabah akşam bu sureyi birer defa okuyan kimse hayatı boyunca açlık ve susuzluk acısı nedir bilmez ve hiçbir tehlike yüzü görmez.

"İmam Kurtubi (Rahimehullah) buyuruyor ki: "Tohum ekerken E’üzü-Besmele’den sora Vakıa suresinin 63-64. ayetleri ve zikredilen duayı okumak müstehaptır. Ayrıca ekine isabet edecek zararın uzaklaştırılmasına vesile olur.
Tohum Ekerken Vakıa Suresinden Sonra Okunacak Dua

-Tohum Ekerken Vakıa Suresinden Sonra Okunacak Dua
- Efera eytüm ma tahrusun.
Eentüm tezrağunehuuu em nahnuzzerığun.
Allahumme salli âla muhammedin verzukna semarahu vecğalna lienğumike minşşakiriin.

-İdrar yollarında rahatsızlığı olan kişi, Vakıa Suresinin 5-6. ayetleri ile Hakka Suresinin 14. ayetlerini yazıp zemzem suyunun içinde beklettikten sonra içerse, bi-iznillah hastalığına şifa olur.

Yazar: Ömer Seyhan)
-Dipnot ve Kaynaklar:

Beyhaki, Şu’abül-İmân, 2/491; İbni Sünni, Sahih, 680
İbni Kesir Tefsiri, 4/281; Nefefi Tefsir, 4/222
Fethu’l-Kadir, 5/146; Tıbyan Tefsiri, Vakı’a Suresi

Boşa geçen zaman




İNSAN OĞLU
dünya da iken ahiret için
boş zamanların da
ne kaybettiğini bilse idi; eğer
bir saniyiyesine
bir ömür verirdi.

KuruKöprü Beldemiz

 

-Kayseri Talas Kuruköprü Beldesi-

-Ülke: Türkiye

-İl: Kayseri

-İlçe: Talas

-Coğrafi bölge: İç Anadolu Bölgesi
Zaman dilimi:
DAZD (+2) -Yaz: (YSU)DAYZD (+3)
İl alan kodu: 0352
İl plaka kodu: 38
-Posta kodu: 38100
Kuruköprü, Kayseri ilinin Talas ilçesine bağlı bir beldedir.
19. Haziran 1999. tarihinde köy tüzel kişiliğinden çıkarılarak belediyelik bir belde olduktan sonra, büyük şehire bağlanıp Talas'ın artık bir mahallesi olmuştur.
-Kültür:
Kuruköprü Beldesi, Talas ilçesi'ne 15. Km, Kayseri'ye 20. Km mesafede bulunmaktadır.
Fakat, Beldede ilk yerleşim tarihinin kesin ne zaman başladığı hakkında gerek dönemin çağdaş kaynaklarında gerek se de arşiv kayıtlarında fazla bilgi bulunmamaktadır.
Ancak, Kayseri şer'riye sicilinde milladi 1500. yılında köyümüz 19. hane ve 1520. yıllarında ise 27. haneye çıkarak her geçen yıllarda çoğalmıştır. Köy halkının 1500. yılında devlete ödediği vergi 3315. akçedir. 1520. yılında ödediği vergi ise 6360. akçedir.
Diğer bir başka arşiv kayıtlarında, hicretten 1035-36 /Miladi 1625-26 tarihli 27/1 Kayseri şer'riyye Sicilindeki 59. nolu belgede Kuruköprü ve diğer yerlerin kırk bin akçelik zeametin (vergi) 1625. yılına ait mahsulünün toplanmasına dair bilgi geçmektedir. Bu sebeple Kuruköprü köyümüz de en erken tarihli yerleşimin15. ci yüzyılın ilk çeğreğin de kurulu olduğu arşiv kayıtlarına göre anlaşılmaktadır.
Büyüklerin anlata geldiğine göre atalarımız yaklaşık beşyüz yıl kadar önce orta asyadan göçebe olarak geldiklerinde, kınık türklerine mesup bir boy olup "Selimlü" sancak beyline mensup yöre halkı oturak kızıklı boyuna bağlı idi.
(Selimlü sancağın da, aşiret lideri Seyit Kasım Abdülcabbar, Hacı Kasım bin Ahi İsmail, Behlül Tigin Mehmet bin Gazidir.)
Sancak beyliği bu yörenin güvenlik kolluğu için, Karaören ve Geçgele ve Gömü deresinin mevki yamaçlarına yerleştirerek birkaç kışlakta ikamet edip, bu yörenin toprakları içerisinde geçmekte olan eski ipek yolunun korunup kollanmasında hakimiyetin sağlanmasında görevlendirilmişlerdir.
Daha sonraları yukarıda tarihi geçtiği yıllarda, burada bol su bulunması nedeniyle daimi ikamet amacı ile yerleşmek için tarihi köprüden esinlenerek Kuruköprü adını verdikleri vadi şeklindeki köye 3. şahıs arasında arazisi sancak beyliği tarafından tahsis edilerek yerleşmişlerdir.
Kuruköprü Beldesi, hem Roma'lılar hem de Türk dönemi'ne ait mimari ve sanat anlayışının izlerini bünyesinde barındırarak günümüze kadar taşıyabilmiş ender yerleşim yeridir.
Tarihi beldede geçmişe ait kültürün uzantılarını özellikle su kemerinde, geleneksel konut mimarisinde ve eski mezar taşlarında bariz bir şekilde görülmektedir.
Su kemeri, Kuruköprü Beldesi'nin girişinde yer almaktadır. Eser, Roma imparatorluğu dönemi'nde Kayseri'nin ihtiyacını karşılayan Gürpınar (Salkuma) Köyü'nden çıkan suyun Kayseri'ye ulaştırılması amacıyla yapılmıştır.

Gürpınar (Salkuma) Köyünden çıkan su, kayaların içerisine oyulan kanallarından Su geçerek vadiye ulaşmaktadır. Vadinin iki yamacını birbirine bağlayan köprü (kemerin) üstündeki oluktan vadinin karşı yamacına geçirilerek "Tirem" Kaya tabakasının oyulmasıyla yapılan kanallardan, bazen de kesme taştan yapılmış delhiz bu kanallardan akarak Su eski "Mazaka" yani Kayseri'ye ulaşmaktadır.
Su kemeri, gömüderesi olarak adlandırılan vadiyi birbirine başlayan dere yatağının içine, doğu-batı istikametinde 172. m uzunluğunda ve ortalama 16. m yüksekliğinde inşa edilmiştir.
Su kemerine malzeme olarak, düzgün kesme taş,d kaba yonu taş ve yontma taştan, iç kısımları da moloz taşlarla "Horasan" harçtan yapılarak kuzey cephesini dayama şeklinde taş duvarlarla desteklenmiştir. Bir adet sivri, 13. adet yuvarlak kemerden oluşan su kemerinin en büyük kemeri yıkıldığı için, malesef Köprü ikiye bölünmüştür. Doğu yönünde yer alan üçüncü kemerle dördüncü kemerin oturduğu ayak tamamen yıkılarak, altından yol geçirilmiştir. Muhtemelen, Selçuklular dönemi'nde küçük bir su bendinin oluşmasını sağlamak ve küçük bir baraj oluşturmak amacıyla, bütün kemerlerin içleri kesme taşlarla örülerek doldurulmuştur.
Su kemerinin oturduğu ayakların kuzey cephelerinde yer, yer sel sularının açmış olduğu yarıklar görülür. Eserin, gerek kullanılan malzeme, gerek mimari kuruluşu ve gerekse de, İstanbul ve Anadolu'daki benzer örneklerle kıyaslandığında 8.ci yüzyılda tahminen Romalılar tarafından inşa edilmiş olması gerektiği düşüncesi arğırlık kazanmaktadır.
- Günümüzde harap bir duruma gelen köprünün üzerindeki su kanalının yan duvarları yıkılmıştır. Restore edilmesi halinde bölgeye çok büyük bir zenginlik katacaktır. Bunun için, devletimizin öncülüğün de acilen desteğine ihtiyaç duyulmaktadır. Avrupa Birliğinin böyle tarihi yapılara karşılıksız kredi vererek onarttığını duyuyoruz.
Buradan tarihi abidenin yıkılıp yok olmaması için, devlet büyüklerimize ve Avrupa Birliği ilgililerine sesleniyoruz. Avrupa Birliği ile irtibata geçebilecek konumda olan ilgili büyüklerimize hatırlatıyoruz.
Lütfen... Yöremizin tarihi abidesi ve zenginlik kaynağı olan bu su kemerinin restorasyonunu yaptırılması için girişimlerde bulunalım. Hatta 27. km uzağımızda bulunan Zamantı ırmağından kanalla küçük bir su getirtelim ve üzerinden yine su geçirerek yöremizde bulunan tarihi anıtları türizme güzel bir hizmetle zenginleştirip katarak, "Lütfen" yeniden canlandıralım.
Bu fikir belki bazılarımızca hayal olarak nitelendirilebilir. Fakat unutulmamalıdır ki her şey bir hayalle başlar...
"Hayal kuramayan, hiç bir işte başarıya ulaşamazlar."
-Eserlere onarım yapıldığında o' zaman beldemize çok sayıda turist akını olduğunu göreceksiniz. Bölgede ayrıca, pek çok tırhız (Dehliz) denilen metrelerce uzunluğunda sığınma tünelleri yani sığınak şeklinde tarihi yerleşim yapıları bulunmaktadır. Beldenin daha aşağısında Göbü denilen vadinin doksan derece dik kaya yamaçlarında oyulmuş çok sayıda yer altında eski Ev kalıntıları mağaralar mevcuttur. Buraların varlığını dış ve iç turizme hizmet amacı ile haberdar etmek istiyorum.
Anadolunun geleneksel konut mimarisinin özelliklerini yansıtan örneklerle Kuruköprü Beldemizde de karşılaşmaktayız. Dışa kapalı olarak tasarlanan evler, yöreye özgü düzgün kesme taştan inşa edilmişlerdir. Genelde iki katlı olarak tasarlanan evlerin avlularına yuvarlak kemerli giriş kapılarından ulaşılmaktadır. Ancak zamana karşı direnemeyen bazı evlerin avlularının yıkılmış olmalarından dolayı dış mekandan iç mekana giriş doğrudan sağlanmıştır.
Giriş kapılarını taçlandıran kemerlerin boya ile boyandığı örnekler de mevcuttur. Evlerde yaşayan halkın dışarı ile bağlantısını sağlayan pencereler yuvarlak ya da dikdörtgen formda tasarlanmıştır. Evlerin üst kat çıkmaları fazla dışarıya taşkın olmayıp konsollarla desteklenmiştir.
Köyün bir vadi içine kurulmasından dolayı evler, genelde yamaçlara kurulduğundan aralarında sokaklar olmasına rağmen karşıdan bakıldığında teras misali üst üste, yan, yana ve bitişik nizamda yapılmıştır. Evlerin böylesine dip dibe ve teraslar halinde yapılmış olması, köyde komşuluk ve akrabalık ilişkilerinin daha sıcak olmasında etkili olmuştur.
Son yıllarda, artık vadinin içine sığmayan Belde halkı yeni yapılan konutları ile mahalle olarak köyün dışına taşarak yayılmaktadır.
Belde, geleneksel Anadolu konut mimarisinin ayrılmaz bir parçası olan taş yapıdan kemerli dış kapı ve pencereleri vardır. Çatı örtüleri sıralı kemer üzerine Taş saldan ve kalın ağaçlar la örtülüdür. Bu günkü anlamıyla, kapı zillerinin yerini tutan kapı tokmaklarının ender örneklerini muhafaza edebilmeyi başarmıştır. Bu örnekler sade ve yuvarlak formda yapıldığı gibi, insan eli biçimli olarak da değişik şekilerde yapılmıştır.
Kuruköprü Beldesi, 2004. yılı mahalli idareler Genel Seçimine kadar Talas İlçesi'ne bağlı bir köy iken, bu tarihten sonra belde statüsünü alarak belediye hizmetlerine kavuşmuştur.
Kuruköprü Beldesi, güney doğusunda mahallemiz olan Çatakdere Köyü (Dikir), güneyinde (Mengücek) Yazyurdu, batısında Başakpınar (İspile) kasabası'yla ayrıca kuzey de Gesi kasabası ve (Nize) Güzelyurt Köyü, kuzey doğusunda "Salkuma" Gürpınar yakın komşularıdır ve buralarla komşuluk ilişkilerimiz son derece sıcaktır.
-Coğrafya:
Kayseri iline 23 km, Talas ilçesine 13 km uzaklıktadır.
-İklim:
Beldenin iklimi, karasal iklim etki alanı içerisindedir.
-Nüfus:
1872. Yıllarında, Beldemizdeki halkın başlıca Aile reisleri:
1- Abbas Oğlu
2- Ali Efendi
3- Avan Oğlu
4- Deli Ahmet
5- Deli İsmail
6- Deli Seyit
7- Cin Oğlu
8- Cin Ali Oğlu
9- Çalık Oğlu
10- Emir Ahmet Oğlu
11- Ensar Oğlu
12- Hacı Bey Ağa Oğlu
13- Hacı Bekir Oğlu
14- H. İbrahim Oğlu
15- Hacı Hüseyin
16- Hacı Latif Ağa
17- Hatip Oğlu
18- Gizir Oğlu
19- Gökşen Oğlu
20- İmam Oğlu
21- İnce Oğlu
23- İnce Memet Oğlu
24- Kara Ali Oğlu
25- Kara Hasan Oğlu
26- Kara Kuyulu Oğlu
27- Koca Oğlan Oğlu
28- Koca İmam Oğlu
29- Kasım Oğlu
30- Latif Oğlu
31- Memiş Mülayim Oğlu
32- Muni Oğlu
34- Osman Bey
35- Pat Oğlu
36- Petek Oğlu
37- Raşit Oğlu
38- Sarı Oğlu
39- Sarı Mahmut
40- Seyit Kethüda
41- Taşcı Oğlu
42- Uzun Oğlu
Yukarıda isimleri zikredilen Aile reisleri, son Osmanlı döneminde Aile olarak birlikte köyde yaşamış olan büyükler Ailelerin kabile çatısını oluşturmaktadır. Bunların bir çoğu köye sonradan göçebe olarak gelip; bir nedenle köyde kalıp daha sonra temelli belde halkımızdan biri olarak yerleşmişlerdir.
Beldemiz, 2000. Yılında yapılan nüfus son yıllarda yapılan resmi açıklanan kayıtlara göre köyümüzde hane sayımız 480' e ulaşmıştır.
Alınan resmi nüfus verilere göre:1997: 2330/ 2000 - 2007: 2562. Her geçen yıl nüfusumuz bu sayıları
bir hayli aşmıştır.
-Ekonomi:
1872.Yıllarında ki veriler göre,
14. Parça dokuma Cehriliği,
3. Adet Bezirhane,
12. Adet Ağıl,
7. Parça Bahce,
2. Adet Tahıl terbiyesinde kullanılan ve hayvan gücüyle çalıştırılan büyük değirmen taşı "Seten" bulunmakta idi.
Beldenin ekonomisi son Cumhuriyet tarihinden beri, çoğunluğu İnşaat ustalığı tarım ve hayvancılığa dayalıdır.

-Muhtarlık:
Osmanlı zamanında beş yüz yılları arasında kurulmuş olan ve zamandan beri Köy'ün ileri gelen büyükler arasında Halk meclisince alınan kararlar ile değişik kabile büyükleri dönüşümlü olarak köyümüzde muhtarlık yapan büyükler olmuş; fakat bunların muhtarlık yaptıkları tarihler de, kimler Muhtar olmuş ve ne kadar sürece yaptıkları belli olunmadığından  bu konun bilgi karışıklığına da neden olacağı için 'maalesef' Osmanlı döneminde ki muhtarlarımız kayıta alınamadı.

-Cumhuriyet tarihinden beri resmi kayıtları göre yerel yönetime seçilen Köy Muhtarlarımız:
1. Abdullah selim (Kürt Oğlu)
2. Hacı Ahmet Özkan
3. Hürmüz Sevinç
4. Seyit Ahmet Yılmaz
5. Mehmet Yaldız
6. Osman Doğan
7. Süleyman Kaçmaz
8. İsmail Kaynar
9. İbrahim Ayaz
10. Mustafa Özkan
11. Bekir Selim
12. Seyfet Soydan
13. Seyit Tuaç
14. Adil Çetin
15. H. Ahmet Özkan
16. Seyit Ahmet
17. Bilal Tekayak
18. Mehmet Özden
19. Süleyman Kaçmaz
20. Mehmet Özden
21. S. Ahmet Öz
22. M.Ali Özgen
23. Karabey Kuramaz
24. Kerim Saçan
25. Bilal Yardım

Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan muhtarlığımız 2016. ya gelene kadar bu tarih içinde, ilerliyen yıllarda yukarıdaki isimleri sayılan muhtarlarımız kendi dönemlerinde değişik olarak muhtarlık görevlerini yapmışlardır.
Yerleşim yerinin köy tüzel kişiliği alması ile birlikte, köyün tüzel kişiliğini temsil etmesi için, Köy muhtarlık seçimleri de 1999. yılına kadar düzenli olarak yapılmıştır. Bu yıldan sonra köy tüzel kişiliği yitirildiği için, bir daha Köy de belediyelik seçimleri olmamıştır.

-Belediye:

19. Haziran 1999. tarihinde belediye teşkilatı kurulmuştur. Yapılan ilk

yerel seçimlerde Belediye Başkanı: 2004 - Ünal Şahin (AKP) olmuştur.

Lakin, daha sonra çıkan yeni yasa gereğince belediyemiz ilimizin büyük şehir belediyesine bağlanmıştır.

-Altyapı bilgileri:

Köyümüz de, İlk ve Orta okulumuz vardır.

Köyün, hem içme suyu şebekesi ve hemde kanalizasyon şebekesi vardır.

PTT şubesi yoktur ancak; PTT acentesi vardır.

Sağlık ocağı vardır; ancak sağlık evi yoktur.

Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol sıcak asfalt olup, Büyük Şehir belediyesi tarafından ulaşımı sağlanmaktadır. Beldede Elektrik ve sabit telefonla internet vardır. Ayrıca, Belediye ve belde halkın işbirliğince sosyal hizmet faliyetlerimiz devam etmektedir...

Kaynak: ilgili değişik Web sitelerinden ve eski Köy rehberliğinden alınmıştır.

(Hazırlayan: Aydın Suyak )

Kur'an da Dünya Hayatı



Rahim ve Rahman olan Allah'ın adıyla

Kur'an da Dünya hayatı:

Dünya bize bir imtihan yeridir.

Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de,
hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz bize döndürüleceksiniz. (Enbiya
Suresi, 35)

İnsanlar, (sadece) “İman ettik” diyerek,
sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınadık;
Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir.
(Ankebut Suresi, 2-3)

Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan
edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta
olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve
sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir. (Al-i İmran Suresi, 186)

Andolsun, biz sizden mücahid olanlarla
sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve
haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız). (Muhammed Suresi, 31)

Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir
parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır
gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)

Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza
gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle
dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi,
beraberindeki mü’minlerle; “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyordu. Dikkat edin.
Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır. (Bakara Suresi, 214)

-Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?
(En'am Suresi, 32)

Şüphesiz biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir
süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye.
(Kehf Suresi, 7)

Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla
sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. (İnsan Suresi, 2)

O, amel (davranış ve eylem) bakımından
hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı.
O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
(Mülk Suresi, 2)

Ben, cinleri ve
insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat Suresi, 56)