16 Şubat 2015 Pazartesi

İslam da İş ve İşveren Hakları

Üzerinden Ekmek yediği hayvanın kıymetini bir fakir bilir de;
Fakat Patronlar olacak asalak bir işçinin kıymetini bilmez!..
Aydın Suyak

İslam da İşçi ve İşveren Hakları:

Dinimiz İslam, yeryüzündeki her türlü adaletsizlikle mücadele etmiş, gerçek adaleti tesis ederek insanlar arasındaki her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmıştır. 
Yüce Allah Hucurat süresinin 13. ayeti kerimesinde “Ey insanlar! Doğrusu biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık, sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz ona karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” buyurarak bütün insanların aslında eşit olduğunu üstünlüğün maddiyatta değil Allah’a kullukta olduğunu ortaya koyuyor.

İslâm, işçiye takatinin üstünde iş verilmemesini, işverenin onu evladı veya kardeşi gibi görmesini, temel ve tabiî haklarına saygılı olmasını ister. İşçi-işveren ilişkilerini ve bu konuya İslâm'ın bakışını ela alınca ister istemez ortak ve temel kavram olan işten veya işin öneminden kısaca bahsetmeliyiz. Sonra da işçi ve işverenin karşılıklı hak ve sorumluluklarını (ilişkilerini) ele almalıyız.

Buna göre;

* İşin önemi İş, her canlı için önemli ve gerekli bir uğraştır. Bu uğraşı sayesinde üretim yapılır, insan mutlu, Allah memnun olur ve emek değer kazanır. Unutmayalım ki, dünyamız bile hareket halindedir. Hareket ise bir iş ve çalışmadır. İş yapmak ise bizi yaratan Allah (c.c.)'ın ezelî ve ebedî kanunudur.

كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ

 "O, her an bir yaratma hâlindedir." (Rahman, 29) Yani bir şey inşa etmekte, iş yapmaktadır. Yüce Rabbimiz hakkında, Kur'an-ı Kerim bizi böyle bilgilendirirken insan hakkında da

وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى

“İnsan için kendi çalışmasından başkası yoktur.'' (Necm, 39) buyurmakta ve bizlere iş yapmayı, üretmeyi, çevremize, insanlığa faydalı olmayı emretmektedir. İnsan çalışıp iş yapınca açılır, dinçleşir ve üretmenin zevkini tadar. İş yapmamak –tembellik ise kurdun ağacı çürüttüğü gibi, insanın bedenini ve ruhunu çürütür ve çökertir. 

* İşçinin hak ve sorumlulukları

- Ücret hakkı İşçinin en büyük hakkı İslâm zaviyesinden hiç şüphesiz ücret hakkıdır ve bu hakkın korunmasıdır. Ücret, işçiye harcadığı enerji ve emeği karşılığı verilen para veya para karşılığı bedeldir.

“Bir işçi çalıştırdığında ücretini ona bildir.” (Nesai, Eyman Ve'n-Nuzur: 44, Çağrı Yay.İst.) Bu, onun için o kadar önemlidir ki, İslâm hukukuna göre “ücretini alıncaya kadar elindeki işverene ait malı hapsederek vermekten imtina edebilir.'' Hatta, "ücret olarak kararlaştırılan paranın açık değer kaybına uğraması hâlinde işverenin ödemede paranın eski satın alma gücünü koruyucu bir artış yapması gereklidir.”
 (T.D.V. İsl. Ans. c. 21, s. 387, İst. 2000)
 Ayrıca işçi çalışırken helâl kazanmanın, çoluk çocuğuna helâl yedirmenin sorumluluk ve şuurunda olmalıdır. Bu nokta dinimizde temel bir değer taşır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.):

İşçinin Görev ve Hakları:

Bütün bunların ışığında İslam'ın, işçi için belirlenen temel görevleri şöyle sıralamak mümkündür: Eğer aksi zikredilmemişse işini kendisi yapacaktır.( Mecelle, mad. 571.) Belirlenen süre (mesai) içinde sürekli çalışacaktır.( Mecelle, mad. 425.) İşini sağlam ve güzel yapacaktır. Çünkü, "Kul bir iş yaptığı zaman, Allah kulun, işini iyi ve sağlam yap­masını sever." (Keşfü'l-Hafa, ll. 245-246) Kendisine emanet edilen malları, malzemeyi ve araçları iyi kullana­caktır. En iyi işçi güvenilir olandır.(Kasas, 26.)

قَالَ النَّبِىَّ - صلى الله عليه وسلم - الْخَازِنُ الأَمِينُ الَّذِى يُؤَدِّى مَا أُمِرَ بِهِ طَيِّبَةً نَفْسُهُ أَحَدُ الْمُتَصَدِّقَيْنِ

Gönül hoşluğu ile görevini yerine getiren görevli Al­lah rızası için sadaka veren kimsenin müka­fatını alır. (Buhari, Sahih, İcare, 1)

Görevler ve sorumluluklarla haklar birbiri­nin ayrılmaz parçalarıdır. Sosyal hayatta olduğu gibi iş hayatın da haklar ve sorumluluklar dengesinin korunması huzur ve düzenin kaçınılmaz gereğidir.

 İşini yapan, sorumluluklarını yerine geti­ren işçinin en temel hakkı ücrettir. Kur'an, herkese kazandığının tam olarak ödeneceği­ni genel bir prensip olarak şöyle tespit eder:

وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُوا وَلِيُوَفِّيَهُمْ أَعْمَالَهُمْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

Herkese işlediklerinin karşılığı tam olarak ödenir, Onlara zulmedilmez. (Ahkaf, 19)

*İşverenin Görevleri

-İşveren işçisinin (kollayıp gözeten) hamisidir

Dinin, kişi­ler arası ilişkilerin temeline yerleştirdiği kul hakkı düşüncesi, işçi işveren ilişkilerinde de en önde tutulması gereken ilk prensiptir. Allah ka­tında hem işçi, hem işveren kul olma noktasında birleşirler. Bu sebeple her iki taraf da, birbirinin hakkını üzerine geçirmeme konusunda duyarlı olmak zorunda bulunduğunu, aksi yönde bir davranışın onu zalim durumu­na düşüreceğini hatırından çıkarmaz. Bilir ki

وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِن نَّصِيرٍ

"Za­limlerin hiç bir yardımcısı yoktur." ( Hac, 71.)


Emeğin karşılığını geciktir­meden verin

Genellikle emekçilerin geçim kaynağı ücret gelirleri olduğundan bu ama­cın gerçekleşmesi büyük önem ar­z etmektedir. Ücret, işçi tarafından hak edilişinden itibaren işverenin üzerinde emanet mal niteliğini taşır. Bu nedenle meşru bir mazeret bulunmadığı sürece, işverenin, üc­reti zamanında ödememesi, ya da eksik ödemesi emanete tecavüz olarak değerlendirilmiştir. Böyle davrananların kıyamet gününde Allah'ın hasmı olacakları vurgulanmıştır. Nitekim bir hadis-i kudside, işçi hakkının kendi hakkı gibi oldu­ğunu bildiren Allah, işçinin hakkını ödemeyenler için,

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم  ثَلاَثَةٌ أَنَا خَصْمُهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَمَنْ كُنْتُ خَصْمَهُ خَصَمْتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ رَجُلٌ أَعْطَى بِى ثُمَّ غَدَرَ وَرَجُلٌ بَاعَ حُرًّا فَأَكَلَ ثَمَنَهُ وَرَجُلٌ اسْتَأْجَرَ أَجِيرًا فَاسْتَوْفَى مِنْهُ وَلَمْ يُوفِهِ أَجْرَهُ

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır: "Üç kişi vardır ki kıyamet günü ben onların düşmanı olacağım. Bir şey verip hilede bulunan, hür bir kişiyi satarak değerini yiyen, bir işçi tutup ücretini ödemeyen kimseler. (İbn Mace, Ruhun, 4)

"Onların has­mı bizzat benim.' buyurmuştur. Yine Hz.Peygamber

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- « أَعْطُوا الأَجِيرَ أَجْرَهُ قَبْلَ أَنْ يَجِفَّ عَرَقُهُ.

'İşçinin hakkını alnının teri kurumadan veriniz.' derken de aynı noktaya işaret etmiştir. ( İbn Mace, Ruhun, 4)

“Ey Enes, Helâl kazan, duan kabul olur; zira kişi ağzına haram bir lokma götürürse, kırk gün duası kabul olmaz.” buyurmuştur. (K.Miras, Tecrit Tercümesi,6-357, Başbakanlık Basımevi, Ank. 1978) Bu uyarılar karşısında dikkatli ve özenli olunmalı ve haram lokmanın (kazancın) ibadetleri nasıl olumsuz etkilediği düşünülmelidir.

* İşini iyi ve sağlam yapmak İşçi yaptığı işi iyi ve sağlam yapmak zorundadır. Çünkü bu onun en temel sorumluluğu ve aldığı işi ifasıdır. Bu açıdan hile ve aldatma yapamaz. İş esnasında kendi işinde çalışıyormuş gibi davranmak, dürüst olmak,

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (Hud, 112) prensibine uymak, işini sağlam yapmak ve kendine verilen araç-gereçleri korumak zorundadır. Allah (c.c.), her şeyi sağlam yapmış ve kulun da böyle yapmasını istemiştir.

صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ

“(Bu) her şey; sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır.” (Neml, 88) Yine Kur’an-ı Kerim;

فَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ

 “Çalışanların ücreti ne güzeldir.” (Zümer, 74) ifadesiyle çalışıp üretene emeğinin karşılığının Allah (c.c.) tarafından en iyi bir şekilde verileceğini açıkça deklâre etmiştir.

* Güvenliği İşçinin işveren tarafından güvenliğinin sağlanması kendinin sorumluluğu, işçinin de hakkıdır. İşyerindeki diğer işçi arkadaşlarıyla huzur ve güven içinde iyi geçinmesi, anlayışlı olması ve zaman israfı yapmaması, görev ve sorumluluğu kapsamındadır.


* İşverenin hak ve sorumlulukları

- Işveren işçinin ücretini işin bitiminde vermelidir.

“İşçiye ücretini alın teri kurumadan veriniz.” (İbn Mace, Ruhun, 4, Çağrı Yayınevi, İst. 1981) hadisi, İslâm’ın iş hayatına sunduğu her işverenin ilke edinmesi gereken ve darbı mesel hâlini almış mükemmel bir kuraldır. Bu kurala uymak işverenin birinci derecede sorumluluğudur.

b) İşi ehliyetli ve liyakatli olana vermelidir. Çünkü İslâm nazarında işin bizzat kendisi emanettir ve emaneti ehline vermek Kur'an’ın talimatıdır. Allah size mutlaka,

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا

“Emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa, 58) 

Hem işçiyi hem de onun haklarını korumalıdır. Bu husus da işverenin sorumluluğu cümlesindendir. İşveren, işçinin bedenini zarar görmekten koruyacağı gibi onun sahip olduğu diğer (maddî-manevî) haklarını da korumalıdır.

İslam işverenden, işçinin patronu değil; babası ve koruyucusu olmasını istiyor. Bu il­kelerin uygulanması, iş dünyasının iki kesimi arasındaki kutuplaşmaları en aza indirecek, çalışma barışının daha kolay sağlanmasına yardım etmelidir.

Bir kısmımızın zengin diğer bir kısmımızın da fakir olması aslında kaynaşmamız ve dünya hayatının devamı için olmazsa olmaz bir hikmettir. Zira bütün insanların zengin olduğunu düşünün. O zaman da işçilerin yapması gereken işleri kimler yaapacaktı. İşte bu ve benzeri hikmetlere binaen yüce Allah insanları farklı farklı şekillerde yaratmış ama değer ve üstün olmayı daha çok kulluk yapmaya bağlamıştır.

“De ki! Ey mülkün sahibi olan Allah! Sen mülkü dilediğine verirsin ve dilediğinden de alırsın. Dilediğini aziz kılar dilediğini de alçaltırsın. Hayır senin elindedir. Gerçekten sen herşeye  güç yetirensin." (Al-i Imran-13)

Allah Teala biz insanları zenginlik,fakirlik,hastalık sağlık gibi sebeplerle imtihan ediyor. Dolayısıyla kimimizi zengin, kimimizi fakir, kimimizi işçi, kimimizi de işveren durumuna getirerek aynı zamanda bizleri de birbirimizle imtihan ediyor. Acaba birbirimize ne kadar merhamet edeceğiz , birbirimizin hak hukukuna ne kadar riayet edeceğiz bu farklılığımız bizlere dayanışma ruhunumu  kazandıracak  yoksa zengin fakir diye sınıflara mı ayıracaktır. 

Sonuçla...
Kapitalist ülkeler kalkınmalarında büyük ölçüde emeği kullanmışlardır. Önce köleleri, sonra da işçileri sömürerek, emeği zenginliklerine finansal bir araç gibi kullanmışlardır. İslam ise, ferd-toplum-devlet dengesini sağlamış, sosyal adalet prensibiyle tebasının geçim ve güvenliğini esas tutmuştur. Yine İslam da, her hak sahibine hakkını vermek esas alınarak, ne eski kapitalist zihniyet gibi emeğin hakkını kırpmayı (aslında emeğin ücretini çalmayı), ne de günümüz neo liberal politikaların neticesi gibi, “esneklik” kavramı altında, ücretlerin hep aşağıya çekilmesi, işçi haklarındaki gevşemeler, işçi çıkarmadaki rahatlıklar gibi, haktan ve halktan çalıp, kapitalist sermayedarların ceplerini doldurmayı amaç edinmemiştir.
İslamda emek, çalışmak ulvi bir değer olarak görülmüş, kanaat ön planda tutulup, israfın önü alınmaya çalışılmıştır. Servet ve mülkiyetin belirli şahıslarda toplanması yerine, yaygınlaştırılması esas alınmıştır.
“İslam iktisadı emek-sermaye, işçi-işveren ilişkilerini Batı’dan farklı olarak çatışma içerisinde değil, bir işbirliği içerisinde düzenlemiştir.”
İşveren işçinin yanında, işçi de işverenin yanındadır. Çünkü iki tarafta bilir ki; Allah hakkından sonra en önemli şey kul hakkıdır ve farz ibadetlerinden sonraki çalışması ibadet hükmündedir. Bu bilinç ile çalışan ve işveren olabilmek duasıyla…
16:34 16.2.2015

Düzenleme: Aydın Suyak)