14 Haziran 2017 Çarşamba

Diyanet ve Cemaatler Ayrımı




Diyanetin kuruluşu:
Osmanlı İmparatorluğu zamanında, din işleri Şeyhülislam tarafından yürütülürdü. 1920 yılında Ankara’da kurulan Meclis Hükümeti’nde din hizmetleri “Şer’iye ve Evkaf Vekâleti”ne verildi. 3 Mart 1924 de hilafetin kaldırılması ile birlikte Laik devlet yönetimine geçiş sürecinde 1924 yılında Halifelikle birlikte Şer’iye ve Evkaf Vekâleti de kaldırıldı.
“Güya, din hizmetleri din ve devlet işleri ayrı “Laik” diye halkı yanıltarak mevcut düzene bağlı hükümetlerin “üst akıllarca” siyasi politikaların dışında ve üstünde kontrol altında tutulması amaçlanıp böylelikle yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde  ki halkımızın Müslümanlığı devletin veraset gücü ile tekeline alındı.”
3 Mart 1924 tarih ve 429 sayılı kanunla Başbakanlığa bağlı olarak Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Önceden Ankara Müftülüğü görevinde de bulunan Börekçizade Mehmet Rıfat, ilk Diyanet İşleri Başkanı olarak atandı. İlk Diyanet İşleri Reisi olarak atanan Börekçizade Mehmet Rıfat, soyadı kanunundan sonra Mehmet Rıfat BÖREKÇİ ismini almıştır.
1961 Anayasa’sında, Diyanet İşleri Başkanlığı bir anayasal kurum olarak düzenlenmiştir. 2 Temmuz 1965 tarihinde ise Resmî Gazete ’de yayınlanan 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluş ve görevleri hakkında kanun çıkarılmıştır. Başkanlığa genel idaresi özel kanunlar içinde yer alarak öngörülen görev ve yetkileri belirlenmiştir.
1982 Anayasasında ise Diyanet İşleri Başkanlığının konumu muhafaza edilmiş, özel kanunda gösterilen görevlerini siyasi hizmetlerinin (sözde) dışında kalarak asıl görevini yapacağı belirtilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluş ve görevleri hakkında kanun, en son 1 Temmuz 2010 tarihinde ve bu güne kadar halka yeterli olmadığı düşüncesi ile yeniden değişik kanunlar düzenlenerek yürürlüğe girmiştir.

Devlet halkını sömürmek için üstüne üstlük “Diyanet Vakfı” hizmet adı altında halktan aldığı pek çok yardımlarla başta Hac gibi bazı ibadetleri kendi bünyesinde sömürgeye dönüşen yarı ticari vakıf ve yayın organları kuruldu. Öyle ki bunların başlarına da o günkü mevcut hükümetlerin siyasi kanadından birilerine peşkeş çekilerek yöneticiler atanmıştır. Evet… Yardım çalışmalarını basın aracılığı ile halka reklam ederek “işte biz yurt içi ve yurt dışı şu kadar Müslüman kardeşlerimize ve dünya insanlarına yardım ettik bildirisi yapılıyor”. Aman ne güzel ya; birçok yanlış veballeri ile sevsinler sizleri… Millet kendi dini değerlerini öğrenip yaşama özgürlüğünü kontrol altına alıp “maaşını Devlet veriyor” diye din görevlilerini kıskaç altına alındı. Çünkü kukla gibi ne yapar ne derse, hep hükümet ağzı ile konuşuyor. Ya hani Din ve Devlet işleri ayrı “Laik” ile bağımsızdı! Zalim Haçlı dünyasının doğurduğu Laiklik denen acayip şey ne biçimse, bu güne kadar asıl tanımını kimse çözüp de anlayacağımız kavramda açıklayamadılar; herkes kendine göre bir başka yorumluyor?
-“Milletimizin dini özel yaşam ihtiyacına göre henüz daha karşılamış değildir; ancak yine de ne kadar bazı dini Cemaat çevrelerince halen daha eleştirilse de, geçmiş yıllara nazaran Diyanet ve Milli eğitime bağlı bazı özel kurumlarda başa gelen muhafazakâr hükümetlerin çabaları ile birçok yeni iyileştirilmeler getirilmiştir.”

Diyanet gibi kutsal bir kurumumuzun içindeki az bilip çok yanıltan unvan temsilcilerin yazılı ve görsel basınla halka verdiği tartışmalara yol açan İmsakiye ve fıkhî vaaz fetvalarında ki dayanağı olmayan bazı kişisel görüşlerince, İslâm fıkhına ters düşen zaman, zaman açıklamaları oluyor. Bunun sonuncunda, hem fikir olmayan bilgi sahibi kişiler ve Cemaat tarafları bu tür Diyanet'in yanlış bildirimlerine karşı tepki göstererek Diyanet'e bağlılık saygınlığını maalesef kaybediyorlar. Diyanetin vatandaşlara dini eğitim hizmetleri yetersiz kaldığından oluşan bu açığı kapatmak amacı ile alternatif olarak her Cemaat ve Vakıflar kendi imkânlar çerçevesinde halkımıza genel eğitim amaçlı burs ve barınma hizmetleri vermeye çalışırken bazı siyasi ve birçok kurum ve özel şahıslar haklı veya haksız yere karşı çıkıyorlar. Bu tür olayların sonuncunu görüp bilenler ister istemez akıllarına şu soru geliyor “Diyanet kimleri temsil ediyor” Diyanet ve cemaatlerin kendi arasında her konuda birliktelik olması gerekirken çeşitli maddi ve manevi konularda tartışmaların hedefi olan bu çelişkili gizli soğuk ayrılık neden? Bu çerçeveden baktığımız da, mevcut düzen halkın genel dini ihtiyaçlarına bir asra yakın hala demek ki, neden yeteri kadar cevap veremediği aşikârdır.

*Cemaatleri temsil eden Tekke ve Zaviyeler neden kapatıldı:
-Osmanlı toplum dini ve içtimaiyi eğitim hayatında önemli bir yere sahip olan Tekke ve Zaviye kurumlar topluma yararlı ideal kültürel karakterli ve ilmi potansiyeli yüksek bireyler yetiştireceğine, fakat bunların pek çoğu aksine yozlaşmış ve toplumsal alanda bölünme ve gruplaşmalara sebep olmuşlardı. Uygar ve ileri bir millet olma derecesine layık olan yüce halkımız, ilmi ve teknoloji gelişmiş dış dünya ülkeleri ile arasında geri kalmışlığı kapatmalıydı. Çünkü ileri düzeyde gelişmiş ve refah bir yeni Türkiye için yeniliklerin acilen yapılmasına engel oluşturan Tekke, Zaviye, Türbe ve Tarikatlar halkı olur olmaz şeyleri “O’ günah bu günahtır” algısını oluşturarak topluma cehaleti yerleştirmişler. Milleti yozlaştırıp cehalet karanlığına sürükleyen o’ zamanın da bu tür cemiyetlerin bunların sebep olduğu sorunları için, Tekke ve Zaviyeler karmaşasının kökünü ortadan kaldırılarak kapatılması zorunlu hale gelmişti.
Karşı çıkan onlarca din adamlarını katledilerek ortadan kaldırılmasını sonuncu arşivlerden tamamen çıkarılarak kamuoyuna net olarak kimse cesaret edipte “basında skandal’a yol açarda, rejim bekçileri tarafından başım belaya girer” diye açıklanmamıştır.

M. Kemal’in, Kastamonu’da 30 Ağustos 1925’te söylediği bir nutukta türbelerin, tekkelerin ve zaviyelerin kapatılmasının ve tarikatların kaldırılmasının işaretini vermiştir; “Ölülerden medet ummak, medeni bir cemiyet için, şindir(lekedir). Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti dini özünden kopuk yozlaşmış Şeyhler, Dervişler, Mürit cemiyetleri ile meczupların cahil memleketi olamaz. En doğru en hakiki tarikat, çağdaş ileri medeniyet tarikatıdır!”

30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı kanunla tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması kabul edilmiş ve birtakım unvanların kullanılması yasaklanmıştır. Kanun, bütün tarikatlarla birlikte, şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, medyumlukla gaipten haber vermek ve murada kavuşturmak amacıyla muskacılık gibi, eylem, unvan ve sıfatların kullanılmasını, bunlara ait hizmetlerin yapılmasını ve bu tür unvanları temsilen ilgili elbise giyilmesini de yasaklamıştır.
Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasına ilişkin kanun Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin kapatılmasına ve türbedarlıklarla (türbede hizmet edenler) birtakım unvanların kaldırıp feshine dair yayınlanan kanun: No. 677, Tr: 13 Aralık 1925.
Madde 1- Türkiye Cumhuriyeti dâhilin de gerek vakıf suretiyle, gerek mülk olarak Şeyhinin tasarrufu altında, gerek diğer suretlerle tesis edilmiş bulunan bilumum tekkeler ve zaviyeler, sahiplerinin diğer şekilde temellük ve tasar ruf haklan baki kalmak (yani başka maksatlar için kullanılmak) üzere kâmilen kapatılmışlardır. Bunlardan mevzu usulü dâhilinde halen cami veya mescit olarak kullanılanlar ipka edilir.
Bilumum tarikatlarla, Şeyhlik, Dervişlik, Müritlik, Dedelik, Seyitlik, Çelebilik, Babalık, Emirlik, Naiplik, Halifelik, büyücülük, üfürükçülük, falcılık ve gaipten haber vermek ve murada kavuşturmak maksadıyla nüshacılık gibi unvan ve sıfatların istimaliyle, bu unvan ve sıfatlara ait hizmet ifasını temsil eden özel elbise giyilmesi yasaktır. Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde Selâtine (Padişahlara, Sultanlara) ait, ve ya bir tarikata (dini tarikata) ve yahut cerri menfaate hizmet edenler ile bilumum sair türbeler kapatılıp ve türbedarlıklar da kaldırılmıştır. Kapatılmış olan tekke ve zaviyeleri veya türbeleri açanlar veya bunları yeniden faaliyete geçirenler. Tarikat âyini icrasına mahsus olarak velev ki muvakkaten (geçici) olsa müsamaha verenler ve yukarıdaki unvanları taşıyanlar veya bunlara mahsus hizmetleri ifa veya tür kıyafetler giyerek temsil edenler; yeni kıyafet yasasına göre üç aydan eksik olmamak üzere hapse ve elli liradan aşağı olmamak üzere para cezasına çarptırılırlar.
Madde 2- İşbu kanun neşri tarihinden muteberdir.
Madde 3 – Bu kanunun icrasına Vekiller Heyeti memurdur.
Düstur tertip No. 3. cilt 7. s. 113.

Tekke ve Zaviyelere bağlı cemaatleri kaldırılması ile açılan boşluğunu yerine “yukarıda bahsettiğim gibi,” Halkı'n dini yaşamını tekelden yönetmek amacı ile Diyanet Başkanlığı kurulmuştu. Büyük ve küçük çapta ayrı, ayrı topluluklara hitap eden pek çok kanaat önderleri var. Bu kişilere manevi yönden çok saygı duyularak bağlı olan halkımız var. Onlar ne derse günlük yaptığı ibadet ayrıntılarını bağlı bulunduğu kanat önderlerinin tavsiyelerine göre inançlarını yaşamaya çalışıyorlar. Devletin koskoca Diyanet Kurumu varken halk neden bu kimselerin tavsiyelerine itaat ederek manevi bir gönül sevgisi bağlıyorlar?
-Eee… Demek ki, herkesin gönlündeki İnanç'a yasak getirilerek ister halk cahil, aydın, makam mevki sahibi, zengin fakir de olsa, böyle zorlamayla yönetilmiyormuş.
Milletimizin örfüne uygun sosyal ve bireysel günlük yaşamında özgürlüklerin siyasi, dini ve yöresel geleneğini bağlı özel hayatını engellenmesine çalışılsa da, uzun yıllar geçtiği halde önüne geçilememiştir. N’oldu?.. Halkı'n değerleri ile çatışan iktidarlar her zaman kaybetmiştir. Nerede halk varsa, orada devletin varlığı hâkim olmuştur; nerde halk yoksa orada ne bir devlet nede halk oluşmuştur.
Yakın son yıllara kadar halkı islamdan uzaklaştırıp dinsizleştirmeye gayret ederek, kutlu inancını görmezden gelen İttihat-i terakki uzantıları üç asırdır milletimizin başına gelen tüm yöneticileri verasetle her uç kamu kurum alanlarında gizli güçlerin taşeronu olmuştur. Bunların elleri birçok namlı sivil toplum kuruluşların içine sinsice yuvalanarak idareyi kontrollerine almışlardır; özellikle dini eğitim ve çeşitli daha yüksek kurumlara sızarak paralel gizli devlete bağlanarak vatanına ve milletine dış düşmanların açıktan yapamadığı hainliği bizlere yapmışlar ve belki de bilemem böyle başını göstermeyen daha niceleri olabilir!
***
Sonuçta, Devletimizi temeli olan milletimizin (azınlıkta olsa) bütün dini değerlerine hep birlikte ön yargısız saygı duyup sahip çıkalım. Kendi değerlerimiz art niyetli kişi ve cemaat ve velev ki Diyanet Kurumu dahi olsa; hiçbir şekilde layık olmayan O’ kimseler, makam, mevki ve öğrenim unvanı ne olursa olsun; Din’i istismar ederek inançlarımızı veraset altın da tekeline alarak bizleri Kur’an-a ve Sünnete aykırı keyfi iradesi ile bilgilendirip sağ duyulu dindar halkımızı yönetemez!
Diyanet’in yüksek din şurası toplanacağı zaman sayılı değişik cemaatlerin temsilcilerinden bir kaç görevlilerini din şurasına çağırmaları uygun olur; çünkü alacakları karar bütün dindar vatandaşlarımızı ilgilendirir. Çağırmazlarsa eğer, yıllardır süre gelen Diyanet Cemaat ayrımı  eskiden beri olduğu gibi daha çook sürüp gideceğe benziyor. Devlet ve millet kaynaşmasını dini alanlarda da paylaşıp kaynaşmasını bilmeliyiz. Tek görüşlü yönetim hiç bir dünya halklarını bağlayıcı temsil edemez ve şimdiye kadar birçok örnekleri ile demokratik yönden halkını temsil edememiştir.
Maneviyat bir Miletlin birlik mayasıdır. Maneviyatı zayıf ve bozuk olan nice medeniyet toplumları devletleri ile birlikte, “Tarih şahit” yok olup gitmiştir.
“- Rabbimiz… bizleri cehaletten kurtarıp hakkı Hak bilip hakka tabi olan, batılı batıl bilip; kendisine Kul, sevgili Peygamberine (As.) sadık birer ümmet eyleye.” Âmin…

13.06.2017
Hazırlayıp düzenleyen: Aydın Suyak