Herkes, bir kaç sanat öğrenip kendi dalın da hayatını kazanmanın yollarını aramaya koyulur.
Gün gelir, gurbet
yolculuğu karadan başlayıp varacağı ülkenin havalanın da servis aracı ile devam eder.
Çalışacağı şirket, bunlara bir araç gönderip hava alanından alıp kalacak
olacakları işçi şantiyesinde ki kampa taşır. Kısa bir yolculuk esnasında sonra
işçilerin, Türkiye de ki yuva ve yurtlarından başlayan 24 saat süren yolculukları,
yurtdışında ki Türk şirketinin kurmuş olduğu işçi şantiyesinde son bulur.
Kalacak
kampın önüne inen işçiler, daha önce gelip de burada bulunan kendi eş, dost akraba yakınları
tarafından sahiplenip kaldıkları koğuşlara birer, ikişer herkes kendi adamının valizine
yardım ederek yanlarına alıp götürürler.
Mollanın da, burada sahiplenen bir yakını bulunmadığından
kampın önünde kalakalır. İçlerinden yaşça büyük olanlar bakar ki, bu adamı
kimse yanına almamış. “Yav hemşerimizdir
ayıp olur” düşüncesi ile kaldıkları alt, üstlü çift ranzalı 8. yataklı kapasiteden
oluşan kendi koğuşlarına, (Gurbette daha en başından yalnız kalan) Mollayı
ihtiyat la yanlarına ister istemeyerek alırlar.
Yeni
gelenler diğerleri ile birlikte, ertesi gün sahaya çıkıp işe çalışmaya başlarlar. Günler,
aylarca sabah işe, akşam koğuşa kalıplaşan işçilerin gurbetteki günlük
yaşamları; aynı kişiler, aynı iş, aynı yemek, aynı yer, hep aynı, aynı böylece her
gün biraz daha stres katlanıp üstlerine yüklenerek (sıkıcı ortam da sosyal hayatsız) monoton biçimde, kişilerin sabrını zorluyarak zor geçmeye başlar.
Bulunduğu
çevrenin ortamına geçiminin hatırına mahkûm olan kendi, kedine idare etmeye çalışır. Eğer buralar da güçlü iradesini çalıştırarak İnsan, kendine göre “aklını
kullanırsa, bir moral amacı olacak yararlı uğraşlar arayıp yaşamını renklendirecek
küçükte olsa hayatın keyfin den mutluluk arar.
Bunu başaramayan kişiler ise, kendi nefislerinin egosuna kapılıp zayıf iradelerine yenilerek düştüğü rusal bunalımların tepkisi ile huzursuz halini başkaları ile takaşıp uğraşarak onur ve şahsiyetini kırıp oyuncak yerine koyduğu ve gayri meşru hoş olmayan çeşitli yollarda çözüm imkanı bulmaya koyulur.
Bunu başaramayan kişiler ise, kendi nefislerinin egosuna kapılıp zayıf iradelerine yenilerek düştüğü rusal bunalımların tepkisi ile huzursuz halini başkaları ile takaşıp uğraşarak onur ve şahsiyetini kırıp oyuncak yerine koyduğu ve gayri meşru hoş olmayan çeşitli yollarda çözüm imkanı bulmaya koyulur.
Böyle bir
ortamda Mollayı karakteri zayıf şahsiyetsiz kişiler, yaban ellerde garip kalmış
zavallı bu İnsanı hedef haline getirip her fırsatta rahat bırakmazlar.
Yediğine,
giydiğine, gezdiğine, yattığına, ibadetine, çalıştığına bin bir bahane ile orda,
bur da eleştirerek haksız yere kendi araların da acımasızca çekiştirip
dışlamaya başlarlar.
Fakat hayatın
neresinde olursa olsun ALLAH’ ın izni ile bu inançlı garip İnsan,
her kişilerle
değişik ortamlar da karşılaşıp aklıselim ile çözümünü bulup bir şekil de, zorlukların
üstesinden gelmesini başarmıştır…
Yine burada
kendine kötülük eden arkadaşlarını diğerlerinden ayırmadan iyi yola sevk etmek amacı ile bunlara,
mesai dışı saatlerin de akşamları (her zaman her yerde yanında bulundurduğu) Kur-an
öğretip dini kitaplardan nasihatler okuyarak faydalı olmaya çalışır.
Ekip başı
başta olmak üzere büyüklere Molla bakar ki, bazı arkadaşlar namaz kılmaya başlamış. Bunlara kampın bir köşesin de ufak bir mescit yapalım diye düşündüğü kendi fikrini
yöneticilere usta başının yardımı ile iletir. Onlarda mollanın herkesin kötü alışkanlıklardan uzaklaştırmaya ve onların
iyiliğine çalıştığı örnek gayretinden haberdar oldukarı için, kayıtsız kalmazlar.Üst yönetiçiler de, memnunluğunu
ifa de ederek belirlenen müsait bir yere işçilerin iş gücü imkânları ile Mescidi el
elbirliği içinde inşa ederler.
Koğuşlarında bazı namaz kılmaya çalışan işçi arkadaşlar, yeni yapılan ufacık mescitte artık namazlarını orada kılmaya başlarlar.
Koğuşlarında bazı namaz kılmaya çalışan işçi arkadaşlar, yeni yapılan ufacık mescitte artık namazlarını orada kılmaya başlarlar.
Arkadaşlar,
aralarında, yaptkları mescit adına hoş bir de espri çıkarırlar:
-Nerden geliyon?
-Aydın
Mescitten.
-Nere
gidiyon?
-Aydın Mescitte.
İnsan olan “adam
dediğin adam” her gittiği yerde, arkadaşlarla iyi geçinip geriye güzel hoş bir
anı bırakmalı…
Çünkü
erdemliğe ulaşmış biri bilir ki, dünya hayatı hiç kimselere zülüm ve yahut
sefasını çektiği şu fani âlemde sanmaz ki, birilerine sonsuza kadar baki kalır.
Her birimiz,
takdir olan kendi kaderini vakti zamanı geldikçe, bir şekilde yerin de yaşayıp
görerek ilahi bir imtihandan geçmiş olacak.
Geriye kalan
ömrümüzün acı ve tatlı anıların içinde ki yerlerde, rol alan kişilerin
bıraktıkları izlerin iyilik ve kötülüğü yıllar geçse ve yine hatırlandıkça bilin ki unutulmaz...
24.08.2015
A.Suyak