24 Ağustos 2015 Pazartesi

Aydın Mescit (Hikâye)


Herkes, bir kaç sanat öğrenip kendi dalın da hayatını kazanmanın yollarını aramaya koyulur.
Karşısına çıkacak, küçük büyük engelleri aşmak için göz önüne almak zorundadır. Bunlar bazen kişisel karakter özelliği olan iletişim, bazen gideceği yerin çeşitli idari şartlarda farklılıklar önüne çıkabilir. Şerefli kişi,geçimini alnının teri ile kazanıp, namert de muhtaç olmamak için, her zorlukları göğüsleme hazır olmalıdır. Ekmek kavgasını namusu ile kendine ar edinmiş olan çevresinin “Molla” diye isimlendirdiği vatandaşımız, yurt dışında bir işin umut imkânı düşüp yaban ellere çalışmaya niyetlenip götürecek kişi ile irtibata geçer. Götürecek aracı kişi, vereceği iş güvenceliyi karşılığın da kendine masraf vb. adı altında kişilere özel bir ücret ister. Çünkü bulunduğu ülkede işsizlik dar boğaz da olduğu için, bunu bir fırsata dönüştürmek amacı ile bu yolu seçer. Çaresiz; Molla kardeşimiz de kendisi de sunulan şartları kabul edip gidecek kafileye katılır.
Gün gelir, gurbet yolculuğu karadan başlayıp varacağı ülkenin havalanın da servis aracı ile devam eder. Çalışacağı şirket, bunlara bir araç gönderip hava alanından alıp kalacak olacakları işçi şantiyesinde ki kampa taşır. Kısa bir yolculuk esnasında sonra işçilerin, Türkiye de ki yuva ve yurtlarından başlayan 24 saat süren yolculukları, yurtdışında ki Türk şirketinin kurmuş olduğu işçi şantiyesinde son bulur.
Kalacak kampın önüne inen işçiler, daha önce gelip de burada bulunan kendi eş, dost akraba yakınları tarafından sahiplenip kaldıkları koğuşlara birer, ikişer herkes kendi adamının valizine yardım ederek yanlarına alıp götürürler.
Mollanın da,  burada sahiplenen bir yakını bulunmadığından kampın önünde kalakalır. İçlerinden yaşça büyük olanlar bakar ki, bu adamı kimse yanına almamış.  “Yav hemşerimizdir ayıp olur” düşüncesi ile kaldıkları alt, üstlü çift ranzalı 8. yataklı kapasiteden oluşan kendi koğuşlarına, (Gurbette daha en başından yalnız kalan) Mollayı ihtiyat la yanlarına ister istemeyerek alırlar.

Yeni gelenler diğerleri ile birlikte, ertesi gün sahaya çıkıp işe çalışmaya başlarlar. Günler, aylarca sabah işe, akşam koğuşa kalıplaşan işçilerin gurbetteki günlük yaşamları; aynı kişiler, aynı iş, aynı yemek, aynı yer, hep aynı, aynı böylece her gün biraz daha stres katlanıp üstlerine yüklenerek (sıkıcı ortam da sosyal hayatsız) monoton biçimde, kişilerin sabrını zorluyarak zor geçmeye başlar.
Bulunduğu çevrenin ortamına geçiminin hatırına mahkûm olan kendi, kedine idare etmeye çalışır. Eğer buralar da güçlü iradesini çalıştırarak İnsan, kendine göre “aklını kullanırsa, bir moral amacı olacak yararlı uğraşlar arayıp yaşamını renklendirecek küçükte olsa hayatın keyfin den mutluluk arar.

Bunu başaramayan kişiler ise, kendi nefislerinin egosuna kapılıp zayıf iradelerine yenilerek düştüğü rusal bunalımların tepkisi ile huzursuz halini başkaları ile takaşıp uğraşarak onur ve şahsiyetini kırıp oyuncak yerine koyduğu ve gayri meşru hoş olmayan çeşitli yollarda çözüm imkanı bulmaya koyulur.

Böyle bir ortamda Mollayı karakteri zayıf şahsiyetsiz kişiler, yaban ellerde garip kalmış zavallı bu İnsanı hedef haline getirip her fırsatta rahat bırakmazlar.
Yediğine, giydiğine, gezdiğine, yattığına, ibadetine, çalıştığına bin bir bahane ile orda, bur da eleştirerek haksız yere kendi araların da acımasızca çekiştirip dışlamaya başlarlar.
Fakat hayatın neresinde olursa olsun ALLAH’ ın izni ile bu inançlı garip İnsan,
her kişilerle değişik ortamlar da karşılaşıp aklıselim ile çözümünü bulup bir şekil de, zorlukların üstesinden gelmesini başarmıştır…
Yine burada kendine kötülük eden arkadaşlarını diğerlerinden ayırmadan iyi yola sevk etmek amacı ile bunlara, mesai dışı saatlerin de akşamları (her zaman her yerde yanında bulundurduğu) Kur-an öğretip dini kitaplardan nasihatler okuyarak faydalı olmaya çalışır.
Ekip başı başta olmak üzere büyüklere Molla bakar ki, bazı arkadaşlar namaz kılmaya başlamış. Bunlara kampın bir köşesin de ufak bir mescit yapalım diye düşündüğü kendi fikrini yöneticilere usta başının yardımı ile iletir. Onlarda mollanın herkesin kötü alışkanlıklardan uzaklaştırmaya ve onların iyiliğine çalıştığı örnek gayretinden haberdar oldukarı için, kayıtsız kalmazlar.Üst yönetiçiler de, memnunluğunu ifa de ederek belirlenen müsait bir yere işçilerin iş gücü imkânları ile Mescidi el elbirliği içinde inşa ederler. 
Koğuşlarında bazı namaz kılmaya çalışan işçi arkadaşlar, yeni yapılan ufacık mescitte artık namazlarını orada kılmaya başlarlar.
Arkadaşlar, aralarında, yaptkları mescit adına hoş bir de espri çıkarırlar:
-Nerden geliyon?
-Aydın Mescitten.
-Nere gidiyon?
-Aydın Mescitte.

İnsan olan “adam dediğin adam” her gittiği yerde, arkadaşlarla iyi geçinip geriye güzel hoş bir anı bırakmalı…
Çünkü erdemliğe ulaşmış biri bilir ki, dünya hayatı hiç kimselere zülüm ve yahut sefasını çektiği şu fani âlemde sanmaz ki, birilerine sonsuza kadar baki kalır.
Her birimiz, takdir olan kendi kaderini vakti zamanı geldikçe, bir şekilde yerin de yaşayıp görerek ilahi bir imtihandan geçmiş olacak.
Geriye kalan ömrümüzün acı ve tatlı anıların içinde ki yerlerde, rol alan kişilerin bıraktıkları izlerin iyilik ve kötülüğü yıllar geçse ve yine hatırlandıkça bilin ki unutulmaz...
24.08.2015
A.Suyak