7 Haziran 2017 Çarşamba

Halifelik Niye Kaldırıldı?


3 Mart 1924 tarihli “Hilafetin kaldırılmasına ve Osmanlı hanedanının Türkiye Cumhuriyeti ülkesi Dışına çıkarılmasına dair kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi. 6 Mart 1924'te ise Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
431 sayılı bu kanun toplam 13 maddeden oluşmaktaydı.

Kabul edilen maddelere göre:

Madde 1-Halife görevinden alınmıştır. Halifelik, hükümet ve Cumhuriyet’in anlam ve kavramı içinde esasen mevcut bulunduğundan hilafet makamı kaldırılmıştır.

Madde 2-Görevden alınan halife ve Osmanlı saltanatına mensup tüm erkek ve kadınlar, damatlar Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde oturmak hakkından ebediyen mahrumdurlar. Bu soya bağlı kadınlardan doğmuş kimselerde Osmanlı addedilirler.

Madde 3-İkinci maddede zikredilen kimseler, bu kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç on gün içerisinde Türkiye Cumhuriyeti ülkesini terk etmeye mecburdurlar.

Madde 4-İkinci maddede zikredilen kimselerin Türk vatandaşlık sıfatı ve hukuku kaldırılmıştır.

Madde 5-Bundan böyle ikinci maddede anılan kimseler, Türkiye Cumhuriyeti’nde taşınmaz mal edinemezler. Türkiye’deki ilişkilerinin kesilmesi için bir yıl süre ile vekil tayin ederek, devlet mahkemelerine başvurabilirler. Bu müddetin sona ermesinden sonra hiçbir mahkemeye başvurma hakları yoktur.

Madde 6-İkinci maddede anılan kimselere, yol giderlerine karşılık olmak üzere bir defaya mahsus ve servetleri ile orantılı, uygun miktarda para ödenecektir.

Madde 7-İkinci maddede zikredilen kişiler, Türkiye Cumhuriyeti içindeki bütün taşınmaz mal varlıklarını bir yıl içerisinde hükümetin bilgisi ve tasdiki ile elden çıkarmaya mecburdurlar. Zikredilen taşınmaz malları satamamaları durumunda bunlar, hükümetçe satın alınarak bedelleri kendilerine verilecektir.

Madde 8-Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahlık etmiş kimselerin Türkiye Cumhuriyeti arazisi içinde tapuda kayıtlı taşınmaz malları kamuya intikal etmiştir.

Madde 9-Kapatılan padişahlık sarayları ve köşkleri ile bunların ek binalarında bulunan eşyalar, takımlar, tablolar, sanat eserleri ve diğer taşınabilir mallar kamuya intikal etmiştir.

Madde 10-Padişah malları adı altında olup, evvelce millete devredilen mallar ile beraber, kaldırılan padişahlığa ait bütün taşınmaz mallar ve eski hazine mevcutları ile birlikte saray ve köşkler ek yapıları ve arazileri kamu yararına millete intikal etmiştir.

Madde 11-Millete intikal eden taşınabilir ve taşınmaz tüm malvarlıklarının saptanması ve muhafazası için bir yönetmelik hazırlanacaktır.

Madde 12-Bu kanun yayımlanmasından itibaren geçerlidir.

Madde 13-Bu kanun, Bakanlar kurulu tarafından uygulanır.

Denilmekteydi. Daha sonra kanunda 15. 05. 1974 tarihli ve 1803 Nolu yasa ile değişikliğe gidildi ve zikredilen kanunun 2-3-4 ve 5.nci maddeleri kaldırıldı.

(Kaynak:  06.03.1924 Tarihli Resmi Gazete)

Şer"iye ve Evkaf Vekâleti”nin kaldırılması sonucu, bu vekâlet tarafından yönetilen okullar ve medreseler de kaldırılmıştır. Ayrıca aynı gün, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye vekâleti de kaldırıldı. Böylece ordu siyaset çatışmasının da önüne geçilmiş oldu. Tevhid-i Tedrisat kanunu da o gün kabul edilmişti.

İttihat-i terakki cemiyet uzantılı mebuslarının kamuoyunda algı yaygarası yaparak 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması ile Sultan-Halife gibi, çifte görevi olan Osmanlı hükümdarının elinden egemenlik hakları, devlet yetkileri alındı. Daha sonrada 3 Mart 1924 tarihli, Hilafetin ilgasına ve Hanedan-ı Osmaniye’nin Türkiye Cumhuriyeti memalik-i hariciyesine çıkarılmasına dair kanunla Osmanlı haneda­nının 407 yıldır elinde tuttuğu halifelik kaldırılmıştır.

Şer'iye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması sonucu, bu vekâlet tarafından yönetilen okullar ve medreseler de kaldırılmıştır. Ayrıca aynı gün, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye vekâleti de kaldırıldı. Böylece o’ günlerde kargaşasında devlet ile ordunun siyaset çatışmasının da önüne geçilmiş olundu. Tevhid-i Tedrisat kanunu da o gün kabul edilmişti

Hanedan üyelerinin, ileride saltanat ve halifelik iddiasında bulunmamaları için yurt dışına çıkarılmaları kabul edilir. Derhal kararın halifeye bildirilerek kısa zaman da kararın kedilerine icra edileceğini duyururlar.

Dolmabahçe etrafını polisler çevirir ve Vali Haydar Bey saraya girerek kararı Halifeye okur. Halife Abdülmecid kararı tanımadığını söyler. Zor durumda kalan vali durumu Ankara’ya bildirdiğini söyleyerek halifenin zorla çıkarılması yönünde “hayali” bir telgraf okur. Halife 20 dakika buhran geçirdikten sonra görevliler eşliğinde saraydan çıkarılır. Saraydan çıkarken bir gazeteciye “Ben vatan haini değilim. Yine bu millete dua edeceğim” der. Çatalca’dan trene bindirilen halifeye İsviçre vizesiyle birlikte bin 700 sterlin verilir. Görevinden azledi­len Sultan Mehmed Vahidüddin, 17 Kasım 1922 tarihinde, Malaya isimli bir İngiliz savaş gemisiyle ülkeyi terk etmesinin ardından 5 Mart 1924 sabahı Abdülmecit Efendi ailesiyle birlikte Türk topraklarından ayrılmıştır.

-“Osmanlı handanın ve halifenin yurt dışarı kovulup sürgün edilmesi bu milletin asil evlatlarınca esefle kınayan geniş yankıları O' gün bu gündür hâlâ devam ediyor!”

*Halifeliğin kısaca kaldırılması:

O’ günün bazı beyaz jön Türklerden oluşan politikacılar ise; "Hilafet aynı hükümettir, hilafetin hukuk ve görevini iptal etmek hiç kimsenin hiç bir meclisin elinde değildir" çünkü Halife'yi, eskisi gibi şaşalı Padişah misali yaşatmak istiyorlar” diyerek algı yaygarası koparıyorlardı. Bu durum, halifeliği kurumu hakkında bir an önce önlem alınmasını gerektiriyordu. Fakat Mustafa Kemal Paşa'yı bağlı Kemalistlerin halifeliğin kaldırılması için önlerinde büyük engel görüyorlardı; öyle ki Halife mevcut oldukça ülkede de yapılması zorunlu olan “sözde” demokratik sosyal ve laik düzenin inkılâpçı ilk devrimlerinin temeli yapılamayacağına dair içlerinde büyük kaygıları yatıyordu.

-“Hilafetin kaldırılmasının Türkiye ve bütün İslam devletlerinde halen tartışılan eleştiriliyor ve diğer dış dünyada geniş yankıları sürüyor.”

Halifelik evvela İngiltere başta olmak üzere batı haçlı dünyası istemediği için kaldırılmıştır. İngiltere ve diğer batılı emperyalist ülke güçleri çok sayıda İslam ülkesini sömürgesi altına almıştı. Fakat bütün İslam dünyası manen İstanbul’daki halifeye bağlı olduğu için o topraklarda hâkimiyetini tam manasıyla kuramıyordu. Bu yüzden önündeki en büyük engel halifelikti. İngiltere hilafeti yok etmek İslam âlemini çaresiz bırakmak ve hilafeti halkın eliyle kaldırmak istiyordu. Eğer kendileri kaldırmaya kalkışırsa sömürgelerinde çıkacak büyük ayaklanmalardan çekiniyordu.

Cumhuriyet’in ilanından kısa bir süre önce imzalanan Lozan anlaşmasının asıl maddeleri dışında gizli maddeleri de bulunmaktaydı. Bu antlaşma başta hilafetin kaldırılmasıyla birlikte bütün inkılâp hamlelerini de içine almaktaydı. İngiliz devlet adamı Lord Courson’ un mecliste yaptığı konuşması ile bunları tamamen doğrulamaktadır.

Lozan antlaşmasından sonra İngiltere avam kamarasında Türkler’ in istiklalini niçin tanıdınız? diye yükselen itirazlara verdiği cevap şuydu; “işte asıl bundan sonra Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları, maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz. ” demiştir.

(Kaynak: Yılmaz Altıparmak, İslamiyet açısından Atatürk ve inkılâplar, adlı kitabının 281, 282. Sayfalarında bunları söylemektedir.)

Tarihçi Arnold Toynbee, hilafetin kaldırılmasını Türk milliyetçilerinin sabırsızlığından, Ankara’nın halifeliği Vatikanlaştırmayı başaramamasından kaynaklandığını söylerken The Daily Telegraph, Türkiye’nin İslam milletleri liderliğinden üçüncü sınıf Tatar cumhuriyetine dönüştüğünü iddia ediyor. Hilafetin kaldırılmasının arkasında Fransız-İtalyan-Selanik kaynaklı radikal localar olduğunu ileri sürüyordu.

The Observer, Türkiye’nin batılılaşma uğruna “Doğu itibarı“nı terk ettiğini söylüyordu. Paris merkezli Le Journal, İstanbul’un dini saygınlığını yıkmaya çalışan İngilizlerin bu şansı hayal bile edemediğini yazıyordu.

Central Florida Üniversitesi öğretim üyesi Hakan Özoğlu’nun ABD arşivlerinde bulduğu rapor, bir ABD diplomatının halifeliğin kaldıracağını Washington'a bizden önce öğrenip bildirdiğini arşivlerinde asıl belgesi ile ortaya koyuyor. Rapor Washington'a 25 Şubat 1924'te ulaşmıştı. Başka bir deyişle, Türkiye'deki insanların haberi olmadan bir hafta önce, Fransa ve ABD yetkilileri halifeliğin kalkacağını öğrenmişlerdi

("Aksiyon Dergisi", 13 Aralık 2010).

Oysa Cumhuriyet 23 Nisan 1920’de dualarla açılmıştı. Mustafa Kemal ve arkadaşları ilk başlarda halifelik makamını övüp, yere göğe koyamıyorlardı. Müslüman dünyaya işgale karşı hilafeti kurtarmak için savaştıklarını söylüyor ve yardım istiyordu. Birçok Müslüman ülkeden de Mustafa Kemal’in yürüttüğü Kurtuluş Savaşı’na destekler geliyordu.

(Kaynak: http://www.nurnet.org )

***
Neticede, şimdi her bir dünya coğrafyasındaki Müslüman ümmetimiz evvelden beri bizleri kendilerine öncü ve koruyucu bir kardeş lider ülke olarak halen o’ yıllardan beri inançlarının verdiği ümitle, son Kale kalan Aziz Türk milletimizden çıkacak kurtarıcı bir liderin bir gün gelip kendilerini yönetmesini geçmiş yüz yıldan beri can’ı gözle bekliyorlar.

Bütün dünya Müslümanların ahvali malum; başsız kalan ümmet kendi vatanlarında azınlık muamelesi görerek garip yaşayan ve her bir derdine bir çare beklemektedir!

“Rabbim ümmetimizi başsız yarınımızı ümitsiz bırakmasın, İnşe’ALLÂH belki bizler islam'ı gereği gibi yaşamayı görmeye biliriz; amma gelecek nesillerimiz elbette görecektir.”

7.06.2017
Hazırlayıp düzenleyen: Aydın Suyak