28 Eylül 2014 Pazar

Bir Haftalık Evliya Hikaye

                                     Cüneyd SUAVİ

 

Bir haftalık evliya

Televizyonda dini bir program seyrediyorum. Ekrandaki kişi, ilahiyat fakültelerinin birinde dekan olmalı. Eski asırlardaki maneviyat büyüklerinden bahsederken:
- Onlar, göz ucuyla da olsa nisa taifesine(1) bakmazlarmış, diyor. Nerde şimdi o büyük evliyalar?
Duyduğum sözler, damarıma dokunuyor. Ve her müslümanın yapması gereken bir şeyin hiç yapılmıyormuş gibi gösterilmesi, beni ta can evimden vuruyor. Biraz düşündükten sonra muthiş bir karar alıyor ve kendi kendime söz veriyorum: Hocanın "nisa taifesi" dediği hanımlara, konuşmak için bile olsa bir hafta boyunca bakmayacak ve zamanımızda da büyük evliyalar olduğunu ispatlayacağım.
Proğram bittikten sonra ekmek almak üzere dışarı cıkıyorum. Daha merdivenlerden inerken, alt kata yeni taşındığı söylenen kiracılarla karşılaşıyorum. Evde ne kadar kadın, kız, çoluk, çocuk varsa hepsi kapıda. Hanımlardan biri, benim Türkiye sınırlarını aşan şöhretimi duymuş olmalı. Daha görür görmez:
- Vayyyy!... Cüneyd bey, diyor. Kızlarımın tarifinden tanıdım. çay içmeye geleceğiz inşallah.
Ben aldığım karar gereği hemen başımı eğerken:
- Hoşgeldiniz efendim, diyorum. inşallah memnun kalırsınız komşuluğumuzdan.
Duydugum seslerden, kalabalığın içinde bir de erkek çocuk olduğu anlaşılıyor. Ona bakayım derken
kazayla hanımları görürum diye gözlerimi kaldıramıyorum yerden. çocuk, ablası olacak kızlardan birine fısıldayıp:
- Ben sana, bu adamın kendini beğenmiş bir züppe olduğunu söylemiştim, diyor. Yüzümüze bile bakmıyor KASINTI.
Hemen arkasından yaşlı bir kadın sesi:
- Vah evladım vah, diyor. Ne kadar da mahçupmuş zavallıcık. Anlaşılan küçükken çok dövmüşler.
Her evliyanın başına gelen sıkıntılar benim de başıma geliyor tabi ki. Aceleyle merdivenlerden iniyor ve sokağa atıyorum kendimi. Metodum gayet basit: Yürürken sadece yere bakaçak ve bana doğru yaklaşan kişilerin ayakkabılarından erkek olduğunu anladığımda, başımı kaldırıp rahatca yürüyeceğim.
Bu büyük buluşumu uygulamak üzere daha birkaç adım attığım da, neye uğradığımı şaşırıyorum. Moda mıdır nedir bilmiyorum ama, hanımların çoğunda pantolon var. Altlarında da aynen benimkiler gibi ucu kut, tabani geniş erkek ayakkabısı veya koca koca asker postalları. Anlaşılan dikkatli olmalıyım. Başımı hiç kaldırmadan giderken, yanımdan geçen kadınların seslerini duyuyorum.
Bir tanesi arkadaşına hitaben:
- Bu adamda bir tuhaflik var ayol, diyor. Boşuna dememişler 'dost başa, düşman ayağa bakar' diye.
Diğer kadın, daha farklı görüşte. Benden uzaklaşıp duvar dibine kaçarken:
- Benim de gözüm tutmadı kardeş, diyor. Belli ki çapkının teki. Yere bakan, yürek yakan cinsindendir mutlaka.
Ben, yine evliya sabrıyla ve ayni şekilde yürürken, birden ne olduğumu anlayamadan kendimden geciyor ve ilaç kokulu bir yerde gözlerimi açıyorum.
Yattığım yerin etrafında, beyaz elbiseli genc kızlar dolanıyor. Verdiğim söz gereği hemen gözlerimi kapatarak nerede olduğumu kestirmeye çalışırken, hastanede bulunduğumu anlıyor ve baş ucumdaki hemşirelerin konuşmalarına kulak veriyorum. Kızlardan biri, gözlerimin kapandığını farkedince:
- Yine kendinden geçti zavallı, diyor. Bu üçüncü BAYILIŞI. Onundeki elektrik direğini görmemiş.
Hemşirelerin yanında bir de erkek hasta bakıcı olmalı. Sinir sinir gülüp:
- Biraz önceki elektrik kesintisi, demek ki bu yüzdenmiş, diyor. Adamın kafasındaki şişliğe bakılır sa, Allah bilir devirmistir direği.
Ayaga bir kalkabilsem, ben neyi devireceğimi çok iyi biliyorum ama ne mümkün. Başım dönme dolap gibi dönüyor, beynim feci zonkluyor.
Biraz sonra erkek doktor geliyor yanıma. Ve beni görür görmez:
- Gecmis olsun Cüneyd abi, diyor. Çok fena çarptığın için sağ gözünü bandajladık. Bir müddet tek gözle idare et.
Neyse, zor da olsa biraz sonra çıkıyorum oradan. Ama artık akıllandığım için yere falan bakmak yok. Yeni metoduma göre saglam kalan gözümle yol kenarında ki apartmanların üst katlarına bakacak ve karşımdan gelen insanları siluet olarak farkedip yolumu bulacağım.
Planımın oldukca başarılı olduğunu düşünürken, seslerinden anladığım kadarıyla manavdan alişveriş yapan bir kadın, yanındaki arkadaşına beni gösterip:
- Su terbiyesize bak, diyor. Tek gözlü olduğuna aldırmadan balkondaki kızları seyrediyor. Öbur gözün de kör olsun inşallah.
Can sıkıntısından sıcak sular boşalıyor tepemden. Ne kadar masum olduğumu nerden bilsin zavallı. Ben, söylenenlere sabretmeye çalışarak yine üst katlara bakarken, sanki o yükseklerden düşüyormuş gibi bir halle tekrar geçiyorum kendimden.
Anlaşılan yine hastanedeyim. Biraz önceki hemşirelerden biri:
- Hayret ya! diyor. Bu yine ayni adam. Kanalizasyon çukuruna düşmüş bu sefer.
Bir anda anlıyorum başıma gelen felaketi. Üstüm başım çöplüklerden beter kokuyor. Bütün kemiklerimle birlikte saglam zannettiğim gözüm de sızlıyor. Hastaneden bir an önce kaçabilmek ve eve dönüp temizlenebilmek için sağa sola bakınırken, bir türlü göremiyorum etrafımı. Yine aynı doktor:
- Boşuna uğraşma abi, diyor. Morardığı için öbür gözünü de bandajladık. Bir haftacık sabretmen gerekiyor.
Ben, bu sure içinde ne yapacağımı düşünürken, daha önceki hasta bakıcı, hemşirelere laf atarak:
- Cüneyd abi size fena tutuldu, diyor. Baksanıza saatte bir uğruyor.
Bu adama sinirimden ateşler basıyor yüzümü. İyileşir iyileşmez hastaneye üçüncü kez uğrayıp onun gözlerini de benimkine benzeteceğim kesin. Her neyse, beni bir ambulansa bindirip eve gönderdiklerinde alt kattaki komşularımıza rastlıyorum yine. Sanki beni bekliyorlar kapıda. Hanım ve kızları, "Geçmiş olsun" dileklerini ayrı ayrı iletirken, çocukları olaçak o haylaz velet, yine haince fısıldıyor ablasının kulağına: "Bizim züppe cezasını bulmuş" diyerek.
Komşularımızın yardımyla merdiveni çıkıp içeri girerken, kendi kendime verdiğim sözü bir hafta boyunca eksiksiz olarak tutacağım için yine de seviniyor ve "Evliya sözü, işte böyle olur" diye kasılıyorum.
Gözlerim açıldığında, ne yapacağımı şimdilik bilmiyorum. Ama bir haftalık da olsa evliyalık güzel bir şey değil mi?
Cüneyd SUAVİ

Cuma günün önemi

Cuma Gününün Önemi

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:
"Üzerine güneş doğan en hayırlı gün cuma günüdür.
 Âdem o gün yaratıldı, o gün cennete konuldu ve yine o gün cennetten çıkarıldı.
"Müslim, Cum`a 17, 18,
''Günlerin seyyidi yani efendisi cuma, ayların efendisi muharrem, ağaçların efendisi sedir ağacı, dağların efendisi Tur-i Sina, Habeşlilerin efendisi Bilal, İranlıların efendisi Selman, sözlerin efendisi Kur’an, Kur’anın efendisi Bekara, Bekara sûresinin efendisi Âyet-el-Kürsi’dir.''
(Deylemi)
''Allahü teâlâ, Cuma gününü Müslümanlara mahsus kılmıştır.
Cuma suresi sonundaki  9.10.11.âyet-i kerimede mealen;
 -Ey iman etmekle şereflenen kullarım!
Cuma günü, öğle ezanı okunduğu zaman, hutbe dinlemek ve Cuma namazı kılmak için camiye koşunuz. Alış verişi bırakınız!
Cuma namazı ve hutbe, size, başka işlerinizden daha faydalıdır.
Cuma namazını kıldıktan sonra, camiden çıkar, dünya işlerinizi yapmak için dağılabilirsiniz. Allahü teâlâdan rızk bekleyerek çalışırsınız.
-Allahü teâlâyı çok hatırlayınız ki, kurtulabilesiniz!) buyuruldu.
 Namazdan sonra, isteyen işine gider çalışır.
İsteyen camide kalıp, namaz, Kur'an-ı kerim, dua ile meşgul olur.
(Riyadun-nasıhin)
"Cuma gününde bir zaman vardır ki, şayet bir müslüman namaz kılarken o vakte rastlar da Allah tan bir şey isterse, Allah ona dileğini mutlaka verir.
Resûl-i Ekrem o zamanın pek kısa olduğunu eliyle gösterdi.
"Buhârî, Cum`a 37, Talâk 24
"Günlerinizin en faziletlisi cuma günüdür.
''Cuma günü, bayram günlerinden, Arefe ve Aşure gününden daha kıymetlidir.''
Cumartesi (Şebat) günleri Yahudilere, Pazar günleri Hıristiyanlara verildiği gibi, Cuma günü de, Müslümanlara verildi.
Bugün, Müslümanlara hayır, bereket, iyilik vardır.)
 [Riyadun-nasıhin]
''Cuma günü, hayvanlar alemi birbirine, “Selam size, bugün Cumadır” derler.''
[Deylemi]

 Bu sebeple o gün bana çokca salâtü selâm getiriniz; zira sizin salâtü selâmlarınız bana mesaj olarak sunulur.
"Ebû Dâvûd, Salât 201
''Ümmetimin bayramları içinde, cumadan daha kıymetli bayram yoktur ve o günkü iki rekât namaz, cuma günü dışındaki bin rekâttan efdaldir.''
 [Deylemî]
''Allah’a ve ahirete inanan, Cuma namazına gitsin!''
[Taberani]
"Her kim cuma günü abdest alırsa ne iyi eder; hele gusül alırsa, o daha iyidir.
 "Ebû Dâvûd, Tahâret 128
''Cuma namazı kılmak; köle, kadın, çocuk, hasta hariç, her müslümana farzdır.''
Ebu Davud, Hakim
''Her kim Cumaya gelip cemaatin omuzlarına basarak ilerlerse, kıyamette o kimseden Cehenneme giden bir köprü yapılır.
Halk da onun üzerinden geçerler.''
"Bir kimse güzelce abdest alarak cuma namazına gelir, hutbeyi ses çıkarmadan dinlerse, iki cuma arasındaki ve fazla olarak üç günlük daha günahları bağışlanır.
 Kim hutbe okunurken çakıl taşlarıyla oynarsa, boş ve mânasız bir iş yapmış olur.
"Müslim, Cum`a 27,Ebû Dâvûd, Salât 203
''Sevaplar içinde Cuma günü ve gecesinde yapılandan daha kıymetlisi, günahlar içinde de, Cuma günü ve gecesinde işlenilenden daha kötüsü yoktur.'
 [Ramuz]
''Cuma günü günah işlemeden geçerse, diğer günler de selametle geçer.'
[İ.Gazali]
"Cuma Namazları büyük günahlardan kaçınıldığı sürece, beş vakit namaz ile iki cuma ve iki ramazan, aralarında geçen günahlara keffaret olur.
"Müslim, Tahâret 16
''Cuma günü, bayram günü olduğundan, bir gün önce veya sonrası olmaksızın sadece o güne has oruç tutmak haramdır.''
"Bazı kimseler cuma namazlarını terketmekten şayet vazgeçmezler ise, Allah Teâlâ onların kalplerini mühürler de gafillerden olurlar.
 "Müslim, Cum`a 40
''Küçümseyip  özürsüz olarak üç Cumayı kılmayanın kalbi mühürlenir, yani iyilik  yapamaz ve ibadetleri de kabül olunmaz''
[Hakim]
''Cuma günü veya gecesi ölen mümin, şehid olur, kabir azabından kurtulur.''
 [Ebu Nuaym
''Allahü teâlâ, Cuma günü ölen mümine kabirde Allah Teala azap etmez.''
(Cuma namazı yolunda ayakları tozlanana Cehennem ateşi haramdır.)
 [Tirmizi]
''Cuma günü, ruhlar toplanır ve birbirleriyle tanışırlar.
Kabirler ziyaret edilir.
Cehennem, Cuma günü çok sıcak olmaz.
Âdem aleyhisselam Cuma günü yaratıldı.
Cuma günü, Cennetten çıkarıldı.
Cennettekiler, Allahü teâlâyı Cuma günleri göreceklerdir.
Cuma günü kabir azapları durdurulur.
 Bazı âlimlere göre, müminin azabı artık başlamaz.
 Kâfirin Cuma günü ve Ramazan ayı hariç, kıyamete kadar azabı devam eder.
 Cuma günü ölen müminler, hiç kabir azabı görmez.
(S. Ebediye
-Birgün Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ bana:
Cuma günü duaların kabul edildiği zaman hakkında babanın Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem den bir hadis rivayet ettiğini duydun mu? diye sordu.
Ben de:
- Evet, duydum. Babam, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem-i şöyle buyururken işittiğini söyledi:
"O vakit, imamın minbere oturduğu vakit.
''Cuma günlerinde öyle bir an vardır ki, müminin o anda ettiği dua reddedilmez.''
-Âdem aleyhisselam Cuma günü yaratılmıştır.
 Cuma günü Cennete götürülmüştür.
Cuma günü dünyaya gönderilmiştir.
Cuma günü kıyamet kopacaktır.
 Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, o saatte bütün dualar kabul olur.!

 ******

http://mektebisuffa.com/peygamberimizin-ilk-cuma-namazi-ve-hutbesitbesi

Namaz'ın Ruh ve bedende ki, sağlık faydaları

Namazın faydaları ve sağlık açısından namazın hikmetleri:
İbadetlerin bir hedefi de,insanı ruhen ve bedenen sağlam tutmak,ruhi ve bedeni hastalıklara karşı korumak;hatta malının sağlığını bile korumaktır.Çünkü namaz gibi ibadet ve yıkanmayı Ön şart kabul etmekle beden temizliğine,özellikle namaz,oruç ve hac insanın ruhi temizliğe vasıtasıdır.
Genelde bazı hastalıklar vardır ki,sebebi mikrobiktir,insanın cismine arız olur.Bazı hastalıklar da vardır ki,sebebi mikrobik değildir,yani ruhidir,insanın ruhi fonksiyonlarına ve yaşantısına arız olur.Fakat bununla beraber arasında kesin bir kategorik bir ayrım olmadığından ,bedeni bir hastalık,bazen ruhi yaşantıyı da hasta ettiği gibi,ruhi bir hastalık bazen bedeni de etkileyebilir.O halde tam sağlıklı bir kişilik için hem bedeni hem de ruhu dengeli bir şekilde sağlıklı tutmak gerekir.İslam,namaz ve diğer ibadet sistemiyle her türlü hastalığa karşı hem koruyucu bir hekimlik ,hem de iyileştirici etkin bir ilaçtır.
Namaz bütün erkanıyla Allah'ı hatırlama ve zikretmektir.Allah'ı zikretmek olan namaz,insanın bedenine,hem de ruhuna şifadır.Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:”Onlar inanmışlar,kalbleri Allah'ı zikirle huzura kavuşur.”(Ra'd Suresi:28)Yine:”Rablerinden korkanların bu kitaptan tüyleri ürperir,sonra hem derileri,hem de kalbleri Allah'ın zikriyle yumuşar ve yatışır.”(Zümer Suresi:23) Bir hadis-i şerifte,”Namazda şifa vardır.”(Ahmed ibn.-i Hanbel:2/390) buyurulur.
Namazı yalnız bir beden eğitimi gibi gören bazı yanlış anlayışlara cevap olarak,şunları söyleye biliriz Beş vakit namazda 40 rek'at ve 80 secde var.Her Gün kaç Jimnastikçi bu kadar hareket yapar Namaz yavaş yavaş kılınır.Kalp yorulmaz.
Namaz Günde beş ayrı vakitte kılınır.Kaç jimnastikçi günde beş defa ayrı ayrı zamanlarda beden eğitimi hareketi yapar?Yolculuk yaparken bile namaz terk edilmez.
Namaz ömrünün sonuna kadar farzdır.Ömrünün sonuna kadar kaç jimnastikçi beden eğitimi hareketlerini sürdürür?
Namaz kılmak için Abdest almak şarttır.Bazı durumlarda boy abdesti gerekir.Halbuki jimnastik yapmak için böyle bir mecburiyet yoktur.
Sabah namazı 4 rek'at,öğle 10,ikindi 8,akşam 5,yatsı 13rek'at.Hepsi kırk rek'at.Her rek'atta 2 defe secdeye giden mü'min günde 80 defa yatar kalkar.Hiçbir jimnastikçi günde seksen defa muntazam bu hareketi yapamaz.Bu jimnastikçiler o da yalnız sabahları olmak şartıyla günde yirmi veya otuz defa hareket ederler.Yaptıkları hareketler hızlı olduğundan çoğu kez kalblerini yorarlar,hareketinden sonra yorgun düşerler.Bütün gün de hareket etmediklerinden vücutlarında kalori toplanmasının,yağlanmanın önüne geçemezler.Namazda ise hareketler yavaştır.Bu hareketler Kalbi yormaz,günün değişik saatlerinde olduğu için insanı devamlı dinç tutar.Yağlanmaya ve kalori depolanmasına mâni olur.
İnsan hayatında kanın yeri büyüktür.Kalp,kanı vücudun en ücra yerlerine kadar ulaştırmak üzere pompalar Kalbin bu işi yapabilmesi için daima olarak dinç olması gerekir.Bir de bu kan gönderme işinde kalbe yardımcı olunabilmesi için,o hücrenin kanile iyice sulanması veyahut kanlanması gerekmektedir.Nasıl bir bahçıvan sebzelerin iyice yetişmesi için bahçeyi her zaman sulaması gerekirse,dokulardaki kan dolaşımı,yani hücrelerin iyice kanla sulanması gerekmektedir.
Namaz kılanların gözleri 80 defa yere eğildiklerinden daha kuvvetli kan devranına malik olur.Göz tansiyonunda artma olmaz ve ön kameradaki Sıvının devamlı değişmesi temin edilmiş olur.Glokom ve buna benzer vahim göz hastalıklarının namaz kılanlarda daha az görülmesi bu yüzdendir.
Namaz kılan insanların gerek kalça,gerek diz ve gerekse Ayak bileği ve kol omuzu,dirsek ve el bileği eklemleri de devamlı işleyen bir makine gibi olduğundan,eklemlerde meydana gelecek bütün romatizma hastalıklarından,dejeneratif hastalıklardan salim oldukları gün apaçık ortadadır.Zaten bu hastalıklar İslam dini ile yakından uzaktan alakası olmayan Hıristiyanlarda ve namaz kılmayan insanlarda daha fazla görülürler.Bu eklem hastalıklarından insanı koruması bile namazın en iyi taraflarından birini teşkil eder.
Beden ve ruh sağlığı açısından namaz
Göz merceklerinin dinlenebildiği en rahat mesafe bir buçuk metreye bakmaktır.Göz merceklerimiz ancak kasılmadan bu mesafeyi gördüğü zaman rahatlar.Namaz kılan,secde yerine baktığında göz mercekleri dinlenmektedir.günde kırk rek'at hesabı ile bu dinlenme takriben bir Saat tutar ki,bu nimet göz için bulunmaz bir sağlık reçetesidir.
Vücudun en çok zahmet çeken organları eklemlerdir.Bunların tümü namaz motifi içinde yıpranmışlıklarını giderir,tam sağlığa kavuşur.Namaz dışında hiçbir hareket rejimi eklemlere böyle bir sağlık sağlamaz.
Ayrıca namazın ibadet disiplini içinde devamlılığı eklemlerdeki bu huzuru ömrün sonuna kadar götürür.
Kalbin çalışmasında ve duygusal sistemle ilgisinde fevkalade önemli özelliği,elektromanyetik eksenleridir.Namaz hareketleri sırasında bu eksenler en ideal çizgilere gelir.Özellikle sağlıklı kişilerin günlük elektromanyetik etkiler sonucu göğüs nahiyesinde hissettikleri huzursuzluklara namaz kılanlarda hemen hemen hiç rastlanmaz.
Namazın ruhi yapımıza getirdiği rahatlamalar
Hiç değilse günde kırk rek'at namazda bir saat dünya telaşının hırçın etkilerinden uzaklaşırız.
Namaz kılanlar namazlarını devam ettirebilmek için,ayet-i kerimenin de emrettiği gibi,aşırılıklardan,dolayısıyla şerlerden uzak kalır.İhtiras ve buna bağlı streslerden de büyük ölçüde kurtulur.
Namaz kılanlarda tevekkül duygusu otomatik olarak gelişir.Ruh hastalıklarında büyük etkisi olan vesvese böylece tahrip imkanı bulamaz.Şüphesiz şeklen de olsa namaz
kılanlar imanın hiç değilse en yüzeyde taktikçisi olduğundan,ruhi yapılarında birbirine zıt kargaşalar yerine sentezini bulmuş rahatlıklar vardır.
NAMAZ VE RUH EĞİTİMİ
Şüphesiz namaz ancak ağırbaşlılık,alçakgönüllülük,yalvarma,yakarma,ve pişmanlık duymadır.Elini kor Allah'ım! Allah'ım! Dersin.kim böyle yapmazsa o bir eksiklik yapmıştır.
Namaz mü'mini ruhen yücelten,onu maddi,manevi kir ve paslardan arındıran fahşâ ve münkerden alıkoyan nefsin ve şeytanın esaretinden kurtaran,kibir,gurur ve bencillik gibi hastalıkları tedavi eden,vakar ve tevazu duygularını artıran mükemmel bir ibadettir.
Namaz mü'mini Allah katına yükseltip O'na kavuşturan bir mi'râcdır.
Namaz gönülleri ferahlatan,ruhları aydınlatan şifadır.
Namaz fani ve fena olan şu dünyadan,ebedi olan ilahi aleme açılan bir penceredir.
Namaz mü'mini gerçek özgürlüğüne kavuşturan ruhi bir inkılaptır.
Namaz ömür boyu,her türlü hal ve ortamda sürekli devam eden bir sabır eğitimidir.
Namaz günlük hayatın akışını beş kez durdurup düzenleyen,vakti en verimli ve en yararlı bir biçimde kullanmayı sağlayan bir nizamnamesidir.
Namaz mü'minin günlük faaliyetleri hakkında düzenli olarak Rabb'ine hesap vermesini sağlayan bir otokontrol mekanizmasıdır.
Namaz dua,zikir,tevbe,istiğfar,şükür,hamd,tesbih,t enzih gibi ögeleriyle Mü'mini manen eğiten ve olgunlaştıran bir ibadetler bütünüdür.
Namaz Kötülüklerden Arındırır
Namazın,bir mü'minin hayatındaki en önemli etkisi;onu çirkin fena ve kötü olan şeylerden Nâhoş ve yüz kızartıcı davranışlardan uzak tutmasıdır.
Muhakkak namaz,kötü ve iğrenç şeylerden vazgeçiricidir.(Ankebût:45)
Yalnızca Allah için namaz kılan bir mü'min,Allah'ın haram kıldığı ve münker saydığı şeylerden uzak durmaya ve onlara yaklaşmamaya çalışacaktır.Çünkü namazda bu tür olumsuzlukları bağdaştırmak mümkün değildir;ateşle barutu bir arada tutmak nasıl imkansızsa,namazla fahşâ ve münkerin arasını telif etmek de öylesine imkansızdır.Namaz kılan bir kimse,en azından namaz kıldığı süre içinde bu tür kötülük ve çirkinliklerden uzak kalacak demektir.Bu da,fahşâ ve münkeri tamamen terk etmek için ilk adım sayılır.
Namaz,mü'minin,o ana dek işlediği hata ve günahların farkına varması,bunlardan dolayı tevbe ve istiğfarda bulunması için ele geçmez bir fırsattır.Böylece,kendi kendini hesaba çekecek,Rabb'inden af ve bağışlanma dileyecektir:
Rabb'imiz! Bizim günahlarımızı bağışla,kötülüklerimizi ört ve birr (iyilik ve ihsan) sahipleriyle beraber canımızı al! (Âl-i İmrân:193).
Namaz kılan mü'min,bir yandan namazını mükemmel hale getirmeye çalışırken,öte yandan da salih amellerde,iyilik ve ihsanlarda bulunarak kötülüklerini örtmeye çalışacaktır:
Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl;çünkü iyilikler (hasenât),kötülükleri giderir.Bu,ibret alanlara bir öğüttür.(Hûd:114)
Rasüllah-sallallâhu aleyhi ve sellem-de,namazın günahlara bir keffaret olduğu ve onları yıkayıp temizlediğini ifade buyurmaktadır:
Hiçbir kimse yoktur ki,abdest alsın ve abdestini güzel yapsın.Sonra namazı kılsın da,o abdest ile kıldığı namazı takip edecek namaz arasındaki günahları onun için mağfiret olunmasın.
Bir keresinde Nebi-aleyhisselem
“Beş vakit namaz kılan,evinin önünde bol miktarda akan tatlı bir suya günde beş defa dalıp yıkanan gibidir.Bu adamda kir namına bir şey kalır mı?”dedi.
Hayır bir şey kalamaz dediler
Rasûlüllah,”Suyun kiri giderdiği gibi,beş vakit namaz da günahları yok eder.”buyurdu.
Namaz,insandaki birtakım olumsuz özellikleri yıkayıp temizlemekle kalmaz.ayrıca ona olumlu ve güzel nitelikler kazandırır:
Namaz mü'mini birr,takva ve ihsan sahibi yapar.Onu sabırlı,olgun,ağırbaşlı ve alçakgönüllü bir insan haline getirir.
Namaz Sabır Eğitimidir
Ey iman edenler! Sabırla ve namazla yardım dileyin! Şüphesiz bu huşû duyanlardan başkasına ağır gelir.(bakara:45).
Ey iman edenler!Sabırla ve namazla yardım dileyin! Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.(Bakara.153)
Bu âyetlerde sabır ve namaz birlikte zikredilmekte ve böylece bu iki kavram arasındaki sıkı bağlantıya işaret edilmektedir.Gerçekten sabır ve namaz,davetçi mü'minin en belirgin iki hasleti olmalıdır.
Bu konuda şehid Üstad Seyyid Kutub'un yorumuna kulak verelim
“Kur'anda sabır tekrar tekrar zikredilir zira Allahu zü'l-Celal,insanların bunca nefsani arzu ve isteklerin baskısı altında doğru istikamette yürümelerinin zorluğunu,bunca çekişmekler içinde ve engeller karşısında hak davasını hakim kılmanın azametini,fertlerin gerilen asabları,iç ve dış düşmanlara karşı bütün yardımcı kuvvetleri uyanık tutmanın zorluğunu çok iyi biliyor ve o yüzden bunlara karşı sabırlı olmayı emrediyor.
“Allah'ın emirlerine karşı sabır!..Hakka karşı gelenlerle cihad etmek için sabır .Zaferin gecikmesine karşı sabır!..Batılın çığırtkanlığına ve yayılışına karşı sabır... Nefsin süfli arzularına karşı sabır...İnsanların inatçılığına ve sapıklığa meyline karşı sabır...
“Eğer meydanda tayin edilmiş bir müddet,iyi hazırlanmış bir yol azığı yoksa,zaman uzayıp zorluklar artınca sabır azalır veya tükenir.Bunun için yüce Allah Kur'an'da sabırlı namazı aynı paralelde zikrediyor.Namaz;kurumayan bir kaynak ve hazinedir.Sabır ipi yalnız namazla uzar ve namazla olduğu müddetçe kopmaz.Namaz,sabra Allah rızasını,tatlı yüzü,iç huzuru,güveni ve yakîni ekler.
“Karşılaşılan iş,insanoğlunu zayıf takatini aşınca,mutlaka o büyük varlıktan yardım dilemek mecburiyetindedir.Nefsani arzuları yenmenin,hak yolda azimle yürümenin ve zulümle cihad etmenin zorlaştığı zamanlarda insanoğlunun o ezeli ve edebi güce sarılmaktan (namazla yardım dilemekten) başka çaresi yoktur.Şu sınırlı ve fani hayatta yollar uzayıp şiddetler artar,hedefe bakınca henüz ön belirtilere bile rastlamadığı ve ömrün zevale doğru yöneldiğini gördüğü zamanlarda elbette o bitmez ve tükenmez.İlahi kuvvete (namaza) sarılmak mecburiyetini duyar.Şer hareketlerinin yayıldığı,hayırlı faaliyetlerin gizlendiği,ufukta ışık belirtilerinin görülmediği,yolda işaretlere rastlanmadığı zamanlarda,elbette yöneliş yalnız O'na olacaktır.
“İşte bu gibi dar zamanlarda namazın gerçek hüviyeti ortaya çıkar.Namaz bir zerrecik damlayla bitmez tükenmez derya arasında buluşma yeri ve zamanıdır.Namaz;fani olan şu insanoğlunun,bu daracık kara parçasının sahasında uçup kainatı kuşatan ilahi kudretin sahasına süzülüşüdür.Namaz;kızgın çöl güneşinin altında serin bir Ağaç gölgesi gibidir.Namaz;üzgün ve yorgun gönüllerin,şefkatli bir el tarafından okşanışıdır.Bunun için Rasûllah-sallalahu aleyhi ve sellem-,zorluklarla karşılaştığı,işinin çok olduğu yorgun zamanlarda,gönlünü ilahi haşyetin derinliklerine bırakmak için,'Bizi ona (namaza) çağır ya Bilal!' derdi”
Namaz Huzur ve Sükun Kaynağıdır
Namaz,müminler için bir sığınak ve şifadır;rahatlama ve ilahi huzura kavuşma vesilesidir.
Mü'min,günde beş kez abdest alarak yıkanıp temizlenir,ayıpları örtüp kapatır,yüzünü kıbleye,kalbini de Allah'a yöneltir,dünyevi endişe ve kaygıları bir kenara bırakır,şeytani vesveseleri terk eder,bütün vücudu ve uzuvları ile Allah'a teslim olup huşû ve hudû içinde tekbir alır ve namaza koyulur.Kendi basit dünyasından kurtulup sıyrılır ve ilahi aleme dalar.Rabb'ine münacaat eder,yalvarır yakarır,pişmanlığını ifade eder.Halik-ı zü'l-Celal'le hasbihal eder.O'nun mübarek kelamını terennüm ederek,ayetlerin mana derinliklerinde kaybolur.Saygıyla ayakta durur,eğilip rüku eder,secdeye kapanır,doğrulur,tekrar secde eder;böylece kıyam rüku ve sücudu tekrarlar durur.Oturur,dua ve niyazda bulunur,tevbe ve istiğfar eder.Nihayet bu ulvi miracını selamla noktalar.
Böylece stresten patlayacak hale gelen,sıkıntı ve bunalımlarla kararan mustarip gönüller hafifleyip ferahlar ve sükunet bulur.Böyle bir namaz huşû duyan mü'minler için bir zevk ve neşe kaynağıdır.Namaza üşene üşene kalkan,imanları zulüm katan ve gösteriş için namaz kılanlara ağır gelir ve bir yük olur.
İki yüzlüler,Allah'ı aldatmaya çalışırlar.Oysa O,onların aldatmalarını kendilerine çevirir.Namaza kalktıkları zaman da üşene üşene kalkarlar,insanlara gösteriş yaparlar,Allah'ı pek az anarlar.(Nisâ:142)
Alıntı:http://www.diyadinnet.com/YararliBilgiler-887&Bilgi=namazın-faydaları

-İnsan kulluğunu en güzel onunla ifade eder.
Namazsız Müslüman düşünülemez; çünkü Namaz dinin direğidir. Onu terk eden dinini yıkmıştır.[1]
Peygamberimiz (s.a.v.)İmanla küfür (kâfir olmak) arasında namazın terki vardır buyurmuştur[2].
Yani namaz kılmayan kişinin imanı iyice zayıflar.

Hatta bir gün gelir o tamamen söner ve kişi kendini Müslüman sansa da- Müslümanlıktan çıkar.
Hatta sahabelerden Abdullah b. Şakik (r.a.) şöyle der:
Sahabeler (Peygamberimizin arkadaşları) diğer günahları kâfirlik saymaz,
sadece namazı terk etmeyi kâfirlik sayarlardı[3].
Nitekim sahabeden namaz kılmayan bir kişi olsun yoktu.
 Demek ki, namazı terk etmek her günahtan; hırsızlıktan, kapkaççılıktan, içki içmekten,
oruç tutmamaktan daha büyük günahtır.
Allah namaz kılmayana hepsinden fazla gazap eder ve o, Müslüman olduğu iddiasında hepsinden daha yalancıdır.
Nasıl öyle olmasın?
Düşünsene; namaz kılmayan kişi günde beş defa Yüce Allah’a teslimiyeti reddetmekte ve O’na isyan bayrağı açmaktadır.
Çünkü müezzin Allah adına Allahu Ekber,
Allah en büyüktür diye nida ederken,
o adeta : Hiç de en büyük değilsin!
Daha büyük şeyler var; işim var, meşgalem var,
ticaretim var, dersim var, temizliğim var,
misafirim var, randevum var, filmim var, internetim var, uykum var demektedir.
Müezzin Eşhedu ellâ ilâhe illallâh,
Şehâdet ederim ki Allah’dan başka ilah yoktur.
Tutkuyla sevilecek, büyük bir endişeyle korkulacak, tapılacak, esiri olunacak, emrine mutlak itaat edilecek yoktur diye nida ederken,
o sanki ama benim ideallerim var, kaybetmekten endişelendiğim makamım var,
kesada uğramasından korktuğum ticaretim var,
esiri oldum çok para kazanma hırsım var,
sözünden çıkamadığım nefsim var demektedir.
Müezzin Hayye alessalâh, Haydi namaza koşun derken,
o adeta Hayır gelmiyorum.
Bir sürü meşgalemin arasında bir de sana vakit ayıramam. Senin için rahatımı bozamam demektedir.
Ve o bu isyanını günde beş defa,
yılda 1825 defa tekrarlamaktadır.
Böyle bir kimsede ne kadar iman kalır ve
bu kişinin yüce Allah’ı sevdiği ve O’na teslim olduğu iddiası ne kadar doğru olur?
Şimdi anladın mı ey nefsim,
namaz kılmamakla ne kadar büyük tehlikelerle karşı karşıya olduğunu?!
***
ALLAH(c.c) Cümlemizi hakkı ile kulluk edenlerden eylesin. Amin...



Ümit

İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz; 
fakat ona bir şer dokundu mu, artık o, ye'se düşen bir umutsuzdur. 
Oysa ona dokunan bir zarardan sonra tarafımızdan bir rahmet taddırsak, mutlaka:
 "Bu benim (hakkım)dır. Ve ben kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum; 
eğer Rabbime döndürülsem bile, muhakkak O'nun Katında benim için daha güzel olanı vardır."
 der. Ama andolsun Biz, o kâfirlere yaptıklarını haber vereceğiz ve andolsun onlara, en kaba bir azabtan taddıracağız. 
(Fussilet Suresi, 49-50) 
Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı 'yok sayıp inkâr edenler';
 işte onlar, Benim rahmetimden umut kesmişlerdir;
 ve işte onlar, acı azab onlarındır.
 (Ankebut Suresi, 23)

 Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin.
 Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez"
 (Yusuf Suresi, 87)

 Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. 
Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir. " 
(Zümer Suresi, 53)
Bir kulun kalbinde (ümit ve korku) birleşti mi Allah o kulun ümit ettiği şeyi mutlaka verir ve korktuğu şeyden onu emin kılar.
 (H.Ş)

Tırnak Kesmek



El ve ayak tırnakları beraberce kesilebilir mi?
 Bunun için belirli bir gün var mıdır?

Kesilebilir. Tırnak kesmenin belirli bir günü yoktur.
Gerektiği her an (yani uzayınca) kesilebilir.
Önce ellerinkini, sonra ayaklarınkini kesmek,
ellere sağ elin işaret parmağından başlayıp,
eller avuç içleri birbirine gelecek şekilde
 birbirine yapıştırıldığında parmakların oluşturduğu daireyi
sağa doğru giderek tamamlamak,
 sonra sağ ayağın küçük parmağından başlayıp
 sol ayağın küçük parmağında bitirmek müstehap görülmüştür.

(6 Hattâb es-Sübkî, el-Menhel I/189) Gazalî'nin söyledigi budur.
 Bu konuda görüşler vardır.
Efdal olan, tırnakların haftada bir kesilmesidir.
Onbeş güne kadar bırakmasında da bir mahzur yoktur.
Kırk günü aşması ise, harama yakın (tahrîmen) mekruhtur.
 Ama tırnakları çok uzayıp,sınırı aşmayacaksa,
bekleyip cuma günü kesmek (özellikle camiye gidecek erkekler için) müstehaptır.

Bu konuda Fetâvây-i Kâdihân'da şöyle denir:
"Bir adam tırnak kesmek ya da saç traşı olmak için,
cuma gününü belirlese;
başka günlerde de bunun câiz olduğunu kabul etmekle beraber,
cumaya kadar beklemesi tırnak kesmeyi çok geciktirmiş olsa, bu mekruh olur.
Çünkü tırnakları uzun olanın rızkı kıt olur.
Eğer çok geciktirmiş olmayacaksa ve
 cumayı hadîsin tavsiyesine uymak için bekliyorsa bu müstehaptır.
Çünkü Aişe Validemizden nakledildiğine göre,
 Rasûllullah Efendimiz:
 "Kim cuma günü tırnaklarını keserse,
 Allah onun öbür cumaya kadar ve üç gün daha fazla belâlardan korur"

(7 Kidihân (Hindiyye kenarında)
 NI/411; Hindiyye V/358 Benzer hadisler için bk.
el-Hindî, Kenzu'I-ummâl VI/656 659;
Tırnak kesmenin uygun zamanı olarak perşembeyi gösteren bir hadis vardır.
Ancak bu, Deylemî'den başka hadis kaynaklarında zikredilmemektedir.
Bk. Hindî, Kenz. VI/17256,17384

 Harun Reşid, İmam Ebu Yusuf’a:

- Gece tırnak kesilip kesilmeyeceğini sormuş.
- Kesilir, cevabı alınca delilinin ne olduğunu öğrenmek istemiş Ebu Yusuf:
- Hayırlı işler geciktirilmez, buyurmuştur. (Alemgir, el-Feteva’l-Hindiyye, 5/358)

Düzenin Hangisi Doğru?


  İdeolojik Çalışma’da:

1. Varlık ya da olay, kişilerce kararlaştırıldığı gibi tanıtılır; kişisel ek yapamaz
2. Sınınırsız önyargı vardır.
3. Taraf tutulur (Adalet ölçülerine uyulmaz.).
4. Her türlü gizlilik vardır; üst ,
alt'a bilgi veremez.
5. Düşünce ve vicdan hür değildir.
6. Sonuç, önceden empoze edilmiştir.
7. Taassup, (bağnazlık) vardır.
8. Tartışma yapılamaz (Alternatifler ileri sürülemez.).
9. Eksik ve yanlış olan gizlenir.
10. İçeriğin ve ilkelerin değişebilirliği düşünülmez.
11. Dava ya katı bağlılık vardır.
12. Her türlü yalan ve hile geçerlidir.
13. İnsanın temel hak ve hürriyetlerine saygı ve değer yoktur.
14. Amac'a türlü araç, propagandadır.
15. İnsanın “ne” düşünmesi gerektiği söylenir. Beyin yıkanır, sloganlar kullanılır.

************************

Bilimsel Çalışma’da:

1.Varlık ya da olay, objektif olarak tanıtılır
2. Önyargı yoktur.
3. Taraf tutulmaz (Duygusal davranılmaz, adalet ölçülerine uyulur.).
4. Açıklık vardır.
5. Düşünce ve vicdan hürdür.
6. Sonuç, başta değildir.
7. Taassup yoktur.
8. Tartışma yapılabilir (Alternatifler ortaya konabilir.).
9. Eksik ve yanlış söylenir.
10. Sonucun ve bulguların değişebilirliği her zaman mümkündür.
11. Tabular yoktur.
12. Doğruluk ve  dürüstlük vardır.
13. İnsanın temel hak ve hürriyetlerine saygı ve değer esastır.
14. Araç, bilimsel araştırma yöntemidir.
15. Bilimsel araştırma bulguları, eğitim ve öğretimin temelini oluşturur.