Tarih sosyal bilimlerin temeli durumunda olan bir bilimdir.
Bu sebeple bir milletin hayatında tarih öğretiminin önemi çok büyüktür.
Milletler de insanlar gibi hafızaları ile yaşarlar ve yarınlara emin adımlarla
yürürler, asıl ki, hafızasını kaybeden, geçmişini hatırlamayan bir insan
bugününü ve geleceğini sağlıklı bir biçimde oluşturamaz ise; tarihini bilmeyen,
tarihine erekli önemi vermeyen milletler de günümüz meselelerine çözüm
alamadıkları gibi, geleceklerini de iyi bir şekilde düzenleyemezler. Tarih
insanlara ve milletlere "devamlılık", "süreklilik" düşünce
ve duygusunu aşılar. Bugün millet olarak sahip olduğumuz bütün değerler
sistemi, milli kültür unsurları (dil, gelenekler, sanat, inançlar, yaşayış
tarzı vs.) atalarımızın bize bıraktıkları miraslardır. Bu mirasın
zenginleştirilerek, işlenerek yarınki nesillere aktarılması da bugünkü
nesillerin görevidir. Bu görevin idraki içinde olmak ancak tarih bilmekle
mümkün olur. Yoksa milletlerin hayatında "devamlılık" düşüncesi
oluşamaz. Nesiller arasında kopmalar meydana gelir ki, böyle milletler sonuçta
yıkılmaya mahkûm olur. Tarih acı-tatlı hatıraların, önemli başarıların
yaşandığı bir zaman dilimini ifade eder. Bu sebeple, birlikte yaşanan bir
tarih, insanlar arasında "millî birlik ve bütünlük" fikrini
geliştirir. Bu fikir ve duygu milletlerin hür ve bağımsız olarak yaşamalarının
güvencesidir. Tarihin bir diğer önemi de, kendi kültürünü ve medeniyetini iyi
tanıyan, ona sahip çıkma ve onu geliştirme şuuruna sahip nesillerin yetişmesine
olan atkısıdır. İyi bir tarih eğitimi almış, kendi milletinin tarihteki
başarılarını öğrenmiş genç nesiller, milletlerine güven duyarlar ve başka
milletlere hayranlık beslemezler. "Sosyal aşağılık duygusuna” kapılmazlar.
=Türklerin Soyu kimden geldiği:
Öncelikle Türklerin kökünün nereden geldiğini bilelim.
Hz. Adem’ (A.S.)den sonra insanoğlunun başlangıcı ve insanoğlunun
ikinci atası olarak Hz. Nuh (A.S.)bilinmektedir.
Neden Hz. Nuh (A.S.) İnsanoğlunun babası sayılır ?
Hz. Nuh’un oğulları çeşitli kıtalara yayılmıştır, biri
Avrupa Kıtası’na, biri Afrika Kıtası’na ve diğeri ise Asya Kıtası’na
yayılmıştır.
Amaç olarak soyu genişletmek ve yeni yeni kültürler soylar
geliştirmektir. Ve ayrıca İnsanoğlunu dağıtmaktır – yaymaktır.
Asya kıtasına yerleşen oğlunun adı Yafes’tir. Ve Asya
kıtasındaki bütün Irkların başlangıcı Hz. Nuh’un (A.S.)oğlu Yafestir.
(Araştırmak İsteyenler için Anahtar Kelime: Yafes, Japheth
(ingl.)
Yafes’in hikayesi ayrıca Tevrat ile İncil de geçmektedir.
Türk adı nerden geldiği:
Türk Milleti'nin tarihi neredeyse insanlık tarihi kadar
eskidir; Türkler binlerce yıldan beri tarih sahnesinde yer almaktadırlar. Bu
durum, bilim adamlarının dikkatini çekmiş ve onları Türk kelimesinin kökenini
araştırmaya yöneltmiştir. Türk adının kaynağını bulmak amacıyla yapılan
araştırmaların sonuçlarına dayanarak çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Kimi
uzmanlara göre, Türk adına ilk defa M.Ö. 14. yüzyılda ‘Tik’ veya ‘Tikler’
şeklinde rastlanılmıştır. Bazı uzmanlar ise bu adın Milattan önce 14.
yüzyılından önce de var olduğu görüşünü benimsemişlerdir. Türklerin binlerce
senelik geçmişi göz önünde bulundurularak, Türk adının nereden geldiğine
ilişkin birçok iddia ortaya atılmıştır.
Türklerin eski dönemlerine ilişkin bilgilerin kökeni
çoğunlukla Çin tarihine dayanmaktadır. Çinli tarihçiler Milattan önce 2000-1000
yılları arasında ilk Türk hükümdarlarından bahsetmektedirler. Bununla birlikte,
eski Çin kaynaklarındaki Türk hükümdarlarının ve devletlerinin adları Çince
yazılıdır. Bunların Türkçe karşılıkları tam anlamıyla bilinmemektedir. ‘Türk’
kelimesi bugün bir milletin adıdır ama atalarımız o zaman henüz bir millet
halinde değildi. Boy ve aşiretler halinde yaşıyorlardı ve her aşiretin ayrı bir
adı vardı.*
Türk adının tarih sahnesine çıkışı M.S. 6. yüzyılda kurulan
Göktürk milleti ile olmuştur. Orhun kitabelerinde yer alan ‘Türk’ adı daha çok
‘Türük’ şeklinde gösterilmiştir. Yani, Türk kelimesini ilk defa resmi olarak
kullanan siyasi teşekkül Gök-Türk İmparatorluğu olmuştur. Göktürklerin ilk
dönemlerinde Türk sözü bir devlet adı olarak kullanılmışken, daha sonra Türk
Milleti'ni ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır.
*Türklerin Anayurdu:
Türklerin anayurdu, Asya kıtasının orta kesimleri, yani İç
Asya da denilen Orta Asya'dır. En geniş şekliyle ilk Türk yurdu, doğudan batıya
Baykal Gölü ile Ural Dağların; güneyde Altay-Sayan Dağları, Balkaş Gölü-Aral
Gölü arasında kalan coğrafî alan idi. Türkler zamanla bu bölgelerden önce Asya
kıtasının diğer yerlerine, daha sonra da özellikle Batı yönünde diğer kıtalara
doğru yayılmışlardır. Türklerin anayurdu, iklim bakımından son derece sert
şartlara sahipti. Anayurt kuzeyde ormanlarla, güney doğuda dağlarla çevrili
idi. Bunun dışında uçsuz bucaksız geniş bozkırlar Türklere ilk yurtluk yapan
araziler olmuştur. sert kara ikliminin, kışları uzun ve soğuk, yazları ise
sıcak ve kurak olup, yağışları özellikle yaz aylarında çok yetersizdi. İklimin
bu sert karakteri; Türk milletini acımasız tabiat şartlarıyla mücadeleye
zorlamış ve bu dönemde oluşan Türk medeniyetlerinin ana karakterinin de
belirlenmesinde etkili olmuştur. Türklerin anayurdu, iklim bakımından son
derece sert şartlara sahipti. Anayurt, kuzeyde ormanlarla, güney-doğuda
dağlarla çevrili idi. Bunun dışında uçsuz bucaksız geniş bozkırlar Türklere ilk
yurtluk yapan araziler olmuştur. Sert kara ikliminin, kışları uzun ve soğuk,
yazlan ise sıcak ve kurak olup, yağışları özellikle yaz aylarında çok
yetersizdi. İklimin bu sert karakteri; Türk milletini acımasız tabiat
şartlarıyla mücadeleye zorlamış ve bu dönemde oluşan Türk medeniyetinin ana
karakterinin de belirlenmesinde etkili olmuştur. Türklerin anayurdu, iklim
bakımından son derece sert şartlara sahipti. Anayurt, kuzeyde ormanlarla,
güney-doğuda dağlarla çevrili idi. Bunun dışında uçsuz bucaksız geniş bozkırlar
Türklere ilk yurtluk yapan araziler olmuştur. Sert kara ikliminin, kışları uzun
ve soğuk, yazlan ise sıcak ve kurak olup, yağışları özellikle yaz aylarında çok
yetersizdi. İklimin bu sert karakteri; Türk milletini acımasız tabiat
şartlarıyla mücadeleye zorlamış ve bu dönemde oluşan Türk medeniyetinin ana
karakterinin de belirlenmesinde etkili olmuştur.
*Anayurtta Kurulan İlk Türk Medeniyetleri:
Türkler, eldeki mevcut bulgulara göre M.Ö. 5 binden
başlayarak Orta Asya'daki bu ilk yurtta çeşitli kültürler ve medeniyetler
kurmuşlardır. Bunlar arasında, kronolojik sıra ile;
Anav Kültürü (M.Ö. 5-1. binler),
Afanasyevo Kültürü (M.Ö. 3. bin başları- M.Ö. 2. bin),
Andronovo Kültürü (M.Ö. 2. bin)
Karasuk Kültürü (M.O. 2. binin sonları- M.O. 6. yüzyıl)
gibi dört önemli kültür tabakası dikkatleri çekmektedir.
Şüphesiz Türk toplulukları bazen bu kültür tabakalarını birlikte yaşamışlardır.
Türkler Anav Kültürü döneminde hayvancılık ve tarımla uğraşıyorlar, kerpic
evlerde oturuyorlardı. Türkistan'ın Aşkabad şehri yakınlarında yapılan
kazılarda elde edilen malzemeler, bu dönemde Türklerin, dokuma, seramik ve
bakır eşya yaptıklarını ve kullandıklarını göstermektedir. Altay-Sayan
Dağları'nın kuzey-batısında yaşanan Afanasyevo Kültürü döneminde avcı ve
savaşçı bir topluluk olan Türkler, deve ve at gibi hayvanları
ehlileştirmişlerdi. Kemik ve bakırdan savaş ve süs araçları ile, günlük
kullanım araçları yapmışlardı. Altaylar dan Ural Dağlan'na ve Hazar Denizi'nin
kuzey-doğusuna kadar yaygınlık gösteren Andronovo Kültürü döneminde Türkler artık
tunç ve altın madenlerini işleyebiliyorlardı. Bu dönemden kalma hayvan
figürleri ile süslenmiş kaplar, sofra, süs ve savaş araçları dikkatleri
çekmektedirler. Türkler, dünyada ilk olarak demir madenini işleyen ve bundan
çeşitli eşyalar yapan millettir. Özellikle trtiş ve Yenisey ırmakları civarında
gelişen Karasuk Kültürü döneminde, Hindistan, Çin ve Avrupa'dan yüzyıllar önce
Türkler demiri işlemişlerdir. Bu devirde Türkler, kumaşları dokuyarak elbiseler
dikiyorlar, dört tekerlekli arabaları hem savaşta hem de günlük hayatta
kullanıyorlar, ayrıca çadırlarını keçeden yapıyorlardı.
*Anayurdun Türk Karakteri ve Konar-Göçer Medeniyetin
Özellikleri:
-Türklerin Orta-Asya'da kurdukları ilk medeniyet, bölgenin
coğrafî ve iklim özelliklerinden büyük oranda etkilenmiştir. Özellikle, Tanrı
Dağların kuzey bölgeleri ve Isıg-göl civarı, yani Ötüken bölgesi önemli bir
hayvancılık ve av bölgesi idi. Türkler ilk dönemlerde hayvancılığa çok önem
vermişler ve hayvancılık Türk medeniyetinin ana karakterini çizmiştir. Hayvancılık
bakımından Türk milletinin bu dönemdeki hayatına damgasını vuran da at
olmuştur. Türkler dünyada atı ilk olarak ehlileştiren millettir. At ve Türk
birbirini bütünleyen ilk ana unsurdu. Türkler atı hem günlük hayatlarında hem
de savaşlarda yaygın olarak kullanıyorlardı. Türkler sayıca çok fazla olan at
sürüleri besliyorlardı. Türk ordusu da tamamen süvari (atlı) birliklerinden
oluşuyordu. Bu sebeple bu dönem Türk medeniyetine "Atlı-Göçebe" veya
"Konar-Göçer" Türk medeniyeti denmektedir.
Türkler yazın suyu ve otlağı bol olan yaylalara kışın da
hayvanları için daha emin olan kışlaklara göç ediyorlardı. Bu konar-göçerlik
hali, normal göçebeliğe göre çok farklı olup, ileri bir medeniyeti ifade
ediyordu. At, Türk milletine dinamizm kazandırıyor; milletimiz geniş bozkırlara
böylece hâkim olabiliyordu. Tabiat şartlarının insanı mücadeleci, disiplinli ve
düzenli bir halde yaşamaya mecbur etmesi Türkleri teşkilatçı bir yapıya
kavuşturmuştur. Bu sebeple Türkler "töre" denilen yasalarla işleyen,
çok sayıda devletler kurmuşlardır. Adalet ve hukuk anlayışı içerisinde
insanları idare etmişlerdir. Bu dönemde ana karakteri belirlememesine rağmen
Türkler, ziraatla da uğraşıyorlar, demir madeni gibi önemli madenleri
işliyorlardı. Bütün bu özellikleri ile Konar-göçer Türk medeniyeti, başta
Çinliler gibi komşu milletler olmak üzere zaman içinde dünya milletlerine pek
çok alanda tesirler yapmış, ileri bir medeniyet durumundaydı…
*Türklerle ilgili Hazret-i Peygamber’ (s.a.v.) in bazı hadislerin de geçer:
“- Size ilişmedikleri
müddetçe Türklere ilişmeyin. Zira ümmetimin mülkünü onların elinden ilk kapacak
olan (Ben-i Kantura) Türklerdir (Ebû Dâvud, Taberânî)
“- Siz Türklerle
dövüşmedikçe kıyamet kopmaz. Onlar çekirge gibi küçük gözlü, basık burunlu,
kırmızı meşin gibi suratlı, aynı zamanda keçe ayakkabılıdır.” (Buhârî, Müslim)
"- İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden
kumandan ne güzel kumandan; o ordu ne güzel ordudur!.." (Ahmed b. Hanbel ;
Musned , V. 241/855)
“- Türkler dünya ehlinin hepsine hâkim olurlar.” (Deylemî)
“- Âhir zamanda geniş
yüzlü, küçük gözlü olan (Ben-i Kantura) Türkler gelip Dicle nehir kenarına
inerler. Basra halkından bir fırka bunlarla harp eder ve şehit olur.” (Ebû Dâvud)
“- Benim Türk adında
bir ordum vardır. Onunla haddi aşanlara haddini bildiririm.”
(Divanu Lügatit-Türk)
(Divanu Lügatit-Türk)
“- İnsan neslinin hıfzın (tutucu güç) onda dokuzu
Türklerdedir” (Hatîb)
*Ünlü Türk tarih dil bilgini “Kaşgarlı Mahmut”
Divân-ü Lügatte-Türk’ü şöyle anlatır:
“Esirgeyen, koruyan yüce ALLAH’ın adıyla”
“- ALLAH‘ın, devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş
olduğunu ve Türklerin ülkesi üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş
olduğunu gördüm.
ALLAH onlara Türk
adını verdi. Ve yeryüzüne hâkim kıldı. En büyük cihan imparatorları Türk
boyundan çıktı.
Dünya milletlerinin yuları Türklerin eline verildi. (Türklerin
İslam’a verdiği hizmetten dolayı) ALLAH tarafından bütün kavimlere karşı galibiyeti
üstün kılındı.
Hak’tan ayrılmayan Türkler, ALLAH tarafından hak üzerine
kuvvetlendirildi. Türkler ile birlikte olan kavimler aziz oldu.
Böyle kavimler,
Türkler tarafından her arzularına eriştirildi. Türkler, himayelerine aldıkları
milletleri, kötülerin şerrinden korudular.
İnsanlık İslam medeniyet ile cihana hâkimi olan Türklere
herkes muhtaçtır, onlara derdini dinletmek, bu suretle her türlü arzuya nail
olabilmek için Türkçe öğrenmek gerekir.”
* Türk kelimesinin
“güçlü-kuvvetli” anlamına geldiği,” Türk’ün gücü” namı bugün bile neredeyse
bütün yabancı ünlü tarihçiler tarafından araştırmaların neticesin de takdirle kabul
görmüştür.
-İslamiyet’ten evvelde günümüze kadar uzanan belli dinleri
kendilerine kabul etmeyip, kendi inancına özel bir tarzla, her bireyler kendi
hak ve hukukuna sahipti. Büyük, küçük aralarında saygı, sevgi bağları muntazam
aile ve toplum yapıları vardı. Türkler, törelinmiş hayat tecrübelerine dayanan
sosyal ve bireysel milliyetçi ülkü davasın dayanan dünya yaşantıları vardı.
Türkler, henüz daha devlet kurmadan, Aşiret, boy, Han, Oba, Beylerden oluşan
küçüklü, büyüklü göçebeler yurt, yurt konar, göçer şeklinde idi; çünkü otlatmak
için her boy’ un binleri kapsayan “hayvan olarak” büyük mal varlıklarına sahiptiler. Vardıkları
yerde ya salgın hastalığa, kuraklığa, ya-da
kendi araların da husumet veya yabancı kavimler bunları azınlık görüp, kendi egemenliklerin
altına girmesi için, taciz saldırılarına maruz kalarak, bulunduğu yerden göç etmek zorun da bırakılmışlardır. Türkler hiçbir milletin boyunduruğunun altına girip, köle gibi yaşamayı kendine hayat olarak benimsememişlerdir. Böylesine gezginci, özgür
yaşayı kendilerine ilke edinmişlerdir. Gittikleri her yerler de haksızlığa
maruz kaldıklarından, mecburen kendilerini savunmak için, boş vakitlerinde
kadın, erkek, çoluk, çocuk savaş eğitimlerini yaparak, kendilerine bu tür oyunlarla bir
eğlence etkinliği yaparlardı. Bu nedenle karşısında ki, güçler Türklerin
yenilmez gücünden çekinirlerdi.
- İlk Devlet olarak, Türk boyları toplanıp, büyük Hun İmparatorluğunu
ilk (Teoman)’la kurmuşlar. Cinden, batı Avrupa’ya Afrika’dan Rusya ya kadar
uzanan Türkler, kendilerine zulüm edenlere karşı, tarihe geçen unutulmaz akınları olmuştur.
*Türklerin, tarihte ki yerini öğrenmenin önemi ve gerekliliği:
Hepimiz, Âdemin neslindeniz. Efendimiz Aleyhi selam”
Kavmiyetçilik (ırkçılık) yapan bizden değildir” hadisi vardır:
"- Rabbiniz bir olduğu gibi, babalarınız, dininiz ve peygamberiniz de birdir. Arab’ın Acem’e, Acem’in Arab’a üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızının karaya, karanın kırmızıya da üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâ iledir.) (İbni Neccar)
(Acem, Arap olmayan beyaz demektir.)
"- Allahü teâlâ, cahiliyet övünmelerini sizden kaldırdı. Hepiniz Âdem aleyhisselamın evlatlarısınız. Âdem ise topraktan yaratılmıştır.) [Tirmizî]
(Irkçılık yapan, ırkçılık için savaşan ve ırkçılık uğrunda ölen, bizden değildir." (Ebu Davud)
Irkçılıkla alakalı değil bir toplumun başarılarından bahsetmek, onu diğer toplumlardan ayıran saygın bir egemenlik yapısı var. Bu nedenle Türkler, ALLAH-u Teâlâ’nın dini İslam’a İman sadakati ile büyük hizmet ederek, Mevla’sının yardımı ile nice kedine tecavüze kalkışan, medeniyetleri tarihten kaldırıp, yerine İslam medeniyetini getirerek bu günlere kadar devlet ve halkları nezdinde, örnek teşkil edip, takdirle (Türk milleti yenilmez ) karşısın da ünü anılmaya devam ediyor.
"- Rabbiniz bir olduğu gibi, babalarınız, dininiz ve peygamberiniz de birdir. Arab’ın Acem’e, Acem’in Arab’a üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızının karaya, karanın kırmızıya da üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâ iledir.) (İbni Neccar)
(Acem, Arap olmayan beyaz demektir.)
"- Allahü teâlâ, cahiliyet övünmelerini sizden kaldırdı. Hepiniz Âdem aleyhisselamın evlatlarısınız. Âdem ise topraktan yaratılmıştır.) [Tirmizî]
(Irkçılık yapan, ırkçılık için savaşan ve ırkçılık uğrunda ölen, bizden değildir." (Ebu Davud)
Irkçılıkla alakalı değil bir toplumun başarılarından bahsetmek, onu diğer toplumlardan ayıran saygın bir egemenlik yapısı var. Bu nedenle Türkler, ALLAH-u Teâlâ’nın dini İslam’a İman sadakati ile büyük hizmet ederek, Mevla’sının yardımı ile nice kedine tecavüze kalkışan, medeniyetleri tarihten kaldırıp, yerine İslam medeniyetini getirerek bu günlere kadar devlet ve halkları nezdinde, örnek teşkil edip, takdirle (Türk milleti yenilmez ) karşısın da ünü anılmaya devam ediyor.
Yukarıda genel olarak bahsedilen tarih öğretiminin sağladığı bütün faydalar, Türk tarihini öğrenmenin önemi ve gerekliliği bakımından da söz konusudur. Türk milleti, uzun yıllar içerisinde gelişen ve çok geniş bir coğrafyada yaşanan köklü bir tarihin sahibidir. Milletimiz tarih içinde büyük bir medeniyet yaratmış, bütün insanlığı etkileyen siyasî, sosyal, dinî, ekonomik müesseseler kurmuş, sayısız bilim adamları, düşünce adamları ve liderler yetiştirmiş bir millettir. Bütün bunlar bugün bizi bir millet yapan değerlerdir. Bu sebeple, bunların araştırılması ve öğrenilmesi büyük bir önem taşır. Tarihini iyi öğrenen Türk çocukları vatan, millet ve devlet sevgisini kazanır, fedakârlık ve milli dayanışma duygularını geliştirirler. Genç nesillerin, milletlerinin meselelerini, ülkelerine yönelen tehditleri bilmeleri de ancak Türk tarihini iyi bilmelerine bağlıdır. Tarihteki Türk devletlerinin dış etkilerle içerden nasıl çökertildiklerini bilen Türk çocukları, bugün ve yarın aynı şekilde dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı koyabilir ve bunlara karşı devletlerini koruyabilirler. Ayrıca değişik coğrafyada ve ülkede yaşayan Türk toplulukları birbirlerini tanır, bilir ve severler.
Milli devlet olma niteliğimiz büyük yaralar almaktadır.
Ülkemizin bugün en büyük davası, sosyolojik anlamda tasada ve kıvançta ortak
duygular etrafında birleşme anlamına gelen milletleşme olgusunu
gerçekleştirmektir. Bölmek ve parçalamak, etnik havuzcuklar oluşturmak Türk
toplumunu milletleşme kimliğinden uzaklaştırır. Bu da milli gücün zayıflamasını
ve sosyal çözümlemenin şiddetini artırır.
Ne yazık ki, bu son asır
da Türk milleti, ataları bütün dünyaya bir zamanlar medeniyet götürmüşken,
şimdi bizler, örek olduğumuz milletlerin peşine düşen istenmeyen kuyruk
olmuşuz! Çünkü ne zaman ki, öz değerlerimiz den kopmaya başlamışsak, başka
milletlerin oyuncağı haline gelmişiz!
Türk milleti olarak, içimize
örgütleşip sızan soysuzlar devletin üst yönetim makamlarına eline geçirip
çeşitli oyunlarla “ asıl tarihimizi, milli ve manevi kültürümüzü” kendilerinin yalan kurguları ile tekrar
düzenleyip, yeni neslimizi tarihine ve ecdadına küfür eden millet haline
getirdiler!
- Yeni nesiller ecdadını, tarihteki şanlı geçmişini
öğrenmelidir. Milli ve manevi büyük bir şevkle şahlanıp, yarınlara doğru
önceden olduğu gibi teknoloji, ilim, ekonomi, sanayi, Askeri diğer bütün alanlarda
kendini yenileyip, tam bir bağımsız olarak, yeniden bütün dünyaya güçlü örnek bir
medeniyet ile daha başarılı işler yapmalıyız!
İnanıyorum ki, Türk
nesli kendisinde bulunan O’ muazzam asil “Türk gücün” kuvvetini yeniden tarih
tekerrür edip, “başkaları istese de istemese de” devran gelecek, saygın yerini mutlaka
bulacaktır.
21.03.2015
***
Dipnot: https://plus.google.com/u/0/106520752555325158134/posts/fYnzWM2wvkL
Dipnot: https://plus.google.com/u/0/106520752555325158134/posts/fYnzWM2wvkL