11 Mayıs 2015 Pazartesi

Anadolu Halkının Aile yapısı


 Ailenin Tanımı:
"Erkekle kadının evlilik sonucu  (Ana, Baba) eşlerin, kan bağı ve soyla meydana getirdiği kendi ve başkasından evlat sahip olup edindiği küçük birime aile denir. Aile, İnsan türünün sürekliliğini sağlayan, ilk toplumsallaşma sürecin çekirdeğini oluşturan ve karşılıklı ilişkileri belirli kurallarla bağlayan, aile kültürünü kuşaktan kuşağa aktaran, genetik, psikolojik, ekonomik, hukuksal vb. yönleri bulunan aile, toplumun ana dalıdır."

Hakkın kelamı ile:
“- Yine O'nun ayetlerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır. (Rum,21)

-Aile de İslam hukukuna gelince: İslam dini toplumun huzuru ve insan neslinin sağlıklı bir şekilde devamı için, ailenin gerekli olduğunu bildirmiştir. Bu sebeple nikâhı helal kılarak, zinayı ve zinaya yol açan serbest ilişkileri yasaklamıştır. Kadına hiç bir dinin, hiç bir sistemin vermediği değeri vermiştir. Peygamber (A.S) efendimizin Veda hutbesindeki nasihatlerinden biri: “Kadınlarınıza eziyet etmeyiniz! Onlar, ALLAH-u Teâlâ’nın sizlere emanetidir. Onlara yumuşak davranınız, iyilik ediniz.” olmuştur. Başka bir hadis-i şeriflerinde de; “Cennet anaların ayakları altındadır.” buyurarak, kadını korumada eşsiz bir hassasiyet göstermiştir.
Ancak erkekler İslamiyet’te göre, “ailenin reisi” olmak bakımından kadınlar üzerinde (daha üstün) bir dereceye sahiptirler. Bununla beraber, erkeklerin meşru surette kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da onlar üzerinde hakları vardır. Ailenin mutluluğu ve sosyal hayatın huzuru, aileyi meydana getiren kadın ve erkeğin, vazife ve sorumluluklarını bilip, uygulamasına bağlıdır.
Aile, ne kadar sağlam olursa, toplum o derece güçlü temeller üzerine kurulmuş olur. Bir milleti yıkmak isteyen iç ve dış düşmanlar, ilk tahribatlarına aileden başlarlar.
Karı-koca birbirlerine iyi niyet ve güzel ahlâk ile davranacaklardır. "İyileriniz, ailesine karşı iyi olandır..." (İbn Mâce, Nikâh, 50). Ufak tefek huysuzluk, geçimsizlik ve kusurlara sabredecek, yuvanın yıkılmaması için tahammül göstereceklerdir:
"...Kadınlara normal ve iyi davranın; onlarda hoşunuza gitmeyen bir şey olursa belki bir şey hoşunuza gitmediği halde Allah onu birçok hayırla doldurmuştur. " (en-Nisa, 4/19)
Aile içinde kadın ve erkeğin birbirlerini anlayıp hoşgörü sahibi olmaları, aile saadetinin devamı için şarttır. Karşılıklı saygı ve vazifelerin ne olduğunun bilinmesi, yuvanın huzurlu olması için önemli hususlardır. Ailede disiplini baba ve anne sağlar. Aile büyükleri (baba, anne) çocuklar arasında (tarafsız) adaletli davranırsa, ailede huzur olur. Çünkü akıllı kadın ve erkek bir birlerinin sorumluluklarını bilip yerine getirdiği sürece üzmezler.
Evliliğin gayesi aileye huzur ve mutluluk, toplumda da iyi bir nesil temin etmektir, "Onun (varlık ve kudret) alâmetlerinden birisi de size kendinizden eşler yaratmasıdır ki, siz onlarla huzur ve sükûnete kavuşursunuz. Ve aranıza sevgi ve rahmet koymuştur." (er-Rûm, 30/21). "Onlar (kadınlarınız) sizin için elbise, siz de onlar için elbisesiniz..."(el-Bakara, 2/187). İslâm cinsî ihtiyacın tatminini tabii karşılamakla beraber evliliğin gayesinin bundan ibaret olmadığını söylemektedir. "Doğuran siyah kadın, doğurmayan güzel kadından daha iyidir", "Evlenin, çoğalın: Çünkü ben kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı sizinle iftihar edeceğim" (Avnu'l Ma'bûd Şerh Ebu Dâvud, I, 173). Kocanın karısıyla müşterek, yüce ve insanî bir hayat sürmek arzusunun belirtisi olan mehrin sembolik bir şey olması da aynı gayeye matuftur.

Ailenin mutluluğu çocukların asaleti ve İslâm toplumunun kurtuluşu evleneceklerin birbirlerini seçerken kullandıkları ölçü ile yakından ilgilidir. Bu konuda Resulullah (s.a.s.) şöyle bir ölçü koymuştur: "Kadın dört özelliğinden dolayı nikâhlanır: Malı, asaleti, güzelliği ve dindarlığı; eli toprak olasıca, durma dindarını bul!" (Buhârî, Nikâh, 16).

İslâm'da evlilik, formalite ve merasimlerden uzak İslâmî bir akittir. Nikâh*'ın ilân edilmesi, yakın dost ve akrabaya ziyafet verilmesi, tef vb. çalınıp şenlik yapılması güzel telâkki edilmiş, teşvik görmüş, böyle bir davete icabet etmemek hoş karşılanmamıştır (Buhârî, Nikâh, 66 vd.).

 Aile de eğitim kültürü:
İslamiyet, insanlıkta ahlakı, ilimle çalışmayı en büyük değeri verir. Yozlaşmayı ve cahilliği ve ahlaki hukuksuzluğu da reddeder. Onun için her anne ve baba, çocuğuna ilmi, ahlaki ve dini ve milli görevlerini öğretmelidir. Öğretmezlerse vebal altın da mesul olurlar. Çünkü her çocuk ailesini, akrabasını, diğer insanları, doğayı sevmeyi, başkalarından güzel ahlakı ile sevilmeyi,  başarıları ile takdir alıp saygısı ile hayâyı burada öğrenir. Huzur ile disiplini, düzen ile sorumluluğu üslenip yarın ki, hayata atılmayı burada Ana, Baba ocağında yetişkinliğe erer.

ALLAH-u Teâlâ ya inanmayı, Peygamber  (A.S) sevgisini ile kutsal değerlerimiz Vatan, Millet, Bayrak sevdası, milli gelenek ve görenekleri oluşturan vasıfları gösterilen irfanla fazileti, aile yuvasında güzel bir eğitimle öğrenmelidir.

Ailenin Akraba Bağı:
Nesillerin evlilik sebebiyle çoğalması sonucu eşlerden birinin kan hısımları ile diğer eşler arasında meydana gelen yakınlığa ile akrabalığın oluşumunu sağlar. 
Aile meclisini oluşturan akraba büyükleri:
Birinci derece: Annesinin ve babasının babasına, Büyük baba Dede denir.
Anasının ve babasının annesine: Büyük anne (Nine, ebe) denir.
İkinci derece: Babadan yana olan erkek kardeşlere: Amca, Emmi.
Kız kardeşlere de Hala, Ame, Bibi, Teyze (çoğu şehir ve taşralarda annesinin kız kardeşine teyze) denir.
 Kızdan yana olan erkek kardeşlere: Dayı ve bunlardan olma amca ve dayıların her iki kardeşlerin çocuklarına “yeğen” denilen geniş aileye akraba meclisi denir.

-Yukarıda isimleri geçen geniş ailenin, gelecekte isimleri nedir? Sorusuna "sayarak" cevap veremeyecek yeni nesiller geleceği endişesi ile hatırlatma ihtiyacı duymalıyız.)

Dinimiz, akrabalar arasındaki ilişkilerin sağlam, sıcak ve devamlı olmasına, akrabaların birbirine maddeten ve mânen destek olmalarına çok önem vermektedir. Hısımlık hakkını gözetmek, ALLAH ve Resulü'nün ısrarla emrettiği şeylerdendir. Kur'an-ı Kerim' de Cenâb-ı ALLAH Azze ve Celle şöyle buyurur:
“- Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki ALLAH yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz ALLAH bilendir, her şeyden haberdar olandır.” ( el-Hucurat, 13)
“- Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz ALLAH'dan ve akrabalık (bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir (En-Nisa,1)
"- ALLAH'a kulluk edin, O'na hiç bu şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabalara, yetimlere, düşkünlere, yakın ve uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve size hizmet eden kimselere iyilik edin. ALLAH, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez. " (en-Nisâ, 36).
"Akrabalarına, düşküne ve yolcuya hakkını ver, elindekileri de hepten savurma."
(el-İsrâ, 26).

Sılayı rahim: Akrabaların birbirleri ile ilişkilerini kesmeyip devam ettirmeleri, ahlâkî ve dînî bir görevdir. Peygamberimiz (s.a.s.) buyurur ki:

"Rahim (akrabalık), ALLAH'ın rahmetinin eserlerindendir. Kim bu bağı korursa, ALLAH ona merhamet eder. Kim onu koparırsa, ALLAH da ondan ihsan ve rahmetini keser." (Buhârî Edeb, 13)

"Akrabalarıyla ilişkiyi kesen Cennet'e giremez" (Buhârî, Edeb, 11 )

-Akrabalara ikram ve ihsanda bulunmak: Yukarıda geçen hadislerden de anlaşılacağı gibi akrabalara maddî ve manevi ikramlarda bulunmak Peygamberimizin bize tavsiye ettiği hususlardandır. Malını, ALLAH yolunda harcanması için hibe etmek isteyen Ebu Talha'ya Peygamberimiz, (S.A.V.) onu akrabalarına harcamasını tavsiye etmiştir.

Dinimizin emir ve tavsiye ettiği bu akrabalık görevlerini yerine getiren kimseyi de Peygamberimiz(s.a.s.) şöyle müjdelemektedir:

"Kim rızkının bol olmasını ve ömrünün uzamasını isterse sılayı rahim yapsın." (Buhârî, Edeb, 12)

Aile ve akraba bağlarının parçalanıp yok olması:
Çoğu akraba ve ailelerin , karşılıklı bir takım menfaat beklentilerin oluşmadığından, kendi aralarında iletişim soğukluğu sonuncunda ayrılmalar sebep oluşturuyor.
Örneğin akraba bireylerinden birine şöyle bir soru yöneltsek:
Falanca yerde bir akrabağın varmış, nasıl görüşe biliyor musun?
Cevap söyle olur:
-Ondan bana ne; ne görüşürüm ne de ilgim olur.
Neden?
-Bana ne faydası var ki; olsa ne olacak, olmasa ne olacak...
Cevap, yüzde büyük oranı ile aynen böyle olur.
Aile, aileyi, akraba, akrabayı tanımayıp; hayatın getirdiği ekonomik şartların neticesinde, her birimiz bir yerlere ikamet etmeye zorlanıp, "kendi öz yakınlarımıza" sahip çıkamaz hallere düştük!

Halkımızın ailevi huzurunu bozup ayıran diğer başka faktörler:
Başta alkol, uyuşturucu, gasp, darp, cinayet, kumar ve fuhşun en büyük tahribatla olumsuz yıkımı, aile halkının üzerindedir. Toplumun temeli ailedir. Ailenin temeli ise sadakat, iffet, hayâ, karşılıklı sevgi ve anlayışı kapsayan saygın benliği ile İslam-ı yaşayarak yücelen Türk halkının muhteşem tarihi dünyaya örnek olmuştur… Bunun baş sebepleri ise, aile yapısında ki üstün değerlerdir. Fakat günümüz de birçok ailenin zayıfladığı, zedelendiği, üzerine düşen vazifeleri yapamadığı zamanlarda ne yazık ki, gayri meşru kötü ahlaki münasebetler artmakta, beden ve ruh sağlığı dengesiz bozuk nesiller yetişmektedir. Çünkü toplumun huzurunu derinden yaralayıp, çeşitli olumsuz olayları meydana getirerek, milletin ve devletin bütün bireylerin düzenini bozan çeşitli boyutlar da ki terör belaları onca yıldır, halkımız arasın da meydana gelmektedir!

Anadolu halkı İslami kültürle ile bin yıla aşkın benliğini yoğurmuş milli ahlaki faziletlerinden, örf ve anelesinden uzaklaşarak, ruhsuz, köksüz ve inançsız yetişen nesiller, aşağılık karmaşası içinde sapık fikirli yabancı ideolojilerin esiri olmaya mahkûm edilmiştir.
Bir Millet, öz kimliğinde ki ruhla sağlam, (milli ve manevi değerlerle yetiştirilip eğitilen) ailelere dayanan toplumlar, her türlü felaketlere karşı ailesinden aldığı temel eğitimle hayatın iç ve dış zorluklarına göğüs gererler. Fakat köklü kültürel yapıya dayanmayan aile ve topluluklar, en küçük bir sarsıntı karşısında dağılıp yok olurlar!
11.05.2015

Düzenleme: Aydın Suyak