27 Şubat 2015 Cuma

Beşerin Dünya Düzeni


İnsan oğlunun kendine Dünya düzeni olarak "kendi kafasına göre" Halkı için çeşitli alternatif yönetim sistemleri kurup tasarladığı ideolojilerin adına kısaca siyaset deniliyor.
Mevcut yerleşik dünya düzeninin yaşadığı sistemde ki, krizleri özetle şöyledir; bu zamana kadar yerleşik dünya sistemi İnsanlık için hiç bir değer üretemez noktalara gelmiştir. Üçüncü dünya, özgürlüğünü artık kapitalist batıdan nede Rusya ve uzak doğu komünist ülkelerin halkları artık komünizmin  çarpık sömürge sistemini istemiyorlar. Bu da algısal olarak insanlığı mutsuzlaştıran zulüm merkezinin nereden geldiğini doğru algılamaya başladığını gösterir. Doğu ülkelerin hayran olduğu AB ve ABD. bilgi, ahlak, teknoloji ve politik olarak ürettiği ve insanlık için putlaştırdığı her ne varsa, zaman içinde kendisi için bir tehditte dönüşmüş ve AB, ABD, gayri İslami yönetilen diğer bir çok devletler büyük bir siyasal ve sosyal krize girmiştir Kapitalizmin demokrasisi, komünizmin
sosyalizmi ve faşizim milliyetçiliğin ulusçuluğu bu beşeri nizamların belli başlı sistemleridir. Bütün bu sistemlerin son aşamaları olan diktatörlüklerde kendi zulüm düzenlerinin açığa vurmuş halidir. Bütün bunların diğer bir ortak özelliği ise; sonu "izm" ile biten ideolojilerin insan duygularını sistemli sömürgeleridir. Keza bu beşeri nizamların diğer ortak bir özelliği de; sistemleri içerisinde kurdukları düzenler, her ne kadar “Özgürlüğü, Refah”ı ifade ediyorlarsa da sürekli olarak toplumun bir kesimini mutlu ve müreffeh eylerken, toplumun ağırlıklı kesiminde ekonomik, sosyal, siyasal ve askeri baskıların örtülü veya açık biçimleri altında zulüm ve sömürüye maruz bırakmaktadır.Zira, bu sistemleri üretenler toplumun belli bazı sınıflarının çıkarını ifade eden ekonomik, siyasal ve sosyal normlarını öngörmektedirler. Bu nedenle, komünizmde işçi sınıfı adına bir avuç komünistin refahı hedef alınmaktadır. Kapitalizmde demokrasi adına bir avuç sermayedarın (burjuvazinin) refahı alınmaktadır.. .Yerleşik düzen için de ki, mevcut ülkeler kendi varlığı ve refahı için kurduğu Kapitalizm ekonomi ve para sistemini ayakta tutmak adına oluşturduğu savaş dünyası  veya harple rant ekonomisi artık kendi çöküşünün temellerini atmış bulunmaktadır... Çünkü AB,ve AD.B,ve BM, diğer dünya devletleri toplumsal olarak ve sistem olarak savaşı kaldıramaz; çünkü kendi toplumları huzursuzluğun derinliğinde mevcut sistemleri yetersiz hale gelmiştir. Bununla birlikte Batı ve yerleşik düzenin sahibi devletler kendi ekonomi ve refahı için, ihtiyaç duyduğu tüm enerji kaynaklarına sahip yükselen yeni dünyayı inşa edecek yegane alt yapısı İslam ülkelerin coğrafya olarak elindedir. Batı ve yerleşik dünya düzeni medeniyetler arası ile şiddetli soğuk çatışmalar kuracak ya da barış, özgürlük ve demokrasi merkezli yeni zulümler sistemini kuracaktır. Bu da batının kendi krizini derinleştirip halkın infialini oluşturacaktır. Bu buhranların merkezinde ki, yerleşik düzene karşı yükselen yeni müreffeh  dünyanın merkezini İslam dünyası ve içinde bulunduğumuz "bazıların kıymetini" bilemediği coğrafyamız oluşturmaktadır.

Bugün için İnsan haklarının en güzel savunan İslam bu yerleşik düzen kuran baronların önlerinde ki, öncelikli tehdit "İslam"dır. Zira İslam sadece zamanın şartlarına göre dünya düzenin çözüm üretemediği inanç-ahlak-değer boşluğunu dolduracak mistik bir yapıya değil, sistemin tüm araçlarına ve yöntemlerine cevap üretebilecek alternatif teşkil eden bir (paradigma) üstün değerlere sahiptir. İslam medeniyetin mensuplarını diğer dünya ülkeleri kültürel değerlerini kabul edememekte ve ona karşı tepki göstermektedir. Bugün için olmasa da, her dönem ve toplum da tutarlı olan ve süreklilik arz eden iç dinamikleri ile alternatif üretebilecek potansiyel bir tehdit olarak görünüyor İslam... Bu nedenle batı ve doğu da halkın İslam'a dönüştürülmemesi için gereken bir düşman gibi tehlike olarak lanse edildiği görülmektedir. Bu yalnızca kültürel bir çatışma teşkil etmez, bu bir dünya görüşü-nizamı medeniyet çatışmasıdır. Peki, İslam'ı batıdan farklı kılan dinamikleri nelerdir? Laik materyalizme karşı İslam’da inanca dayanan insan-toplum-nizamla fikri dayanışma vardır. Sürekli veri akışına ve değişime bağımlı, Emperyalist sistemle madde ile servetler biriktirme hırsına ve bireyselciliğe kapılmış kapitalizmin ürettiği tatminsizliğe karşı İslam; sabrın, tevekkülün, sükûnetin ve paylaşımın yön verdiği bireyleri topluca inşa etmektedir. Sosyalist,Kominizim ve Kapitalizmin değerleri maneviyatla değil maddeyi esas alır ve diğer bütün düzenleri bunun üzerine inşa eder(ekonomi,siyaset,hukuk, askeri alanlar da ki dünya görüşüne sahiptir). İslam ise sadece devleti değil Milletin bireyinden toplumun tümüne hitapla öncelikle maneviyatı esas alır ve her yaşam kaderlerini bunun üzerine bina eder.Yeni bir dünya düzenin refahı için (din,hukuk,siyaset,ekonomi,askeri sistemde)  Bütün bu sebeplere dayanarak İslam düşünce dinamiklerinin diğer dünya ülkelerin değerleri kendine göre farklı; her türlü bilgi, teknoloji sistemi ile barışla yeniden tavsif etmeye ve anlamlandırmaya meyilli olduğunu ortaya koyabiliriz.

Mevcut yerleşik dünya düzeni küreselleşme akabinde gün geleçek medeniyetlerin yüzleşmesini doğuracaktır. Toplumsal değişimler kontrol edilemez, ama yön verebilirler. Mevcut yerleşik dünya düzenin hakimiyeti, insanlarda bir boşluk hissini, geleceğe dair bireysel ve toplumsal huzura acılan yönü ile umutsuzluk duygusunun   kaybını doğurmuştur. Hal bu ki geleceğe ümitli bakışla sağlam bir dünya görüşü "ilahi nizam" ile olur. İslamın üreteceği kapsamlı cevap, sunacağı alternatif model sadece Müslüman toplumları değil, tüm dünyayı ilgilendirmektedir. Zira, küreselleşmenin doğuracağı sorunlar tüm dünyanın muhatap olacağı sorunlardır. Batı ve doğu ülkelerin kaybettiği ve bulmaya çalıştığı insan hakları adalet duygusunu, ulvi değerlerini bir tek İslam’da bulabilecektir. Kendi başına nötr olan enformasyona anlam ve değer kazandırabilecek, bilfiil gerçekleşen küreselleşmeye ise süreç/araç gözü ile bakıp ona yön verebilecek bir anlayışla İslam medeniyetini bütün dünyaya temsil eden,  başta ülkemiz olmak üzere Arap ve diğer İslam ülkelerin yönetim sistem mensupları kendi ortak görüşlerini birleştirip dünyaya böyle bakmalı "İslam ile bizler neredeyiz" konumun asıl gerçekleri ile yüzleşmelidir. Bunun neticesinde sağlıklı ve kapsamlı bir çözüm bulmak ise öncelikle kendi bireylerinden başlayıp bütün toplumu yeniden asrı saadete doğru inşa edebilmekle mümkündür.

***
*İslam düzeni için ALLAH' u teala Kur'anı Kerimin bazı ayetlerinde şöyle buyuruyor:
"-Sizler Kitabın bir kısmına iman edip bir kısmıma inkarla küfür mü edersiniz? Sizden böyle yapanların cezası dünya hayatında bir horluk ve hakirlik ten başka bir şey değildir. (Bu gibiler' i) Kıyamet Gününde de azabın en şiddetlisine geri çevrilirler." (el-Bakara/85).
 "-Kim ki Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar zalimdirler". (Maide:5/45) Ve yine
 "-Kim ki, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar fasıktırlar". (Maide:5/47).
"-Onlar halâ cahiliye devrinin o (sapık) hükmünü mü arıyorlar? Sağlam bir kanata sahip olacak bir topluluk için, hükmü "-ALLAH’tan daha güzel olan kimmiş?"  (el-Mâide/49-50).
"-Yaratan (yarattığı insanı mutlu edecek düzeni) bilmez mi? "Elbette bilir. O' kullarına lütufkardır; (onların yaptıklarından da) haberdardır." (Mülk, 14)

*Resulullah(A.S.) Veda hutbesinde gelmiş ve gelecek ümmetine şöyle buyurduğu gibi:
"-Ey müminler! "Size iki emanet bırakıyorum, onlara sıkıca sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler ALLAH'ın kitabı Kur an-ı Kerim ve Peygamberinin sünnetidir."
Diğer başka Hadis-i Şerifler de:
 "-Kim "ALLAH'ın koyduğu emirler ve yasaklar manzumesi olan) İslamdan başka bir din; (hayat düzeni) isterse elbetteki ondan (inandığı ve yaşadığı batıl düzenler" kabul olunmayacaktır. O kişi âhirette de zarara; (azaba) uğrayanlardandır."   Keşfül-Hafa, Hadis No: 2409, 2537.
"-Her kim (dünya ve âhiret) yüceliği istiyorsa mutlak galip olan ALLAH'a itaat etsin. (O'nun Hayat Düzeni olarak seçtiği ve razı olduğu İslâm Dini'ne bağlansın."(Kurtûbî, El-Camiu bi-Ahkâmil-Kur'ân Cüz, 14/32 9. 238)
***
-Sonuç olarak konuyu toparlaya bilirsek:
Türkiye de yüksek insani değerlerin hukuki ilkelere açık saygısızlık, müdahalelerde haksız baskı, zorbaca insan haklarına  tecavüz teşkil eden halleri din, mezhep, ırk açısından ayrı bir
cepheleşmesi yaratmadan ve böyle tefrikalara mahal vermeden özellikle "fedai konuma" sürüklenmeden imkanlar dahilin de bütün insanlığın vicdanına, İslamın umumi evrensel hukuk kurallarına dayanarak dışarıdan gelen ve gelecek olan arka planlarda hazırlanıp yapılan, kınama ve telkinlerin nereden ne amaçla geldiğinini bilip engellemeyi ve bütün İslami inancı taşıyan veyahut İslam olmayan dünya insanlığına güzel bir örnek teşkil etmelidir; bu da bize ecdadımızdan kalan mirasla İslamın önderi olmalıyız. Kainat sahibinin buyurduğu" İlahi nizam" İnsan oğluna kıyamete kadar daima canlı ve ana kuralları değişmeyen devasal bir hayat düzeni olarak şüphesiz ebediyen  kalacaktır; çünkü İnsanlığın var oluşundan bu yana tek bir aslını değişmeyen ALLAH'ın bizler için en uygun öngördüğü dünya düzeni olan Şeriat vardır. Gerisi daima yetersiz kalıp, yozlaşarak başka alternatif arayışlar için de kör döngü çözümlerle çeşitli  siyasi düşünce ideolojileri zamanı ve liderine göre farklı değişimlerin akışına uğrayıp, tekrar, tekrar halk'a yönetim sistemi olarak kıyamete kadar peydahlayıp, peydahlayıp getirirler.

ALLAH'n koyduğu Adem (A.S.)dan bu yana insanlığa sunulan hayat düzenleri çağına göre devletlerin yönetimine geçen liderler tarafından zamanla sürekli değiştirilmiştir; fakat İslam'ı temsil eden başta Peygamberler(A.S.) ların tek bir dünya görüşü olan "İlahi Nizam'ı) yaşayıp savunarak en güzel şekilde insanlığa dünya ve ahiret için emsalsiz örnek bir liderler olmuşlardır. İslamdan başka yerleşik dünya düzeninden gerisi batıldır; çünkü Hakkın yanında batıl olduğu bildirilip, insanlık var olduğundan bu yana eriyip kaybolmaya (kıyamete kadar) her zaman mahkumdur. Vesselam...
 27.2.2015
(Aydın Suyak)

20 Şubat 2015 Cuma

Bizim İçin Cuma Nedir?


Allah-u teala yersiz ve boş iş ve söz yapmaktan münezzehtir. Eğer herhangi bir güzelliği kullarına hedef göstermişse; bu, gösterilen ilâhi kutsal değerlerin kendi nazarında ne kadar çok değerli olduğunu belirtmek içindir.
 Cuma Gününün İslam âlemin de ayrı yeri ve önemi vardır. Hangi Milleten olursa olsun, bu güne ayrı bir ehemmiyet vermekte ve ayrı bir hürmetle saygı göstermektedir.
Cuma ferdi cemiyete; cemiyeti milliyete bağlayan ve toplum arasında düşünce, inanç, amaç ve hizmet birliğini sağlayan bir gün-dür İslâm Dîni bu günü mü'minler için haftalık toplantı ve toplu halde Allah'a yönelme, ibâdette  gün ve an zamanın da bulunup bayram mahiyetin de kaynaşma olarak belirlemiş-tir. Bir hafta içinde ortaya çıkan güncel meseleler, olaylar hakkın da sosyal konu-lar Cuma günü ele alınıp Kur'ân ve sünnet süzgecinden geçirildikten sonra bir devasal konu halin de işlenip vaazla cemaate sunulur.

            *Bismillahirrahmanirrahiym
-Cuma 9."Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.
10-"Namaz kılındıktan sonra da yeryüzüne dağılın, Allah'ın bol nimetinden nasip arayın ve Allah'ı çok zikredin ki, kurtuluş bulabilesiniz.
11-"Böyle iken, bir ticaret veya eğlenti (eğlence) gördüklerinde ona fırladılar ve seni ayakta bıraktılar. De ki: "Allah'ın katındaki, eğlenceden de ticaretten de hayırlıdır ve Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır."
           
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
-"Cumartesi günleri Yahudilere, pazar günleri Hristiyan (nasara) ya verildiği gibi, Cuma günü, bizler Müslümanlara verildi. Bugün, Müslümanlara hayır, bereket, sevgi, iyilik vardır.) [Riyadun-nasıhin]
             
           *Günler de Önemi:

-"Allah'ü teâlâ, bugünden itibaren kıyamete kadar size Cumayı farz kıldı. Adil veya zalim bir imam,  veya halk lideri olan başkan zamanında küçümseyerek veya inkâr ederek Cumayı terk edenin iki yakası bir araya gelmesin! Böyle bir kimse tevbe etmezse, onun namazı, zekatı, haccı, orucu ve hiçbir ibadeti kabul olmaz." [İbni Mace]
-"(Allah katında günlerin efendisi Cuma’dır. O kurban ve Ramazan bayramı günlerinden de faziletlidir.
Cuma gününde şu beş özellik vardır:
1- Hazret-i Âdem o gün yaratıldı.
2- O gün yeryüzüne indirildi.
3- O' gün vefat etti.
4- O günde öyle bir an vardır ki, günah veya akrabalarla ilişkiyi kesme konularında olmamak şartıyla kul Allah'ü teâlâdan bir şey isterse Allah'ü teâlâ mutlaka onu verir. 5- Kıyamet o gün kopacaktır.
-Allah’a yakın hiç bir melek, hiçbir gök, hiçbir yer yoktur, hiçbir rüzgar, hiçbir dağ ve taş yoktur ki, Kıyametin kopmasına sahne olacağı için Cuma gününün heybetinden korkmasın." [Buhari, İ. Ahmed]
-"Cuma günü, kuşlar, vahşi hayvanlar birbirine, “Selam size, bugün Cuma’dır.”
derler. (Deylemi)
-"Ümmetimin bayramları içinde, cumadan daha kıymetli bayram yoktur ve o günkü iki rekât namaz, cuma günü dışındaki bin rekâttan efdaldir." [Deylemî]
-"Günlerin en kıymetlisi cumadır. Cuma günü, bayram günlerinden daha kıymetlidir. Cuma, dünyada ve Cennette müminlerin bayramıdır." [Riyad-un-nasıhin]
-"Günlerin seyyidi yani efendisi cuma, ayların efendisi muharrem, ağaçların efendisi sedir ağacı, dağların efendisi Tur-i Sina, Habeşlilerin efendisi Bilal, İranlıların efendisi Selman, sözlerin efendisi Kur’an, Kur’anın efendisi Bekara, Bekara sûresinin efendisi Âyet-el-Kürsi’dir." [Deylemi]
-"Özürsüz üç Cumayı kılmayanın kalbi mühürlenir, (İşlediği ameller geçersiz olur) kullukta hayır yapamaz; gafilleren olur." [Hakim]
-"Cuma namazı kılmayanın kalbi mühürlenir, gafil olur.) [Müslim]
               
                                         ***        
                             İbadetler de Fazileti:

*Enes b. Malik’in rivayet ettiği hadiste, Hz. Peygamber (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:
-“Bana Cebrail (a.s.) geldi. Avucunda beyaz bir ayna vardı. Bana:
-“Bu, Cuma namazıdır, Rabbin onu, sana ve senden sonra ümmetine bayram olsun diye, farz kılmıştır,” dedi. Ben:
-“Bu günde bizim için ne vardır?” diye sordum.
 Şöyle dedi:
-“O günde, pek hayırlı bir vakit vardır. Kim o zaman içerisinde, kendisi için nasip edilen bir hayrı isterse, Allah (c.c.) onu kendisine verir. Ama istediği şey, kendisi için takdir edilmemişse, Allah (c.c.), ondan daha büyük bir nimeti kendisi için ahirete saklar. Kul kendisi için takdir edilmiş olan bir kötülükten Allah’a sığınırsa, Allah (c.c.) onu, ondan daha büyüğünden muhafaza buyurur. Cuma günü, meleklerin yanında günlerin en kıymetlisidir. Biz onu, ahirette yevmü’l-mezîd (ikramı çok olan gün) diye anarız."
*Resulullah (a.s.m.) buyurur ki:
-“Cebrail’e: O güne niçin yevmü’l-mezid denir?” diye sordum. Şöyle dedi:
-“Çünkü Azîz ve Celîl olan Rabbin, cennette beyaz misk ile donatılmış bir vadi hazırlamıştır. Cuma günü olduğunda, İlliyyînden Kürsü makamına iner.”
-“Yüce Allah, Cuma günü müminler için tecelli buyurur, onlar Allah’ın cemaline nazar ederler.” (Taberani)
-"Allahü teâlâ, bugünden itibaren kıyamete kadar size Cumayı farz kıldı. Adil veya zalim bir imam, başkan zamanında küçümseyerek veya inkâr ederek Cumayı terk edenin iki yakası bir araya gelmesin! Böyle bir kimse tevbe etmezse, onun namazı, zekatı, haccı, orucu ve hiçbir ibadeti kabul olmaz." [İbni Mace]

*Evs ibnu Evs (ra) anlatıyor: "Resûlullah (asm) buyurdular ki:
-"Cum'a, en hayırlı günlerinizden biridir. Hz. Âdem (in toprağı) o gün yaratıldı, o gün kabzedildi. (Kıyamette) Sûr'a o gün üflenecek, sayha da o günde olacak. Öyleyse o gün bana salâvatı çok okuyun. Zira salâvatlarınız bana arz edilir!"
Orada bulunanlar:
"Salâvatlarımız size nasıl arz edilir? Siz çürümüş olacaksınız!" dediler.
Aleyhissalatu vesselam:
"Allah-ü Teâlâ Hazretleri, Arz'a peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kıldı!” buyurdular. (Ebu Davud, Nesai)
-“Günlerinizin en faziletlisi cuma günüdür. Bu sebeple o gün bana çokca salâtü selâm getiriniz; zira sizin salâtü selâmlarınız bana sunulur.”
Ebû Dâvûd, Salât 201, Vitir 26. Ayrıca bk. Nesâî, Cum`a 5; İbni Mâce, İkâmet 79, Cenâiz 65
-"Cuma günü 80 salevat getirenin, 80 yıllık günahı affolur.) [Dare Kutni]

-"Cuma namazı kılmak; köle, kadın, çocuk, hasta hariç, her müslümana farzdır." [Ebu Davud, Hakim]
-"Bir Müslüman, Cuma günü gusül abdesti alıp, Cuma namazına giderse, bir haftalık günahları af olur ve her adımı için sevap verilir." [Riyadun-nasıhin]
-"Sevaplar içinde Cuma günü ve gecesinde yapılandan daha kıymetlisi, günahlar içinde de, Cuma günü ve gecesinde işlenilenden daha kötüsü yoktur." [Ramuz]
-“Cum’a gününde; Yani perşembeyi cumaya bağlayan gece iki rek’at namaz kılıp Fâtiha’dan sonra onbir defa Zilzâl Sûresini okuyan kimseyi Allah Teâlâ kabir azâbından ve kıyâmet korkularından emin kılar. ” (Râmûzü’l-ehâdîs, 427 (Deylemî’den)
-"Cuma gecesi Kehf suresi okuyan, Kıyamette, yerden göğe kadar bir nurla aydınlanır. İki Cuma arasında işlediği günahlar da affolur." [Tergib]
-"Cuma gecesi Yasin suresini okuyanın günahları affedilir." [İsfehani]
-"Cuma günü veya gecesi Duhan suresini okuyana Cennette bir köşk ihsan edilir." [Taberani]

-" Cuma günü sabah namazından önce, üç kere Estağfirullah elazim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh okuyanın, kendinin ve anasının ve babasının bütün günahları af olur." [Tergib-üs-salat]

-“Bir kimse cuma günü boy abdesti alarak elinden geldiğince  temizlenir, saçını sakalını yağlayıp tarar veya evindeki güzel kokudan süründükten sonra câmiye gider, fakat orada yan yana oturan iki kimsenin arasını açmaz, sonra Allah Teâlâ’nın kendisine takdir ettiği kadar namaz kılar, daha sonra sesini çıkarmadan imamı dinlerse, o cumadan öteki cumaya kadar olan günahları bağışlanır.”
Buhârî, Cum`a 6, 19
-“Bir kimse cuma günü cünüplükten temizleniyormuş gibi boy abdesti aldıktan sonra erkenden cuma namazına giderse bir deve kurban etmiş gibi sevap kazanır. İkinci saatte giderse bir inek, üçüncü saatte giderse boynuzlu bir koç kurban etmiş gibi sevap kazanır. Dördüncü saatte giderse bir tavuk, beşinci saatte giderse bir yumurta sadaka vermiş gibi sevap elde eder. İmam minbere çıkınca melekler hutbeyi dinlemek üzere topluluğun arasına katılır.”
Buhârî, Cum`a 4; Müslim, Cum`a 10. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 127; Tirmizî, Cum`a 6; Nesâî, Cum`a 14

-“Bir kimse güzelce abdest alarak cuma namazına gelir, hutbeyi ses çıkarmadan edebince dinlerse, iki cuma arasındaki ve fazla olarak üç günlük daha günahları bağışlanır. Kim hutbe okunurken mescitte başka işlerle ilgilenirse, boş ve mânasız bir iş yapmış olur.”
Müslim, Cum`a 27. Ayrıca bk. Müslim, Cum`a 26; Ebû Dâvûd, Salât 203; Tirmizî, Cum`a 5; İbni Mâce, İkâmet 62,
-"Cuma namazı yolunda ayakları tozlanana Cehennem ateşi haramdır." (Tirmizi)

*Ebu Hüreyre (R.A.) dan:
-"Cuma günü imam hutbe okurken arkadaşına “sus” dediğin zaman boş konuşup (süküt etmemiş) olursun. Hutbe okunurken konuşanın Cuma’sı yoktur."
(Tirmizi, nesei, İhya c.1 s.501)
*İbn-i Abbas (R.A.) dan:
-"Cuma günü İmam hutbe okurken konuşmanın misali, kitap taşıyan merkebe benzer. Yanındakine “sus” diyenin de Cuması yoktur. (Ramuz el-Ehadis c.2 s.391)
-"Cuma namazından sonra, yedi defa ihlas ve muavvizeteyn okuyanı, Allahü teâlâ, bir hafta, kazadan, beladan, kötü işlerden korur." [İbni Sünni]
-"Büyük günah işlenmediği müddetçe, beş vakit namaz ile Cuma namazı, öteki Cumaya kadar aralarda işlenen günahlara kefarettir." [Müslim]
-"Yalnız Cuma günü oruç tutmayın! Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile iki gün tutun." [Buhari]

                          ***
                        CUMA DUASI:
                     Bismillâhirrahmânirrahiyim

*Ey Rabbimiz! seni hamd ile tesbih ederiz.
-"Habibin aleyhi selâm Mustafa ya ve onun hürmeti ile yarattığın bütün varlıklar adedince ehli beyt ve cümle ashabına, selatü selâm olsun."

-"Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma!"
-"Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey -"Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet. Bizi bağışla. Bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et." (Bakara, 2/286)
-"Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et.” (Al-i İmran," 3/147)
-"Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (A’raf, 7/23)
-“Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru." (Bakara, 2/201)
-“Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (Haşr, 59/10)
“Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al.” (Al-i İmran, 3/193

 Ya Rabbi..!
-"Faydasız ilimden, makbul olmayan ibâdetten ve kabul edilmiyen duâdan, başta nefsimden, Şeytandan, görünür görünmez uzak, yakın düşmanlardan, gece ve gündüzün şerrinden, her zor anımda acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, zenginliğin cimriliğinden,fakirliğin zilletinden, her türlü amansız hastalıktan, ölümün şiddetinden, son anım da imansız gitmekten senden yine sana sığınırım!"

Ey Allah'ım,!
-"Efendimiz Muhammed (s.a.v.)’e, onun âl ve ashâbına, indiği günden itibâren,Cuma ve Mubarek gece, gündüzlerin hürmetine tâ kıyâmete kadar, yüce ismini inanıp saygı ile anan her okuyucunun her okuması esnâsın da Allah'ım senin izninle arş'ı âladan bütün kainata yansıyan yüce Kur’ânın da ki ayetlerin bütün harfleri adedince, Habibin Ahmed'i Mustafa ya salât ve selâm eyle. Bizlerin dünya ve ahirette olan anne ve babamıza, erkek ve kadın bütün Mü'minlere bu salavâtlar adedince merhamet et. Bunu gökleri ve yeri kuşatan rahmetinle ihsan eyle... Ey merhametlilerin en merhametlisi! Duâmızı o' Mubarek Esma'ül Hüsna isimleriyin aziz şanın aşkına kabul buyur. Alemlerin Rabbi olan Allah’ım sana hamd ile tesbih ederiz."
Âmiiin...

20.2.2015
Düzenleme: Aydın Suyak

19 Şubat 2015 Perşembe

Sağlıklı Beslenmenin Önemi?




*Her şeyin başı sağlık!
Tüm canlı varlıklar büyümek ve yaşamlarını sürdürmek için besine gerekseme duyarlar.

-Besin maddeleri fazla ya da az alınırsa bazı hastalıklara ortam hazırlanır. Örneğin yetersiz beslenme sonucunda, vücut direncinde azalma, enfeksiyonlara yatkınlık, kemik erimesi, diş çürükleri ve sinir sistemi hastalıkları gibi birçok sorun ortaya çıkar. Buna karşılık, aşırı beslenme başta şişmanlık olmak üzere şeker, tansiyon yüksekliği, kalp- damar hastalıkları, iskelet, eklem ve akciğer hastalıkları gibi rahatsızlıklara neden olur.

-Dengeli beslenmede amaç, vücudun besin gereğinin kişiye göre tam olarak alınmasıdır . Herkesin bir yaşam tarzı ve yaşama ortamı vardır, buna göre besinsel gereksinimleri değişiklik gösterir.

-Doğal besinleri tercih etmek, rafine edilmemiş (fabrikadan çıkmamış) besinleri seçmek, konserve besinlerden mümkün olduğunca kaçınmak ve her türlü besinden yeterli oranda almaktır. İşlenmiş besinlerde katkı maddelerinin fazla olması sağlık açısından zararlı. Sağlıklı bir hayat sürmek için daha az yememiz, daha fazla hareket etmemiz gerekiyor.

-Bugün kanserden damar sertliğine kadar pek çok hastalığın meydana gelmesinde veya ilerlemesinde beslenmenin etkileri biliniyor. Bu sebeple, insanların hayatında yeterli ve dengeli beslenme çok önem kazanıyor. İyi bir beslenmenin, aşırı kilo aldırmayan, kişinin işini rahat yapmasını sağlayacak enerjiyi verecek kadar olması gerekiyor. Doğru beslenebilmek de, besinlerin besleyici değerlerini bilmekten geçiyor. Mesela et, tavuk, balık, yumurta, nohut, kuru fasulye ve mercimekle Protein, B vitamini ve demir ihtiyacı karşılanıyor. Peynir, yoğurt, süt, çökelek ve sütlü tatlılar da vücudun kalsiyum ihtiyacının karşılanmasında büyük rol oynuyor. Vücudun C vitamini ihtiyacı da ağırlıklı olarak sebze ve meyvelerden karşılanıyor. Ekmek, makarna, şehriye, Pirinç, yufka, kek, bisküvi ve irmikten yapılan tüm tatlılar hem B grubu vitamin ihtiyacını, hem de günlük enerji ihtiyacının büyük kısmını karşılıyor. Şeker ise vücuda enerji sağlıyor.

                             ***
           Sağlıklı Beslenme İçin Temel Kural:

-Besinlerinizin hazırlanması, pişirilmesi sırasında hijyen kurallarına dikkat  ediniz.
 -Güvenilir ve doğal gıdalar tüketin.
-Öğün atlamayınız.
 -Özellikle kahvaltı yapmadan güne başlamayınız.
 -Her gün 3 ana, 2-3 ara öğün tüketmeye özen gösteriniz.
 -Sofrada kullandığınız yemek tabaklarınızın boyutunu küçültünüz.
 -Ayaküstü atıştırmalıklar ve fastfood yemek tercihlerinden kaçınınız.
 -Yemeklerinizi küçük lokmalar halinde uzun süre çiğneyerek tüketiniz.
 -Sağlıklı beslenmek için mevsiminde doğal ve taze besinler tercih edini -Tükettiğiniz gıdaların kalori miktarlarına dikkat edin, yüksek kalorili gıdalardan kaçının.
 -Yağlı ve şekerli gıdaları sınırlı tüketin.
-Yemeğinizi yedikten sonra tatlı yemek istiyorsanız, ya yemeklerden en az iki saat sonra ya da yemekten önce tüketiniz.
 -Öğünler ve öğün içeriği önemlidir, öğün sayısı ve
 aralıklarını iyi planlayın ve bu plana uyun, kahvaltıyı ihmal
 etmeyin.
 -Günlük protein gereksiniminizi karşılayın.
- Vücudu susuz bırakmayın, sıvı tüketimine önem verin.
- Taze meyve ve sebze ile ölçülü oranda süt tüketimine özen gösterin.
-Mevsimine uygun taze sebze ve meyve tüketin.
-Meyvelerin her defasında içeceğiniz kadarını sıkınız. Fazla bekletmeden içiniz. Buzdolabında daha sonraki öğünleriniz için meyve suyu bulundurmayınız.
Hangi sebze veya meyve cinsi olursa olsun, buruşmuş veya çürümüş kısmını keserek atmak yerine tamamını atınız. Aynı şey ekmek içinde geçerlidir. Küflü kısmını değil tamamını atınız. Küflü ekmeği kuşlara veya diğer hayvanlara asla vermeyiniz. Bunun nedenleri yeri geldikçe okuyucuya izah edilecektir. Çöpe atmak istemiyorsanız, toprağa gömebilirsiniz.
-Kalp damar rahatsızlıkları, tansiyon problemi ve aşırı kilosu olanların yağda kızarmış sebze ve et türü yiyeceklerden uzak durmaları gerekir.

-Kemik sağlığınız için kalsiyum alımına dikkat edin. Düzenli olarak süt veya yoğurt tüketilmesi kemik sağlığınız için  de çok önemlidir. Pastörize veya sterilize süt için.
-Kansızlığı önlemek için demir tüketimine dikkat edin.
-Vitamin hapı alıyorsanız aç karnına almayınız. Özellikle yemek arasında almanız en doğrusudur. Yemek yedikten bir saat sonra da vitamin hapı almanız pek faydalı değildir.
 -Tuz tüketimini azaltıp, sofralar da tuzluk bulundurmayın.
 -Yiyecekler hazırlanırken besin kayıplarını en azda tutmaya çalışın, gıda güvenilirliğini tehlikeye atacak uygulamalardan kaçının.
-Tam tahıl ürünlerini tercih ediniz.
- Kahvaltılık gevrek tüketecekseniz şeker eklenmemiş olanlarını tercih ediniz.
- Günde en az 8-10 bardak su içiniz.
- Doymuş yağlar içeren hayvansal kaynaklı yağlar (tereyağ, iç yağ, kuyruk yağ) yerine doymamış yağ asitlerini içeren bitkisel sıvı yağları (zeytinyağı, ayçiçek yağı, mısırözü yağı vb.) tercih ediniz.Trans yağdan kaçınınız.
- Alkol ve sigara tüketiminden kaçınınız.
-Gazlı içecekleri tüketmeyiniz. Şekerli içecekleri tüketmekten sakının.
- Yarım yağlı süt, ayran gibi içecekleri ve vitamin mineral açısından zengin taze sıkılmış az miktarda meyve sularını tercih ediniz.
-Salamura, konserve,  zeytin ve turşu gibi tuz içeren besinlerin tüketimini azaltın.
-Sağlıklı yemek pişirme yöntemlerini tercih edin. Kızartma yerine fırınlama veya sebzelerle pişirme gibi.
Yemeklerinizi  pişirirken haşlama,ızgara ve fırında pişirme yöntemlerini kullanınız, kızartma  ve kavurma yöntemlerinden kaçınınız.
-Etli pişirdiğiniz yemeklere ayrıca yağ  ilave etmeyiniz.

-Sporla günlük egzersiz yapmak çok önemli ve sağlıklıdır. Ağır yemeklerden sonra en az 20 dakika yürümek sağlıklı bir sindirim ve dolaşım için önemlidir.
Sağlıklı beslenme açısından yüzme- yürüyüş- bisiklet sürmek iyidir. Diğer spor türlerini yapma imkanlarınız mevcut ise onlarında yapmanız gerekir. Ancak aşırı efor ve kondisyon gerektiren spor türlerinden jimnastik yaparak ısınmadan aktif spor yapmayınız. Isınma hareketleri yapmayı bir alışkanlık haline getiriniz.
-Temiz havada yürümeyi ve güneşlenmeyi zaman ayırınız.
-Akşam 9-10.dan sonra yeme alışkanlığını bırakınız.
-Yatmaya giderken bir bardak su içmenin çok büyük faydası vardır.
-Küçük porsiyonlar halinde fakat sık yiyiniz. Her öğün arasında en az iki saat olmasına özen gösteriniz
-Bebeklerinizi ilk 6 ay sadece anne sütüyle besleyiniz ve 6. aydan sonra uygun  besinlere başlayarak yeterli ve dengeli beslenmelerini sağlayınız.

*Sağlıklı bir beslenme, sağlıklı besinlerin doğru miktarlarda alınması ile sağlanır.
Beslenme ve Diyet Uzmanınız dan kılavuzluk etmesini isteyin. Sağlıklı beslenmenin bir özveri ve disiplin işi olduğunu unutmayın!

                                       ***
           Gıda Satın Alırken Dikkat edilecek hususlar…
1- Zorunlu etiket bilgilerinin yer aldığı ambalajlı ve etiketli gıdaları tercih etmeleri,
2- Etiket üzerinde bulunan Bakanlıkça verilmiş,onay/kayıt/ithalat tarih ve numarasını kontrol etmeleri,
3- Kolay bozulabilen ve kısa sürede tüketilmesi gereken peynir, et gibi ürünlerde son tüketim tarihini,
makarna, bisküvi gibi diğer ürünlerde ise tavsiye edilen tüketim tarihini mutlaka kontrol etmeleri,
4-Etiketteki ürünün adlandırılmasına dikkat etmeleri ve içindekiler bölümünü incelemeleri gerekir.
5-Her ürünün kendine özgü muhafaza şartlarında (sıcaklık, nem, ışık, vb…) satışa sunulup sunulmadığı,
6-Gıdaların bulunduğu buzdolabı ve derin dondurucuların sıcaklık ölçeklerinin çalışıp çalışmadığı
kontrol edilmelidir.
7- Açıkta satılan ambalajsız gıdalar ile ambalajı yırtılmış ve bozulmuş gıdalar satın alınmamalı,
8-Dökme olarak (orijinal ambalajından çıkarılmış) satın alınan gıdaların etiket bilgileri (son tüketim tarihi, üretici firma vb.) mutlaka istenmelidir.

Kaynak:
T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Beslenme ve Fiziksel
Aktiviteler Daire Başkanlığı, “Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı 2011-
2015”, Ankara, 2011.
T.C. Sağlık Bakanlığı, “Türkiye’ ye Özgü Beslenme Rehberi”, Ankara, Mayıs 2004.
Türk Gıda Kodeksi Ekmek ve Ekmek Çeşitleri Tebliği (Tebliğ No: 2012/2)’ nde Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No: 2013/10).
                                 ***
                 Kur-anı kerim de beslenmenin önemi:

Bakara Suresi(22)
"O, yeri sizin için döşek, göğü de bina yapan, gökten su indirip onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkarandır. Öyleyse siz de bile bile Allah'a ortaklar koşmayın."
Bakara Suresi(172)
"Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah'a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah'a şükredin."
Maide Suresi(88)" Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah'a karşı gelmekten sakının."
MAİDE 96: "Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avı ve onu yemek helal kılındı. Kara avı ise, ihramlı olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Huzurunda toplanacağınız Allah'tan korkun."
EN'AM 119:
"Size ne oluyor da üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan yemiyorsunuz?
Zorda kalışınız dışında üzerinize haram kıldığınıbizzat kendisi size ayrıntılı olarak açıklamıştır.
Birçokları ilimsiz bir biçimde kendi keyiflerine uyarak halkı şaşırtıyorlar.
Hiç kuşkusuz, seni Rabbin sınır tanımaz azgınları çok iyi bilmektedir."
EN'AM 121:
"Üzerine Allah'ın adı anılmayanlardan yemeyin. Böyle bir şey tam bir yoldan çıkıştır.
Şeytanlar kendi evliyasına/dost ve destekçilerine sizinle mücadele etmeleri için elbetteki vahiy gönderirler.
O şeytan evliyasına boyun eğerseniz, kesinlikle müşrikler oldunuz demektir."
Enam Suresi(142)" Yine O, hayvanlardan da irili ufaklı var edendir. Allah'ın size rızık olarak verdiğinden yiyin de şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır."
EN'AM 145: -De ki:
"Bana vahyolunanlar içinde, bu haram dediklerinizi yiyecek birine
yasaklanmış bir şey bulamıyorum.Yalnız şunlardan biri olursa başka: leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o bir pisliktir- Allah'tan başkası adına boğazlanmış bir murdar (haram)"
Iztırar haline düşen, başkasının hakkına dokunmamak, zorunluluk sınırını da aşmamak şartıyla bunlardan yiyebilir; Çünkü senin Rabbin çok bağışlayıcı, çok merhametlidir."
NAHIL 5: "Hayvanları da O yarattı. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok faydalar vardır. Ve siz onlardan bir kısmını da yersiniz."
NAHIL 14: "Yine denizden taze et (balık) yiyesiniz ve ondan takındığınız süs eşyasını çıkarasınız diye, denizi emrinize veren Allah'tır. Gemilerin denizde suyu yararak gittiklerini görüyorsun. Lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için Allah böyle yapmıştır.
HUD 6."Yeryüzünde rızkı Allah'a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır.
(HUD SURESİ / 6)
"Yeryüzünde hiç bir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır."
MU'MİN 19:" Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik ki, bunlarda sizin için bir çok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz."
MU'MİN 21:" Hayvanlarda da sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakilerden size içiririz. Onlarda sizin için birtakım faydalar daha vardır; ayrıca etlerini yersiniz."
TAHA 81:"Size verdiğimiz rızıkların en temizlerinden yiyin ve bunda taşkınlık etmeyin, sonra üzerinize gazabım iner. Kimin üzerine de gazabım inerse, muhakkak o mahvolur.
MU'MİN 79:" Kimine binesiniz, kimini de yiyesiniz diye sizin için o yumuşak başlı (Musmul) hayvanları yaratan Allah'tır."
MUHAMMED 12:" Şüphesiz ki, Allah iman edip salih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. İnkâr edenler ise dünyada zevk edip geçinirler. Hayvanların yediği gibi yerler. Onların varacakları yer ateştir."
Hicr Suresi(21)"Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Fakat biz, onu ancak ihtiyaca göre, belli ölçülerde veririz."
Şura Suresi(19)"Allah kullarına çok lütufkârdır. Dilediğine rızık verir. O çok kuvvetlidir, çok güçlüdür."
                                      ***
              Hadislerle Sağlıklı Beslenmenin Önemi:

*Hastalıklarda tavsiyede bulunurken ilk önce tabiplere öncelik verirdi.
Konu hakkında bilgisi olsa bile ilk önce bir doktora götürülmesinin daha yararlı olacağını söylerdi.
Resulullah zamanında bir insanın yarası açılmıştı. Adam, Enramoğullarından iki kişi çağırdı. Resulullah:
- "Hanginiz en iyi doktor?"diye sordu. Adamlardan biri dedi ki: "Tıpta deva var mı ey Allah’ın elçisi?"Resulullah onlara şu cevabı verdi:
- "Derdi indiren devasını da indirmiştir."(Muvatta)
*Ebu Derda Resulullah Efendimizden şöyle işittiğini rivayet etmiştir:
-"Allah, hastalık ve şifayı yeryüzüne beraber gönderdi ve her hastalık için bir şifa görevlendirdi.
Şu halde tıbbi yoldan tedavi ol; fakat haram şeylerden sakın."
*Peygamberimiz (sav)her hastalığın çaresi olduğunu ve insanların tedavi yollarını aramaları gerektiğini tavsiye etmiştir.
-"Allah hastalığı da ilacı da indirmiştir ve her hastalığa bir ilaç varetmiştir.
Öyleyse tedavi olun ancak haram olan şeylerle tedavi olmayın." (Ebu davud)
-"Allah ne hastalık indirmişse onun devasını da indirmiştir. Tek bir hastalığın ilacı yoktur o da ihtiyarlıktır." (İbn-i Mace, Müslim)
-"Ey insanlar tedavi olun. Allah nerede bir hastalık yaratmışsa tedavi de yaratmıştır. Öyleyse tedavi yöntemlerini araştırın." (Buhari)
*Peygamberimiz (s.a.v.),
- "iki nimet vardır ki insanların çoğu onlarla aldanma içindedir. Bunlar sıhhat ve boş vakittir. (Buhari)
*Ebu Hureyre’den nakledilen bir hadisi şerifte Resulullah Efendimiz şöyle buyuruyor:
-"Eğer bir kimse bir ay süreyle her sabah bal yerse onda hiçbir ağır hastalık bulunmaz.”
-"Vücudu afiyette, ruhundan emin, bir günlük azığı olduğu halde sabahlayan, sanki dünya ona verilmiş gibidir." (Tirmizi)
-"Allah’tan kesin bilgi ve afiyet isteyin. Bir kula kesin bilgi ve afiyetten daha iyisi verilmemiştir." (İbn-i Mace)
*Peygamber Efendimiz bazı yiyeceklerin yenmesinde fayda görmüştür. Bunların başında Kuran’da da bahsi geçen baldır. Peygamberimizin yenmesini tavsiye ettiği şeyler şunlardır:
- "Her kim sabah kahvaltısında yedi hurma yerse ona ne zehir isabet eder ne de sihir."(Müslim)
-"Mantar, Allah’ın Beni İsrail’e indirdiği madendir. Onun suyu da göze şifadır." (Müslim)
*Peygamberimiz (s.a.v.) Aile efradına katık sordu. Onlar da sirkeden başka katığımız yok dediler. Sirkeyi istedi ve onunla yemeğe başladı.
-"Hem de, sirke ne güzel katıktır, sirke ne güzel katıktır" diyordu.
*"Bir adam Resulullah’a gelerek kardeşimin midesi bozuldu dedi.
-O da:
 -"Kardeşine balı içir buyurdu." (Müslim)

                                           ***
Cihan Padişahı Kanuninin şiirsel şu güzel meşhur sözü ile yazımı bağlamak istiyorum.

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi.
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.
Saltanat dedikleri bir cihân kavgasıdır.
Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi..
19.2.2015
Düzenleme:Aydın Suyak

16 Şubat 2015 Pazartesi

İslam da İş ve İşveren Hakları

Üzerinden Ekmek yediği hayvanın kıymetini bir fakir bilir de;
Fakat Patronlar olacak asalak bir işçinin kıymetini bilmez!..
Aydın Suyak

İslam da İşçi ve İşveren Hakları:

Dinimiz İslam, yeryüzündeki her türlü adaletsizlikle mücadele etmiş, gerçek adaleti tesis ederek insanlar arasındaki her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmıştır. 
Yüce Allah Hucurat süresinin 13. ayeti kerimesinde “Ey insanlar! Doğrusu biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık, sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz ona karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” buyurarak bütün insanların aslında eşit olduğunu üstünlüğün maddiyatta değil Allah’a kullukta olduğunu ortaya koyuyor.

İslâm, işçiye takatinin üstünde iş verilmemesini, işverenin onu evladı veya kardeşi gibi görmesini, temel ve tabiî haklarına saygılı olmasını ister. İşçi-işveren ilişkilerini ve bu konuya İslâm'ın bakışını ela alınca ister istemez ortak ve temel kavram olan işten veya işin öneminden kısaca bahsetmeliyiz. Sonra da işçi ve işverenin karşılıklı hak ve sorumluluklarını (ilişkilerini) ele almalıyız.

Buna göre;

* İşin önemi İş, her canlı için önemli ve gerekli bir uğraştır. Bu uğraşı sayesinde üretim yapılır, insan mutlu, Allah memnun olur ve emek değer kazanır. Unutmayalım ki, dünyamız bile hareket halindedir. Hareket ise bir iş ve çalışmadır. İş yapmak ise bizi yaratan Allah (c.c.)'ın ezelî ve ebedî kanunudur.

كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ

 "O, her an bir yaratma hâlindedir." (Rahman, 29) Yani bir şey inşa etmekte, iş yapmaktadır. Yüce Rabbimiz hakkında, Kur'an-ı Kerim bizi böyle bilgilendirirken insan hakkında da

وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى

“İnsan için kendi çalışmasından başkası yoktur.'' (Necm, 39) buyurmakta ve bizlere iş yapmayı, üretmeyi, çevremize, insanlığa faydalı olmayı emretmektedir. İnsan çalışıp iş yapınca açılır, dinçleşir ve üretmenin zevkini tadar. İş yapmamak –tembellik ise kurdun ağacı çürüttüğü gibi, insanın bedenini ve ruhunu çürütür ve çökertir. 

* İşçinin hak ve sorumlulukları

- Ücret hakkı İşçinin en büyük hakkı İslâm zaviyesinden hiç şüphesiz ücret hakkıdır ve bu hakkın korunmasıdır. Ücret, işçiye harcadığı enerji ve emeği karşılığı verilen para veya para karşılığı bedeldir.

“Bir işçi çalıştırdığında ücretini ona bildir.” (Nesai, Eyman Ve'n-Nuzur: 44, Çağrı Yay.İst.) Bu, onun için o kadar önemlidir ki, İslâm hukukuna göre “ücretini alıncaya kadar elindeki işverene ait malı hapsederek vermekten imtina edebilir.'' Hatta, "ücret olarak kararlaştırılan paranın açık değer kaybına uğraması hâlinde işverenin ödemede paranın eski satın alma gücünü koruyucu bir artış yapması gereklidir.”
 (T.D.V. İsl. Ans. c. 21, s. 387, İst. 2000)
 Ayrıca işçi çalışırken helâl kazanmanın, çoluk çocuğuna helâl yedirmenin sorumluluk ve şuurunda olmalıdır. Bu nokta dinimizde temel bir değer taşır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.):

İşçinin Görev ve Hakları:

Bütün bunların ışığında İslam'ın, işçi için belirlenen temel görevleri şöyle sıralamak mümkündür: Eğer aksi zikredilmemişse işini kendisi yapacaktır.( Mecelle, mad. 571.) Belirlenen süre (mesai) içinde sürekli çalışacaktır.( Mecelle, mad. 425.) İşini sağlam ve güzel yapacaktır. Çünkü, "Kul bir iş yaptığı zaman, Allah kulun, işini iyi ve sağlam yap­masını sever." (Keşfü'l-Hafa, ll. 245-246) Kendisine emanet edilen malları, malzemeyi ve araçları iyi kullana­caktır. En iyi işçi güvenilir olandır.(Kasas, 26.)

قَالَ النَّبِىَّ - صلى الله عليه وسلم - الْخَازِنُ الأَمِينُ الَّذِى يُؤَدِّى مَا أُمِرَ بِهِ طَيِّبَةً نَفْسُهُ أَحَدُ الْمُتَصَدِّقَيْنِ

Gönül hoşluğu ile görevini yerine getiren görevli Al­lah rızası için sadaka veren kimsenin müka­fatını alır. (Buhari, Sahih, İcare, 1)

Görevler ve sorumluluklarla haklar birbiri­nin ayrılmaz parçalarıdır. Sosyal hayatta olduğu gibi iş hayatın da haklar ve sorumluluklar dengesinin korunması huzur ve düzenin kaçınılmaz gereğidir.

 İşini yapan, sorumluluklarını yerine geti­ren işçinin en temel hakkı ücrettir. Kur'an, herkese kazandığının tam olarak ödeneceği­ni genel bir prensip olarak şöyle tespit eder:

وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُوا وَلِيُوَفِّيَهُمْ أَعْمَالَهُمْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

Herkese işlediklerinin karşılığı tam olarak ödenir, Onlara zulmedilmez. (Ahkaf, 19)

*İşverenin Görevleri

-İşveren işçisinin (kollayıp gözeten) hamisidir

Dinin, kişi­ler arası ilişkilerin temeline yerleştirdiği kul hakkı düşüncesi, işçi işveren ilişkilerinde de en önde tutulması gereken ilk prensiptir. Allah ka­tında hem işçi, hem işveren kul olma noktasında birleşirler. Bu sebeple her iki taraf da, birbirinin hakkını üzerine geçirmeme konusunda duyarlı olmak zorunda bulunduğunu, aksi yönde bir davranışın onu zalim durumu­na düşüreceğini hatırından çıkarmaz. Bilir ki

وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِن نَّصِيرٍ

"Za­limlerin hiç bir yardımcısı yoktur." ( Hac, 71.)


Emeğin karşılığını geciktir­meden verin

Genellikle emekçilerin geçim kaynağı ücret gelirleri olduğundan bu ama­cın gerçekleşmesi büyük önem ar­z etmektedir. Ücret, işçi tarafından hak edilişinden itibaren işverenin üzerinde emanet mal niteliğini taşır. Bu nedenle meşru bir mazeret bulunmadığı sürece, işverenin, üc­reti zamanında ödememesi, ya da eksik ödemesi emanete tecavüz olarak değerlendirilmiştir. Böyle davrananların kıyamet gününde Allah'ın hasmı olacakları vurgulanmıştır. Nitekim bir hadis-i kudside, işçi hakkının kendi hakkı gibi oldu­ğunu bildiren Allah, işçinin hakkını ödemeyenler için,

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم  ثَلاَثَةٌ أَنَا خَصْمُهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَمَنْ كُنْتُ خَصْمَهُ خَصَمْتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ رَجُلٌ أَعْطَى بِى ثُمَّ غَدَرَ وَرَجُلٌ بَاعَ حُرًّا فَأَكَلَ ثَمَنَهُ وَرَجُلٌ اسْتَأْجَرَ أَجِيرًا فَاسْتَوْفَى مِنْهُ وَلَمْ يُوفِهِ أَجْرَهُ

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır: "Üç kişi vardır ki kıyamet günü ben onların düşmanı olacağım. Bir şey verip hilede bulunan, hür bir kişiyi satarak değerini yiyen, bir işçi tutup ücretini ödemeyen kimseler. (İbn Mace, Ruhun, 4)

"Onların has­mı bizzat benim.' buyurmuştur. Yine Hz.Peygamber

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- « أَعْطُوا الأَجِيرَ أَجْرَهُ قَبْلَ أَنْ يَجِفَّ عَرَقُهُ.

'İşçinin hakkını alnının teri kurumadan veriniz.' derken de aynı noktaya işaret etmiştir. ( İbn Mace, Ruhun, 4)

“Ey Enes, Helâl kazan, duan kabul olur; zira kişi ağzına haram bir lokma götürürse, kırk gün duası kabul olmaz.” buyurmuştur. (K.Miras, Tecrit Tercümesi,6-357, Başbakanlık Basımevi, Ank. 1978) Bu uyarılar karşısında dikkatli ve özenli olunmalı ve haram lokmanın (kazancın) ibadetleri nasıl olumsuz etkilediği düşünülmelidir.

* İşini iyi ve sağlam yapmak İşçi yaptığı işi iyi ve sağlam yapmak zorundadır. Çünkü bu onun en temel sorumluluğu ve aldığı işi ifasıdır. Bu açıdan hile ve aldatma yapamaz. İş esnasında kendi işinde çalışıyormuş gibi davranmak, dürüst olmak,

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (Hud, 112) prensibine uymak, işini sağlam yapmak ve kendine verilen araç-gereçleri korumak zorundadır. Allah (c.c.), her şeyi sağlam yapmış ve kulun da böyle yapmasını istemiştir.

صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ

“(Bu) her şey; sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır.” (Neml, 88) Yine Kur’an-ı Kerim;

فَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ

 “Çalışanların ücreti ne güzeldir.” (Zümer, 74) ifadesiyle çalışıp üretene emeğinin karşılığının Allah (c.c.) tarafından en iyi bir şekilde verileceğini açıkça deklâre etmiştir.

* Güvenliği İşçinin işveren tarafından güvenliğinin sağlanması kendinin sorumluluğu, işçinin de hakkıdır. İşyerindeki diğer işçi arkadaşlarıyla huzur ve güven içinde iyi geçinmesi, anlayışlı olması ve zaman israfı yapmaması, görev ve sorumluluğu kapsamındadır.


* İşverenin hak ve sorumlulukları

- Işveren işçinin ücretini işin bitiminde vermelidir.

“İşçiye ücretini alın teri kurumadan veriniz.” (İbn Mace, Ruhun, 4, Çağrı Yayınevi, İst. 1981) hadisi, İslâm’ın iş hayatına sunduğu her işverenin ilke edinmesi gereken ve darbı mesel hâlini almış mükemmel bir kuraldır. Bu kurala uymak işverenin birinci derecede sorumluluğudur.

b) İşi ehliyetli ve liyakatli olana vermelidir. Çünkü İslâm nazarında işin bizzat kendisi emanettir ve emaneti ehline vermek Kur'an’ın talimatıdır. Allah size mutlaka,

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا

“Emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa, 58) 

Hem işçiyi hem de onun haklarını korumalıdır. Bu husus da işverenin sorumluluğu cümlesindendir. İşveren, işçinin bedenini zarar görmekten koruyacağı gibi onun sahip olduğu diğer (maddî-manevî) haklarını da korumalıdır.

İslam işverenden, işçinin patronu değil; babası ve koruyucusu olmasını istiyor. Bu il­kelerin uygulanması, iş dünyasının iki kesimi arasındaki kutuplaşmaları en aza indirecek, çalışma barışının daha kolay sağlanmasına yardım etmelidir.

Bir kısmımızın zengin diğer bir kısmımızın da fakir olması aslında kaynaşmamız ve dünya hayatının devamı için olmazsa olmaz bir hikmettir. Zira bütün insanların zengin olduğunu düşünün. O zaman da işçilerin yapması gereken işleri kimler yaapacaktı. İşte bu ve benzeri hikmetlere binaen yüce Allah insanları farklı farklı şekillerde yaratmış ama değer ve üstün olmayı daha çok kulluk yapmaya bağlamıştır.

“De ki! Ey mülkün sahibi olan Allah! Sen mülkü dilediğine verirsin ve dilediğinden de alırsın. Dilediğini aziz kılar dilediğini de alçaltırsın. Hayır senin elindedir. Gerçekten sen herşeye  güç yetirensin." (Al-i Imran-13)

Allah Teala biz insanları zenginlik,fakirlik,hastalık sağlık gibi sebeplerle imtihan ediyor. Dolayısıyla kimimizi zengin, kimimizi fakir, kimimizi işçi, kimimizi de işveren durumuna getirerek aynı zamanda bizleri de birbirimizle imtihan ediyor. Acaba birbirimize ne kadar merhamet edeceğiz , birbirimizin hak hukukuna ne kadar riayet edeceğiz bu farklılığımız bizlere dayanışma ruhunumu  kazandıracak  yoksa zengin fakir diye sınıflara mı ayıracaktır. 

Sonuçla...
Kapitalist ülkeler kalkınmalarında büyük ölçüde emeği kullanmışlardır. Önce köleleri, sonra da işçileri sömürerek, emeği zenginliklerine finansal bir araç gibi kullanmışlardır. İslam ise, ferd-toplum-devlet dengesini sağlamış, sosyal adalet prensibiyle tebasının geçim ve güvenliğini esas tutmuştur. Yine İslam da, her hak sahibine hakkını vermek esas alınarak, ne eski kapitalist zihniyet gibi emeğin hakkını kırpmayı (aslında emeğin ücretini çalmayı), ne de günümüz neo liberal politikaların neticesi gibi, “esneklik” kavramı altında, ücretlerin hep aşağıya çekilmesi, işçi haklarındaki gevşemeler, işçi çıkarmadaki rahatlıklar gibi, haktan ve halktan çalıp, kapitalist sermayedarların ceplerini doldurmayı amaç edinmemiştir.
İslamda emek, çalışmak ulvi bir değer olarak görülmüş, kanaat ön planda tutulup, israfın önü alınmaya çalışılmıştır. Servet ve mülkiyetin belirli şahıslarda toplanması yerine, yaygınlaştırılması esas alınmıştır.
“İslam iktisadı emek-sermaye, işçi-işveren ilişkilerini Batı’dan farklı olarak çatışma içerisinde değil, bir işbirliği içerisinde düzenlemiştir.”
İşveren işçinin yanında, işçi de işverenin yanındadır. Çünkü iki tarafta bilir ki; Allah hakkından sonra en önemli şey kul hakkıdır ve farz ibadetlerinden sonraki çalışması ibadet hükmündedir. Bu bilinç ile çalışan ve işveren olabilmek duasıyla…
16:34 16.2.2015

Düzenleme: Aydın Suyak)

11 Şubat 2015 Çarşamba

Çocuklara Güzel Örnek Olalım.



   Eğer ki:
-Bir çocuk düşmanlıkla yaşarsa,
  kinle savaşmayı öğrenir.

-Bir çocuk hatasını bilmeden yaşarsa,
yaramaz şımarıklığı öğrenir.

-Bir çocuk eleştir ile yaşarsa,
 kınamayı öğrenir.

- Bir çocuk alayla  yaşarsa,
 utanmayı öğrenir.

- Bir çocuk utançla yaşarsa,
 suçluluk hissi ile yaşar.

- Bir çocuk hoş gürü ile yaşarsa,
 sabırlı olmayı öğrenir.

-Bir çocuk baskı altında yaşarsa,
içine kapanık korkaklığı öğrenir.

-Bir çocuk cesaretle yaşarsa,
 kendine güvenmeyi öğrenir.

-Bir çocuk güvençle yaşarsa,
başarmak için inanmayı öğrenir.

-Bir çocuk onaylamayla yaşarsa,
 kendinden hoşlanmayı öğrenir.

-Bir çocuk ödüllerle yaşarsa,
paylaşmayı bilmeyen bencilliği öğrenir

-Bir çocuk dürüstlükle yaşarsa,
Hak olan doğruyu öğrenir.

-Bir çocuk adil yaşarsa,
 adaleti öğrenir.

-Bir çocuk övgü ile yaşarsa,
değer vermeyi öğrenir.

-Bir çocuk arkadaşlıkla yaşarsa,
 dünyada sevgiyi bulmayı öğrenir.

- Bir çocuk sevgi ile yaşarsa,
kardeşçe yaşamayı öğrenir...

 20:07 11.2.2015
(Aydın Suyak)

9 Şubat 2015 Pazartesi

Vesvese Nedir?



Lügat olarak Arapça kökenli bir kelimedir.
Vesvese: Nefsin veya şeytanın kalbe attığı hayırsız, faidesiz, kalbe gelen kötü düşüncelerin çoğuluna verilen isimdir. Kur'an da ki manası ile “min şerri-l vesvâsil hannâs” ifadesinden vesvesenin şer ve kötü fiilin başlangıcı olduğu da anlaşılmaktadır. Eğer vesvesenin sebepleri ve kurtulma yolları bilinmezse insan üzerinde etkili olur ve kalbinde kötülüğe karşı meyilli istekler meydana getirir. "Senin en büyük düşmanın nefsindir." (Keşfu'l-Hafa, I/143) Kur'anla:“Muhakkak ki onun (şeytanın) iman eden ve Rablerine güvenen kimseler üzerinde hakimiyeti yoktur. Muhakkak ki onun hakimiyeti onu dost edinen ve onu (Allah’a) eş koşanların üzerinedir.”  (Nahl: 99-100)” Onları(insanları) -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah’ın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim.” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse kuşkusuz o apaçık bir hüsrana uğramıştır. (Nisa /119)
-“ O, onlara söz verir, kuruntulara /ümitlere düşürür; fakat şeytan onlara kuru bir altatmadan başka ne vaad eder? (Nisa- 120) -” (Şeytan) Onlara vaadler ediyor onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan onlara bir aldanıştan başka bir şey va’detmez.” (4/120)
-” (Allah’tan’tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah’ı zikredip-anarlar) sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir.” (A’raf-201)
-” Andolsun insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.”
(Kaf-16) ” Şeytan, şarap ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin bırakmak ister Sizi, Allah’ı zikirden ve namazdan alıkoymak ister. Siz bunlardan [ayıplarını, zararlarını bildikten sonra] hâlâ sakınmaz mısınız?) [Maide 91]
-” (Nefsine uyarak) Allahü teâlânın dininden yüz çevirenlere,  bir şeytan musallat ederiz.” (Zuhruf 36) “Ona (nefse) iyilik ve kötülüklerini ilham eden (Allah’a) yemin olsun.”(Şems, 91/8) “ Sinsice kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran’ vesvesecinin şerrinden.” (Nas/4)
-“ Ki o insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku kuruntu fısıldar)” (Nas/5)
-“ Minel-cinneti vennâs.” Mealen: “(O vesvese verenler hem cin şeytanlarından, hem de insan şeytanların olur.)” 
(Sürei Nas-6) 
"Muhakkak, şeytanın hilesi zayıftır." (Nisa, 4/76) 

Hadislerle:
Şeytan kalbe vesvese verir. Allah’ın ismi zikredilince, söylenince kaçar. Söylenmezse vesveselerine devam eder. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Melekten gelen ilhâm, İslâmiyet’e uygundur. Şeytandan gelen vesvese İslâmiyet’ten ayrılmaya sebeb olur. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Vesvese şeytandandır. Abdest alırken, gusül (boy) abdesti alırken ve necâset (pislik) temizlerken, şeytanın vesvesesinden sakınınız. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
“İnsanoğlunda bir şeytanî vesvese bir de melekî hatırlatma vardır. Şeytani vesvese hakkın yalanlanması ve kötülüklerin yapılması; melekî hatırlatma ise, hak ve hakikatin tasdik edilmesi ve güzel işlerin yapılması yolunda telkinler yapılır. Buna göre içinden hayır işlerine dair telkinler alan kimse, bunun Allah tarafından olduğunu bilsin ve O’na hamd etsin. Kötülük telkinini alan kimse de kovulmuş şeytandan Allah’a sığınsın.(Tirmizi)
“Şeytan insanoğlunun kalbinin üzerinde tünemiş vaziyette bekler. Allah'ı zikredince siner, çekilir, gaflet etse vesvese verir.” (Buhârî)

“ Kalbe gelen kötü şey söylenmedikçe ve buna uygun hareket edilmedikçe affolur ” (Beyheki) 

Sonuncun da ise şerr işler ortaya çıkar.  Vesvese veren Nefis ve Şeytandan Allah’a sığınmanın çaresi Allah’tan henüz başlangıçta oluşa bilecek şerrleri yok etmesini dilemektir.
Şeytan,beni ve herşeyi ALLAH (c.c.) yarattı da peki ALLAH'ı Tealayı kim yarattı diye sana vesvese verirse,
sen de "Amentü billahi" duasında ki, akdini hatırla...

VESVESEDEN KURTULUŞ AYET VE DUASI:

 “(Allah’dan) gerçekten sakınanlar, kendilerine şeytandan (gelen) bir vesvese dokunduğu zaman, (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp derhâl (hakikati) gören kimselerdir. (A‘râf, 201)”
“Ve de ki : “Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Rabbim! (Onların) yanımda bulunmalarından dahi sana sığınırım.” (Mü’minûn, 97-98)

(Ya Allah-ür-rakib-ül-hafiz-ür-rahim. Ya Allah-ül-hayy-ül-halim-ülazim-ür-rauf-ül-kerim. Ya Allah-ül-hayy-ül-kayyüm-ül-kaimü alâ külli nefsin bima kesebet, hul beyni ve beyne adüvvi!)

-"Ey Allah! Gerçekten Sen bize düşmanlarımızdan büyük bir düşman musallat ettin ki, ayıplarımız görmektedir, avretlerimizi bilmektedir, o ve zürriyeti  bizim kendilerini görmediğimiz taraftan bizi görmektedir. Ey Allah! Onu rahmetinden  ümitsiz bıraktığın gibi, bizden de ümitsiz bırak, ona affından  ümit kestirdiğin gibi, bizden de ümit kestir, doğuyla batı arasını uzaklaştırdığın gibi ve onunla cennetinin arasını uzaklaştırdığın gibi, bizimle onun arasını uzaklaştır. 

Ey acıyanların en merhametlisi! Rahmetinle muamele eyle, şüphesiz ki gerçekten Sen her şeye hakkıyla gücü yetensin!"
Amiiin...
08:30 10.2.2015

Düzenleme: Aydın Suyak

ARKADAŞIM


4 Şubat 2015 Çarşamba

Niyet


Kader mi Esme?

       


        Kader mi Esme?


Şu dağlara yağan kar ben olsaydım.
Sevdama eriyip sel olsaydım.
Yârime sevilen gül olsaydım.
Solmadan saf duran kader mi esme?

Azcık mutluluğu mihnet görmeyin,
Tepeden bakıp ta hakir görmeyin,
İnsanlık ölmedi şaşı görmeyin,
Hayatımız boran kader mi esme?

Sitemim var zalim felek dur hele,
Bin bir umut dizdim savurma hele,
Kimlere dert yanıp ne deyim hele,
Var mı halim soran kader mi esme?

Acımadan bizi yerlere sürdü.
Gariptir demeden karalar sürdü.
Mahkûm ettin ele ömrüme sürdü.
Sillesini vuran kader mi esme?

Gülerek yaşamak gerek aldırma,
Dünyada tasasız hani aldırma,
Allah'ın seversen boş ver aldırma,
Yazın Haksa veren kader mi esme?..
05.02.2015

Şiir'in Şema türü: Tecnis


Tecnis: Türk halk edebiyatın da çoğu yönden koşma ile aynı olan, ama koşmadan farklı olarak, kafiyeleri aaab- cccb- dddb. gibi devam eden cinas kelimelere (yani şekilden aynı, manaca çeşitli sözler) dayalı ozan şiirine tecnis denir.Tecnisin biçimce çeşitli türleri vardır: dudak değmez tecnis, ayaklı tecniz (veya her dizesine bir küçük dize eklenir.) Tecnis, Cığal manili Tecnis  türleri Doğu Anadolu ve Azeri yöresel halk şiirleridir.

(Aydın Suyak)