20 Mart 2015 Cuma

Türkler Gücünü Nerden Alıyor?



Tarih sosyal bilimlerin temeli durumunda olan bir bilimdir. Bu sebeple bir milletin hayatında tarih öğretiminin önemi çok büyüktür. Milletler de insanlar gibi hafızaları ile yaşarlar ve yarınlara emin adımlarla yürürler, asıl ki, hafızasını kaybeden, geçmişini hatırlamayan bir insan bugününü ve geleceğini sağlıklı bir biçimde oluşturamaz ise; tarihini bilmeyen, tarihine erekli önemi vermeyen milletler de günümüz meselelerine çözüm alamadıkları gibi, geleceklerini de iyi bir şekilde düzenleyemezler. Tarih insanlara ve milletlere "devamlılık", "süreklilik" düşünce ve duygusunu aşılar. Bugün millet olarak sahip olduğumuz bütün değerler sistemi, milli kültür unsurları (dil, gelenekler, sanat, inançlar, yaşayış tarzı vs.) atalarımızın bize bıraktıkları miraslardır. Bu mirasın zenginleştirilerek, işlenerek yarınki nesillere aktarılması da bugünkü nesillerin görevidir. Bu görevin idraki içinde olmak ancak tarih bilmekle mümkün olur. Yoksa milletlerin hayatında "devamlılık" düşüncesi oluşamaz. Nesiller arasında kopmalar meydana gelir ki, böyle milletler sonuçta yıkılmaya mahkûm olur. Tarih acı-tatlı hatıraların, önemli başarıların yaşandığı bir zaman dilimini ifade eder. Bu sebeple, birlikte yaşanan bir tarih, insanlar arasında "millî birlik ve bütünlük" fikrini geliştirir. Bu fikir ve duygu milletlerin hür ve bağımsız olarak yaşamalarının güvencesidir. Tarihin bir diğer önemi de, kendi kültürünü ve medeniyetini iyi tanıyan, ona sahip çıkma ve onu geliştirme şuuruna sahip nesillerin yetişmesine olan atkısıdır. İyi bir tarih eğitimi almış, kendi milletinin tarihteki başarılarını öğrenmiş genç nesiller, milletlerine güven duyarlar ve başka milletlere hayranlık beslemezler. "Sosyal aşağılık duygusuna” kapılmazlar.
=Türklerin Soyu kimden geldiği:
Öncelikle Türklerin kökünün nereden geldiğini bilelim.
Hz. Adem’ (A.S.)den sonra insanoğlunun başlangıcı ve insanoğlunun ikinci atası olarak Hz. Nuh (A.S.)bilinmektedir.
Neden Hz. Nuh (A.S.) İnsanoğlunun babası sayılır ?
Hz. Nuh’un oğulları çeşitli kıtalara yayılmıştır, biri Avrupa Kıtası’na, biri Afrika Kıtası’na ve diğeri ise Asya Kıtası’na yayılmıştır.
Amaç olarak soyu genişletmek ve yeni yeni kültürler soylar geliştirmektir. Ve ayrıca İnsanoğlunu dağıtmaktır – yaymaktır.
Asya kıtasına yerleşen oğlunun adı Yafes’tir. Ve Asya kıtasındaki bütün Irkların başlangıcı Hz. Nuh’un (A.S.)oğlu Yafestir.
(Araştırmak İsteyenler için Anahtar Kelime: Yafes, Japheth (ingl.)
Yafes’in hikayesi ayrıca Tevrat ile İncil de geçmektedir.

Türk adı nerden geldiği:
Türk Milleti'nin tarihi neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir; Türkler binlerce yıldan beri tarih sahnesinde yer almaktadırlar. Bu durum, bilim adamlarının dikkatini çekmiş ve onları Türk kelimesinin kökenini araştırmaya yöneltmiştir. Türk adının kaynağını bulmak amacıyla yapılan araştırmaların sonuçlarına dayanarak çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Kimi uzmanlara göre, Türk adına ilk defa M.Ö. 14. yüzyılda ‘Tik’ veya ‘Tikler’ şeklinde rastlanılmıştır. Bazı uzmanlar ise bu adın Milattan önce 14. yüzyılından önce de var olduğu görüşünü benimsemişlerdir. Türklerin binlerce senelik geçmişi göz önünde bulundurularak, Türk adının nereden geldiğine ilişkin birçok iddia ortaya atılmıştır.
Türklerin eski dönemlerine ilişkin bilgilerin kökeni çoğunlukla Çin tarihine dayanmaktadır. Çinli tarihçiler Milattan önce 2000-1000 yılları arasında ilk Türk hükümdarlarından bahsetmektedirler. Bununla birlikte, eski Çin kaynaklarındaki Türk hükümdarlarının ve devletlerinin adları Çince yazılıdır. Bunların Türkçe karşılıkları tam anlamıyla bilinmemektedir. ‘Türk’ kelimesi bugün bir milletin adıdır ama atalarımız o zaman henüz bir millet halinde değildi. Boy ve aşiretler halinde yaşıyorlardı ve her aşiretin ayrı bir adı vardı.*
Türk adının tarih sahnesine çıkışı M.S. 6. yüzyılda kurulan Göktürk milleti ile olmuştur. Orhun kitabelerinde yer alan ‘Türk’ adı daha çok ‘Türük’ şeklinde gösterilmiştir. Yani, Türk kelimesini ilk defa resmi olarak kullanan siyasi teşekkül Gök-Türk İmparatorluğu olmuştur. Göktürklerin ilk dönemlerinde Türk sözü bir devlet adı olarak kullanılmışken, daha sonra Türk Milleti'ni ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır.
*Türklerin Anayurdu:
Türklerin anayurdu, Asya kıtasının orta kesimleri, yani İç Asya da denilen Orta Asya'dır. En geniş şekliyle ilk Türk yurdu, doğudan batıya Baykal Gölü ile Ural Dağların; güneyde Altay-Sayan Dağları, Balkaş Gölü-Aral Gölü arasında kalan coğrafî alan idi. Türkler zamanla bu bölgelerden önce Asya kıtasının diğer yerlerine, daha sonra da özellikle Batı yönünde diğer kıtalara doğru yayılmışlardır. Türklerin anayurdu, iklim bakımından son derece sert şartlara sahipti. Anayurt kuzeyde ormanlarla, güney doğuda dağlarla çevrili idi. Bunun dışında uçsuz bucaksız geniş bozkırlar Türklere ilk yurtluk yapan araziler olmuştur. sert kara ikliminin, kışları uzun ve soğuk, yazları ise sıcak ve kurak olup, yağışları özellikle yaz aylarında çok yetersizdi. İklimin bu sert karakteri; Türk milletini acımasız tabiat şartlarıyla mücadeleye zorlamış ve bu dönemde oluşan Türk medeniyetlerinin ana karakterinin de belirlenmesinde etkili olmuştur. Türklerin anayurdu, iklim bakımından son derece sert şartlara sahipti. Anayurt, kuzeyde ormanlarla, güney-doğuda dağlarla çevrili idi. Bunun dışında uçsuz bucaksız geniş bozkırlar Türklere ilk yurtluk yapan araziler olmuştur. Sert kara ikliminin, kışları uzun ve soğuk, yazlan ise sıcak ve kurak olup, yağışları özellikle yaz aylarında çok yetersizdi. İklimin bu sert karakteri; Türk milletini acımasız tabiat şartlarıyla mücadeleye zorlamış ve bu dönemde oluşan Türk medeniyetinin ana karakterinin de belirlenmesinde etkili olmuştur. Türklerin anayurdu, iklim bakımından son derece sert şartlara sahipti. Anayurt, kuzeyde ormanlarla, güney-doğuda dağlarla çevrili idi. Bunun dışında uçsuz bucaksız geniş bozkırlar Türklere ilk yurtluk yapan araziler olmuştur. Sert kara ikliminin, kışları uzun ve soğuk, yazlan ise sıcak ve kurak olup, yağışları özellikle yaz aylarında çok yetersizdi. İklimin bu sert karakteri; Türk milletini acımasız tabiat şartlarıyla mücadeleye zorlamış ve bu dönemde oluşan Türk medeniyetinin ana karakterinin de belirlenmesinde etkili olmuştur.
*Anayurtta Kurulan İlk Türk Medeniyetleri:
Türkler, eldeki mevcut bulgulara göre M.Ö. 5 binden başlayarak Orta Asya'daki bu ilk yurtta çeşitli kültürler ve medeniyetler kurmuşlardır. Bunlar arasında, kronolojik sıra ile;
Anav Kültürü (M.Ö. 5-1. binler),
Afanasyevo Kültürü (M.Ö. 3. bin başları- M.Ö. 2. bin),
Andronovo Kültürü (M.Ö. 2. bin)
Karasuk Kültürü (M.O. 2. binin sonları- M.O. 6. yüzyıl)
gibi dört önemli kültür tabakası dikkatleri çekmektedir. Şüphesiz Türk toplulukları bazen bu kültür tabakalarını birlikte yaşamışlardır. Türkler Anav Kültürü döneminde hayvancılık ve tarımla uğraşıyorlar, kerpic evlerde oturuyorlardı. Türkistan'ın Aşkabad şehri yakınlarında yapılan kazılarda elde edilen malzemeler, bu dönemde Türklerin, dokuma, seramik ve bakır eşya yaptıklarını ve kullandıklarını göstermektedir. Altay-Sayan Dağları'nın kuzey-batısında yaşanan Afanasyevo Kültürü döneminde avcı ve savaşçı bir topluluk olan Türkler, deve ve at gibi hayvanları ehlileştirmişlerdi. Kemik ve bakırdan savaş ve süs araçları ile, günlük kullanım araçları yapmışlardı. Altaylar dan Ural Dağlan'na ve Hazar Denizi'nin kuzey-doğusuna kadar yaygınlık gösteren Andronovo Kültürü döneminde Türkler artık tunç ve altın madenlerini işleyebiliyorlardı. Bu dönemden kalma hayvan figürleri ile süslenmiş kaplar, sofra, süs ve savaş araçları dikkatleri çekmektedirler. Türkler, dünyada ilk olarak demir madenini işleyen ve bundan çeşitli eşyalar yapan millettir. Özellikle trtiş ve Yenisey ırmakları civarında gelişen Karasuk Kültürü döneminde, Hindistan, Çin ve Avrupa'dan yüzyıllar önce Türkler demiri işlemişlerdir. Bu devirde Türkler, kumaşları dokuyarak elbiseler dikiyorlar, dört tekerlekli arabaları hem savaşta hem de günlük hayatta kullanıyorlar, ayrıca çadırlarını keçeden yapıyorlardı.

*Anayurdun Türk Karakteri ve Konar-Göçer Medeniyetin Özellikleri:
-Türklerin Orta-Asya'da kurdukları ilk medeniyet, bölgenin coğrafî ve iklim özelliklerinden büyük oranda etkilenmiştir. Özellikle, Tanrı Dağların kuzey bölgeleri ve Isıg-göl civarı, yani Ötüken bölgesi önemli bir hayvancılık ve av bölgesi idi. Türkler ilk dönemlerde hayvancılığa çok önem vermişler ve hayvancılık Türk medeniyetinin ana karakterini çizmiştir. Hayvancılık bakımından Türk milletinin bu dönemdeki hayatına damgasını vuran da at olmuştur. Türkler dünyada atı ilk olarak ehlileştiren millettir. At ve Türk birbirini bütünleyen ilk ana unsurdu. Türkler atı hem günlük hayatlarında hem de savaşlarda yaygın olarak kullanıyorlardı. Türkler sayıca çok fazla olan at sürüleri besliyorlardı. Türk ordusu da tamamen süvari (atlı) birliklerinden oluşuyordu. Bu sebeple bu dönem Türk medeniyetine "Atlı-Göçebe" veya "Konar-Göçer" Türk medeniyeti denmektedir.
Türkler yazın suyu ve otlağı bol olan yaylalara kışın da hayvanları için daha emin olan kışlaklara göç ediyorlardı. Bu konar-göçerlik hali, normal göçebeliğe göre çok farklı olup, ileri bir medeniyeti ifade ediyordu. At, Türk milletine dinamizm kazandırıyor; milletimiz geniş bozkırlara böylece hâkim olabiliyordu. Tabiat şartlarının insanı mücadeleci, disiplinli ve düzenli bir halde yaşamaya mecbur etmesi Türkleri teşkilatçı bir yapıya kavuşturmuştur. Bu sebeple Türkler "töre" denilen yasalarla işleyen, çok sayıda devletler kurmuşlardır. Adalet ve hukuk anlayışı içerisinde insanları idare etmişlerdir. Bu dönemde ana karakteri belirlememesine rağmen Türkler, ziraatla da uğraşıyorlar, demir madeni gibi önemli madenleri işliyorlardı. Bütün bu özellikleri ile Konar-göçer Türk medeniyeti, başta Çinliler gibi komşu milletler olmak üzere zaman içinde dünya milletlerine pek çok alanda tesirler yapmış, ileri bir medeniyet durumundaydı…

*Türklerle ilgili Hazret-i Peygamber’ (s.a.v.)  in bazı hadislerin de geçer:
 “- Size ilişmedikleri müddetçe Türklere ilişmeyin. Zira ümmetimin mülkünü onların elinden ilk kapacak olan (Ben-i Kantura) Türklerdir (Ebû Dâvud, Taberânî) 
“-  Siz Türklerle dövüşmedikçe kıyamet kopmaz. Onlar çekirge gibi küçük gözlü, basık burunlu, kırmızı meşin gibi suratlı, aynı zamanda keçe ayakkabılıdır.”  (Buhârî, Müslim)
"- İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan; o ordu ne güzel ordudur!.." (Ahmed b. Hanbel ; Musned , V. 241/855) 
“- Türkler dünya ehlinin hepsine hâkim olurlar.” (Deylemî)
“-  Âhir zamanda geniş yüzlü, küçük gözlü olan (Ben-i Kantura) Türkler gelip Dicle nehir kenarına inerler. Basra halkından bir fırka bunlarla harp eder ve şehit olur.”  (Ebû Dâvud)
“-  Benim Türk adında bir ordum vardır. Onunla haddi aşanlara haddini bildiririm.”
  (Divanu Lügatit-Türk)
“- İnsan neslinin hıfzın (tutucu güç) onda dokuzu Türklerdedir”  (Hatîb)

       *Ünlü Türk tarih dil bilgini “Kaşgarlı Mahmut” Divân-ü Lügatte-Türk’ü şöyle anlatır:

“Esirgeyen, koruyan yüce ALLAH’ın adıyla”
“- ALLAH‘ın, devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türklerin ülkesi üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş olduğunu gördüm.
 ALLAH onlara Türk adını verdi. Ve yeryüzüne hâkim kıldı. En büyük cihan imparatorları Türk boyundan çıktı.
Dünya milletlerinin yuları Türklerin eline verildi. (Türklerin İslam’a verdiği hizmetten dolayı) ALLAH tarafından bütün kavimlere karşı galibiyeti üstün kılındı.
Hak’tan ayrılmayan Türkler, ALLAH tarafından hak üzerine kuvvetlendirildi. Türkler ile birlikte olan kavimler aziz oldu.
 Böyle kavimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirildi. Türkler, himayelerine aldıkları milletleri, kötülerin şerrinden korudular.
İnsanlık İslam medeniyet ile cihana hâkimi olan Türklere herkes muhtaçtır, onlara derdini dinletmek, bu suretle her türlü arzuya nail olabilmek için Türkçe öğrenmek gerekir.”
* Türk kelimesinin “güçlü-kuvvetli” anlamına geldiği,” Türk’ün gücü” namı bugün bile neredeyse bütün yabancı ünlü tarihçiler tarafından araştırmaların neticesin de takdirle kabul görmüştür.
-İslamiyet’ten evvelde günümüze kadar uzanan belli dinleri kendilerine kabul etmeyip, kendi inancına özel bir tarzla, her bireyler kendi hak ve hukukuna sahipti. Büyük, küçük aralarında saygı, sevgi bağları muntazam aile ve toplum yapıları vardı. Türkler, törelinmiş hayat tecrübelerine dayanan sosyal ve bireysel milliyetçi ülkü davasın dayanan dünya yaşantıları vardı. Türkler, henüz daha devlet kurmadan, Aşiret, boy, Han, Oba, Beylerden oluşan küçüklü, büyüklü göçebeler yurt, yurt konar, göçer şeklinde idi; çünkü otlatmak için her boy’ un binleri kapsayan “hayvan olarak”  büyük mal varlıklarına sahiptiler. Vardıkları yerde ya salgın hastalığa,  kuraklığa, ya-da kendi araların da husumet veya yabancı kavimler bunları azınlık görüp, kendi egemenliklerin altına girmesi için, taciz saldırılarına maruz kalarak, bulunduğu yerden göç etmek zorun da bırakılmışlardır. Türkler hiçbir milletin boyunduruğunun altına girip, köle gibi yaşamayı kendine hayat olarak benimsememişlerdir. Böylesine gezginci, özgür yaşayı kendilerine ilke edinmişlerdir. Gittikleri her yerler de haksızlığa maruz kaldıklarından, mecburen kendilerini savunmak için, boş vakitlerinde kadın, erkek, çoluk, çocuk savaş eğitimlerini yaparak, kendilerine bu tür oyunlarla bir eğlence etkinliği yaparlardı. Bu nedenle karşısında ki, güçler Türklerin yenilmez gücünden çekinirlerdi.
- İlk Devlet olarak, Türk boyları toplanıp, büyük Hun İmparatorluğunu ilk (Teoman)’la kurmuşlar. Cinden, batı Avrupa’ya Afrika’dan Rusya ya kadar uzanan Türkler, kendilerine zulüm edenlere karşı,  tarihe geçen unutulmaz akınları olmuştur.

*Türklerin, tarihte ki yerini öğrenmenin önemi ve gerekliliği:
Hepimiz, Âdemin neslindeniz. Efendimiz Aleyhi selam” Kavmiyetçilik (ırkçılık) yapan bizden değildir” hadisi vardır:

"- Rabbiniz bir olduğu gibi, babalarınız, dininiz ve peygamberiniz de birdir.   Arab’ın   Acem’e, Acem’in Arab’a üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızının karaya, karanın kırmızıya da üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâ iledir.) (İbni Neccar)
(Acem, Arap olmayan beyaz demektir.)

"- Allahü teâlâ, cahiliyet övünmelerini sizden kaldırdı. Hepiniz Âdem aleyhisselamın evlatlarısınız. Âdem ise topraktan yaratılmıştır.) [Tirmizî]
(Irkçılık yapan, ırkçılık için savaşan ve ırkçılık uğrunda ölen, bizden değildir." (Ebu Davud)
Irkçılıkla alakalı değil bir toplumun başarılarından bahsetmek, onu diğer toplumlardan ayıran saygın bir egemenlik yapısı var. Bu nedenle Türkler, ALLAH-u Teâlâ’nın dini İslam’a İman sadakati ile büyük hizmet ederek, Mevla’sının yardımı ile nice kedine tecavüze kalkışan, medeniyetleri tarihten kaldırıp, yerine İslam medeniyetini getirerek bu günlere kadar devlet ve halkları nezdinde, örnek teşkil edip, takdirle (Türk milleti yenilmez ) karşısın da ünü anılmaya devam ediyor.

Yukarıda genel olarak bahsedilen tarih öğretiminin sağladığı bütün faydalar, Türk tarihini öğrenmenin önemi ve gerekliliği bakımından da söz konusudur. Türk milleti, uzun yıllar içerisinde gelişen ve çok geniş bir coğrafyada yaşanan köklü bir tarihin sahibidir. Milletimiz tarih içinde büyük bir medeniyet yaratmış, bütün insanlığı etkileyen siyasî, sosyal, dinî, ekonomik müesseseler kurmuş, sayısız bilim adamları, düşünce adamları ve liderler yetiştirmiş bir millettir. Bütün bunlar bugün bizi bir millet yapan değerlerdir. Bu sebeple, bunların araştırılması ve öğrenilmesi büyük bir önem taşır. Tarihini iyi öğrenen Türk çocukları vatan, millet ve devlet sevgisini kazanır, fedakârlık ve milli dayanışma duygularını geliştirirler. Genç nesillerin, milletlerinin meselelerini, ülkelerine yönelen tehditleri bilmeleri de ancak Türk tarihini iyi bilmelerine bağlıdır. Tarihteki Türk devletlerinin dış etkilerle içerden nasıl çökertildiklerini bilen Türk çocukları, bugün ve yarın aynı şekilde dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı koyabilir ve bunlara karşı devletlerini koruyabilirler. Ayrıca değişik coğrafyada ve ülkede yaşayan Türk toplulukları birbirlerini tanır, bilir ve severler.
Milli devlet olma niteliğimiz büyük yaralar almaktadır. Ülkemizin bugün en büyük davası, sosyolojik anlamda tasada ve kıvançta ortak duygular etrafında birleşme anlamına gelen milletleşme olgusunu gerçekleştirmektir. Bölmek ve parçalamak, etnik havuzcuklar oluşturmak Türk toplumunu milletleşme kimliğinden uzaklaştırır. Bu da milli gücün zayıflamasını ve sosyal çözümlemenin şiddetini artırır.
Ne yazık ki,  bu son asır da Türk milleti, ataları bütün dünyaya bir zamanlar medeniyet götürmüşken, şimdi bizler, örek olduğumuz milletlerin peşine düşen istenmeyen kuyruk olmuşuz! Çünkü ne zaman ki, öz değerlerimiz den kopmaya başlamışsak, başka milletlerin oyuncağı haline gelmişiz!
 Türk milleti olarak, içimize örgütleşip sızan soysuzlar devletin üst yönetim makamlarına eline geçirip çeşitli oyunlarla “ asıl tarihimizi, milli ve manevi kültürümüzü”  kendilerinin yalan kurguları ile tekrar düzenleyip, yeni neslimizi tarihine ve ecdadına küfür eden millet haline getirdiler! 
- Yeni nesiller ecdadını, tarihteki şanlı geçmişini öğrenmelidir. Milli ve manevi büyük bir şevkle şahlanıp, yarınlara doğru önceden olduğu gibi teknoloji, ilim, ekonomi, sanayi, Askeri diğer bütün alanlarda kendini yenileyip, tam bir bağımsız olarak, yeniden bütün dünyaya güçlü örnek bir medeniyet ile daha başarılı işler yapmalıyız!
 İnanıyorum ki, Türk nesli kendisinde bulunan O’ muazzam asil “Türk gücün” kuvvetini yeniden tarih tekerrür edip, “başkaları istese de istemese de” devran gelecek, saygın yerini mutlaka bulacaktır.
21.03.2015
***
Dipnot: https://plus.google.com/u/0/106520752555325158134/posts/fYnzWM2wvkL

16 Mart 2015 Pazartesi

Mantıcı




Kölüm gızı durgun su ya
Gözünde ki sürme boya
Gozele kim bahmaz güya
Abo  hadi  be mantıcı

Evleri var gara taş tan
Fiyahası moda baş tan
Gonah ister içi çiş tan
Abo hadi be mantıcı

İki de bir şehre gelir
Çarşı Pazar arar bulur
Asvatayı nerden bilir
Abo hadi be mantıcı

Hayalleri uçuh inmez
Mercedes’ten başga binmez
Havasları bitip dinmez
Abo hadi be mantıcı

Erciyes den wu havalı
Hele şuna bah çıvalı
Elin dilin de davalı
Abo hadi be mantıcı

Pazen tuman donu giymiş
Entarisi aman neymiş
Gönünde ki ağa, beymiş
Abo hadi be mantıcı

Allah sana göre vere
Alan hayır görsün vara
Nirden bahtık yürü bire
Abo hadi be mantıcı

            13.02.2010

Aydın Suyak

15 Mart 2015 Pazar

Nemelazım Sana Uymuyor!



Bizi bize çatıp keyif duydular
İtikâfı sapık şerre koydular
Modayı getirip mahrem soydular
Çağdaşmış olunmaz azizim davran

Müslümanlığa benzer şekil göründük
Mantosuz türbanı sarıp büründük
Medeniyet diye garpta süründük
Öndersiz bulunmaz azizim evren

Benim kalbim temiz lügati yapan
Aydın Prof diye fetvaza tapan
Yukarıdan makam koltuk kapan
Tevzirle bellenmez azizim divan

İçimiz de dost düşman bulanık olmuş
Mayası belirsiz soysuzlar dolmuş
Cemiyet için de misyoner bulmuş
Gaflete gelinmez azizim çevren

Neslimiz nasihat duymuyor kardaş
Nemelazım sana uymuyor kardaş
Gidişat uykular koymuyor kardaş
Düzene alınmaz azizim devran
20-12-2009