30 Aralık 2016 Cuma

Hangi Yılbaşı


Miladı yılı, Güneş takvimine göre ayarlanmış olup, yedi gün bir hafta, dört hafta bir Ay, dört mevsimle dönüşen senenin üç yüz atmış beş gününe tamamlayan (Resmi olarak kabul edilen) başta Hristiyan âleminin ve bizler olmak üzere birçok Dünya ülkelerinin kullandığı Miladi senesidir.
Ülkemizde uygulanan miladi takvimle Resmi tatil günleri ve Namaz saatlerimiz buna göre düzenlenmiştir. Namazlarımızı güneş (Miladi) takvime göre kılmaya çalışırız; Oruçlarımızı da, Ay takvimi olan Hicri takvime göre tutmaya çalışırız. Müslüman millet olarak bizler, her iki takvimi de kullanırız.
Miladi takvimin kullanılmasında dinen sıkıntısı yoktur. Önemli olan vakti, vaktince ibadetlerimizi yerine getirmek “bizlere” ön esastır.

Yanlış olunan, Hristiyan dünyasının örf ve adetlerine onlar gibi iştirak ederek “Müslüman kimliğimize aykırı düşen” uygulayıp kutlama sıkıntısıdır. Yoksa, İslam dini hiç bir dine mensup kişilerin özel yaşantısına karşı değildir; herkesin inancı kendinedir. Kimse kimseyi inancından dolayı öteleyemez! Asıl burada değinmek istediğimiz, uyarı, "Müslümanım" deyip te, gayri Müslümlerin kültürünü kendine benimseyen zavallı samimiyetsiz Müslüman görünümlü kişileredir!                                                                  

Efendimiz Aleyhi Selam, nerede yabancı bir Din milletinin geleneğini gördükçe, onlara benzememeye büyük gayret göstermiştir. Çünkü bir hadis-i Şerifinde şöyle der (malumunuz) “Kim bir toplumun örf ve adetleri üzere taklit eder yaşarsa, o’ Millet onlardandır!” Bu hadis doğrultusun da, bizlerde Müslüman bir Millet olarak, yabancı milletlerin Kültürlerini kendimize adapte ederek onlardan biri'imişiz gibi yaşamamalıyız! Bundan inancımızın ışığı Peygamberimizin (As.) sünneti gereği Müslüman gibi yaşayarak kendimizin de, başkalarından farklı bir kültür geleneği olması gereken Müslüman kimliğimizin nişani alametidir. Bizlerin dini kültürümüzde, başka toplumların “Yılbaşı, şu günü, bu günü” günlere özel isimler verilerek onların adetlerini özenerek yaşamak yoktur!

Her Müslümanın yaşadığı “kendine göre” sayılı bir ömür hayat yolu vardır. Bizler için yaşamın her anı, her günü, her Ay’ı, her geçen Yıl’ı, kendine verilen bir ömür nimetinin emanetidir. Geçen her yılın, günlerin, saatlerin ve saniyenin Müslümanlar için, kazançlı bir veli nimet olduğu gibi, kendini içinde bir muhasebeye tutma zaman dilimleridir.

Acaba seneye, Ay’a, hafta ya, yarına, Akşam’a Sabah’a çıkacak ömrümüz var mıdır? Bu yaşadığımız fani dünya hayatında kime ne iyilik yaptık, kime ne kötülük yaptık, bizler vakti gelince, her birimiz geldiğimiz yere ilahi huzura tekrar döneceğiz!  Öbür âleme giderken, yanımızda, (Günah, Sevap) azık olarak çantamızda, elimizdeki sermaye nedir? Yarına ne hazırladık? Orada, hangi yılbaşlarını, hangi özel günleri kutlayacağız? Kendiliğinden hazırlanan bizlere âhiret dünyasında hiçbir şey yok!
Çünkü ne kazanır götürürsek, şimdi buradan hazır ederek oraya onları göndermemiz lazım.
Müslümanın hayatı korku ve ümit içinde geçmelidir. Yabancı din mensupları gibi, dünyayı kendimize Cennet edipte, âhireti yok sayıp kedimizi ateistçe aldatmayalım. “ Dünya hayatı, Mümin’e Cehennem, Kâfire Cennet “ diyenler boşuna dememiştir. Çünkü “Cennet ucuz değil, Cehennem de boşuna değil!”
Müslümanın sosyal yaşantısında kendine has eğlenme tarzı vardır; ecnebiye ( ilmi) benzese de, özel yaşantısı benzemez ve asla benzememelidir !...
Yeni gelecek Miladi yılın başta Müslüman âlemine olmak üzere, bütün insanlığa barışla selamet, huzurla bereket ve hayırla güzellikler getirmesini Cenab-ı ALLAH ‘tan dilerim. Vesselam…
30.12.2016
Aydın Suyak

 

 

4 Aralık 2016 Pazar

Pazar Günün Resmi Tatil Olması


 -Farsçadaki “bazar” (yiyecek – öteberi satılan yer, ba, zar) kelimesinden geliyor. Büyük olasılıkla “ haftanın yedinci gün kurulan bazar yerinin kurulması ile Pazar’ın kurulduğu gün” anlamında “Pazar” adının tarih öncesi halk tarafından kullanarak alındığı biliniyor.

(Kaynak: Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, İ. Zeki Eyyüboğlu, Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul)

*Pazar günün tatil günün yasallaşması:
-2. Ocak 1924 tarihinde M. Kemal’in Ankara’daki Meclisi’nde çıkartılan 394. sayılı kanunla Cuma günü hafta tatili olarak kabul edildi. Ayrıca Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin doğum yıl dönümünün de bayram yapılması kabul edildi.

***
M. Kemal Cumhûriyetin ilân edilmesinden az önce de aynı şekilde konuşmaktadır. 15 Mart 1923’te Adana’ya giden M. Kemal, Adana’daki Ulu Câmiyi ziyâret eder. Ardından Esnaf cemiyetinin verdiği çaya iştirâk eder.
Ertesi günü Cumâdır. Esnaf, hafta tatilini kabul ettirmek hususunda müşkülat çektiklerini söyler. Bir milletvekilinin Ulu Câmi’de bir konuşma yaparak hafta tatilinin Gâvur âdeti olduğunu söylediğini, M. Kemal’e anlatırlar…
Bunun üzerine M. Kemal, esnafa şöyle der:

“Sizler ki çok çalışıyorsunuz. Çok çalışanlar o nisbette havaya, sessizliğe, dinlenmeye muhtaçtır. Cumâ gününü hava alma ve tatil günü yapmakla çok akıllıca bir iş yapmış oldunuz. Bu haftada bir günlük bir tatil hem sıhhatiniz için hem de din gereği olarak lüzumludur. Biliyorsunuz ki, şeriatta Cumâ namazından maksat herkesin dükkânlarını kapayarak, işlerini bırakarak, bir araya toplanmaları ve İslâmların genel meseleleri hakkında dertleşmeleri içindir.
Cuma günü tatil yapmak, şeriatın da emri gereğidir. Bu kadar açık bir hakikati size herhangi bir kişinin, milletvekili olsun, ben olayım, Hacı olsun, Hoca olsun, bu yapılan şey dine aykırıdır, demesi kadar küstahlık, dinsizlik, imansızlık olamaz.” Demiştir.

-“Atatürk” bunları Adana da daha evvel söyledikten sonra, Milletin üzerine büyük baskı ile devletleşip devrimci dinsiz Kemalist düzeni o’ zaman özenle seçtiği meclis cemiyetini yerleştirmiştir. Mazlum, halkın üzerine yıllarca, sindirilip iyice yerleştiğini anlayınca, tek partili o' dönemde kurulan karanlık CHP zihniyeti “Üst aklın” emri gereğince yasayı geri kaldırtmıştır.
-Haziran 1935 tarihli Resmi gazetede yayınlanan 2739 sayılı ve 27.05.1935 tarihli “Ulusal Bayram ve genel tatiller” hakkındaki kanun. 4. Maddede, 2. Ocak 1924. tarihinde çıkartılan ve Cuma gününü hafta tatili ve ayrıca hilafetin kaldırılmasında evvel Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin doğum yıl dönümünü de bayram kabul eden meclis, dışardan güdümlü millet vekili olan hainler Atatürk'ü etkisiz haline getirerek semböl bir cumhur reis kunumuna soktmuşlar.Daha sonra, Atatürkcülük kısvesi ile kedi aralarında fikir birliği yaparak 394. sayılı kanun yürürlükten kaldırılmıştır.

Netice de, tatil günleri yasaları 27. Mayıs 1935 tarih ve 239. sayılı kanunla cumartesi günü öğleden sonra başlamak üzere Pazar dahil, hafta tatili 1,5. gün olarak kabul edildi.
Ve daha sonra ‘30. Mayıs 1974’ de hafta tatili, Cumartesi ve Pazar, tam gün olarak iki güne çıkarıldı.

- Karanlık Şer güçlerin ittifakçı şarlatanları: "Yok, Efendim neymiş?"
“Batılı ülkeler Pazar günü tatil yapmaktaydılar. ve Türkiye’nin bu ülkelerle çok sıkı belinden bağlı ekonomik ve ticarî ilişkileri vardı. Cuma günü Türkiye, Pazar günü de Avrupa piyasası kapalı olduğundan, ülkemizin ekonomik hayatı, yabancı piyasasına göre Cumartesi öğleden sonra, Avrupalıların yaptığı tatil dikkate alınacak olursa, iki buçuk gün bir durgunluk devresi yaşanıyor, bu da devlete ekonomik yönden büyük zararlara sebep olunduğu düşünülmüş falan”…

“-Oysa hiç öyle pek alakası yok! Cumartesi ve Pazar günleri tatil yapmayan diğer ülkeler bu ülkelerden çok mu geride kaldılar?”

Bu Aziz, Necip Milletimizin nice savaşlarla kazandığı vatandan ki, hâkimiyetini siyasi ve ekonomi, sanayi, kültürel vb. gerçek bağımsızlığımız elimizden alınarak gizli bir çok oyunlarla sanaryo kuruyorlar. Fedakâr buYiğit milletin evlatlarını yıllardır ABD- Batı ve diğer gelişmiş sömürgeci ülkelere ülkenin değerlerini peşkeş çekip onca imkânsızlıklarla, şehitlerin kanları ve gazilerimiz ile kazanılan güzelim ülkeyi sessizce, çeşitli menfaatlerine geri satıp halkı ‘O’ hainlere dünyada bir eşi olmayan milletimizi bunlara köle ettiler!
-Velhasıl…
Mübarek Cuma günümüzün, yüz yıllardır Müslüman olan şerefli milletimizin İslam’a hayata bağlılığı ile tatil günü gelenek haline getirmişlerdi. Yerleşik düzenin hain savunucuları bu vatanın öz evlatları “Müslüman”  halkın manevi değerlerine düşmanca kıyım yaparak dinden uzaklaştırmak gayreti ile Cuma gününü tatil olmaktan, devletçe yönetime hâkim olduktan sonra bu yasayı resmen yürürlükten çıkarmışlardır.

Cumartesi günü:
Yahudilerin “Şebat” günü sözde inandıkları dinlerine göre çalışmanın yasak olduğu ve Sinagoglar da ayinler düzenlediği tatil günüdür. Böylelikle bunu bilmeyenler iyi anlasın ki, pek çok dünya devletlerine sinsice hâkim olan Yahudiler bizim diye sahip çıktığımız devletimizi üç asırdır yöneten birinci gizli hâkimidir! 

Pazar günün asıl önem de, Hristiyan  (Haçlı) dünyasının Miladi tarihinden beri, başta ibadet için kiliselere gittiği tatil günüdür.
Onlarda Yahudiler gibi, dünya üzerine hâkim olan, karanlık haçlı misyoner güçlerdir!

İşte bizlerde, bunların kölesi haline gelerek, kültürlerini bizlere çeşitli yayın organları ile yavaş, yavaş sevdirerek alıştırdılar. Elde ettikleri devletimizi, kanunlarla yasallaştırdığı resmi ecnebi tatil günleridir.

04.12.2016
(A.Suyak)





30 Ekim 2016 Pazar

Gazozlarda ki, Alkol !


Tüketiciler Birliği, piyasada mevcut bulunan 10. farklı gazoz markasını inceledi. Tübitak Marmara Araştırma Merkezinde yapılan incelemeler sonucundaki analizlerle bütün gazozlarda litre başına 1,56 ila 0,20 gr. arasında değişen oranlarla alkol tespiti ortaya çıktı.
Tüketiciler Birliği Başkanı Avukat Bülent Deniz , gazozların ‘içindekiler ‘ bölümüne etil alkol yazılmadığını ve böylelikle tüketicilerin yanıltıldığını söyledi. Deniz, "Bütün gazozlarda tat ve koku verici esanslar kullanılmaktadır. Bu esanslar yağ cinsinden maddeler olup suda çözülmezler. Etil alkol, bu çözülmeyi sağlar. Etil alkolün görevini propylen glycol de görebilir; ancak maliyeti ikiye katlandığı için tercih edilmiyor.” dedi.
Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği alkolsüz içecekler tebliğinde, litre başına 5 gr. etil alkol kullanımına izin veriliyor.
Kimya Mühendisi Prof.Dr. Mustafa Nutku, alternatifi olmasına rağmen gazoza keyfi olarak alkol eklendiğini söyledi.
Veteriner Gıda Hijyenistleri Derneği Başkanı Can Demir de durumun büyük üretim teknolojisinden kaynaklandığını ifade etti.Ürünlerin akışkanlığını hızlandırmak için alkol kullanıldığını anlatıp, ” Normal şartlarda üretim bandında 30 saniyede 2 şişe dolum sağlanırken, alkol kullanıldığında bu miktar 4 şişeye çıkıyor” ifadesini kullandı.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Profesör Doktor M.Saim Yeprem ise alkolün dinimizce HARAM olduğunu ve bir damlasıyla bir şişe arasında hiçbir fark bulunmadığına dikkat çekti.
Alkolsüz içeceklerin içeriğini düzenleyen bir tebliğde nasıl olur da ‘bir litrede 5 gr.’a kadar etil alkole izin verilmesini anlayamadıklarını aktaran Bülent Deniz, bunun üzerine yaklaşık 7-8 ay önce bir çalışma başlattıklarını kaydetti.
Tarım Bakanlığı ve Sanayi Ticaret Bakanlığı tarafından öncelikle TSE ‘ nin gazozlarla ilgili 4080 nolu standardının değiştirilerek gazlı içeceklerde alkol kullanımına imkan tanıyan maddenin kaldırılması gerektiğine dikkat çeken Deniz, ” Bunun yerine gazlı içeceklerde alkol kullanımını yasaklayan düzenleme getirilmelidir ” dedi.
Gazlı içecek firmalarına da çağrı yapan Bülent Deniz, içeriğin etikette eksiksiz yer alması için düzenlemeleri yeniden yapmaları gerektiğini ve "Tüketicileri uyarıyoruz. İçtiğiniz gazozlarda alkol var. ”
Kimya Mühendisi Profesör Doktor Mustafa Nutku, gazozlarda etil alkol bulunduğu gibi meyvelerdeki alkolün bundan farklı olduğunu kaydetti.
-"Gıda Güvenliği Derneği Başkanı Samim Saner  "Üreticinin istese de etiketin üzerinde Tarım Bakanlığının iznini almadan alkol ibaresini yazamaz” dedi.

"ALKOL BULUNMASI NORMAL"
Tüketiciler Birliği ‘nin iddialarına gazoz üreticileri adına Meşrubatçılar Derneği cevap olarak dernek adına yazılı bir açıklama yaptı.Genel Sekreter Nizamettin Şentürk şirketlerin yönetmelikte belirtildiği gibi alkolsüz içecekler ürettiğini söylerken, ethanolün ( alkollü içeceklerde kullanılan alkol ) doğal olarak meyve ve sebzelerde bulunduğunu belirten Şentürk, ” Zira meyve ve sebzeler olgunlaştıkça oluşan fermantasyon sırasında yan ürün olarak belirli oranlarda ethanol ortaya çıkıyor.Ayrıca ekmek ve yoğurt gibi maya içeren gıdalarda yine doğal olarak ethanol bulunur ” dedi.Bütün dünyada gıda regülasyonlarında ethanolün belirli oranlarda yer almasının doğal kabul edildiğini belirterek, Tüketiciler Birliği’ nin açıkladığı değerlerin çok altında olduğunu söyledi.Şentürk sözlerine şöyle devam etti: ” Bir maddenin bulunmaması diye bir iddia pratikte mümkün değildir.

"Her madde ile ilgili bir alt sınır kabul edilmekte ve bunun altında olan rakamlar bilimsel olarak kayda değer olmadığını için dikkate alınmamaktadır ” ( Oysa çoğu haram olan şeyin azı da haramdır. Hadisi Şerif )
-"Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?" ( Maide 5/ 90-91

Yapılan tahliller sonucunda alkol bulunduğu belirtilen firmalar arasında Safranbolu ‘ nun meşhur Bağlar Gazozu bulunmadığı belirtiliyor..Ayrıca günümüzde hemen her tatlı ürünlerinde kullanılan glikoz şurubu  Niğde gazozunda kullanılmadığı söyleniyor.Niğde gazozu %100 Doğal Şeker Pancarından üretilerek kristal şeker ile tatlandırıldığı söyleniyor.

-En iyisi ev yapımı gazoz tüketmek ..Bu önerimizi bütün durumlarda yapıyoruz.Evde gazoz nasıl mı hazırlanır ? İşte tarifimiz :

•İki su bardağının her birine yarıya kadar  tercihen soğuk su dökün.
•Birincisine 1 çay kaşığı karbonat ( silme ) + 2 çay kaşığı toz şeker
•İkincisine biraz limon sıkılarak birkaç damla gül suyu damlatın.
•İki bardaktan birini diğerine ilave edin.
Bu tarifimizde şişe ve kutu gazozdaki gibi köpüren karbondioksittir.Suda erimiş hali hazmı kolaylaştırır.Maden suyuna limon sıkıp içmek de terleyerek kaybettiğimiz mineralleri almamızı sağlar.

-İŞTE İÇİNDE ALKOL TESPİT EDİLEN GAZOZLAR;
En fazla alkol Uludağ’da
Marka da Alkol: (1.litrede gram oranında % si)

Uludağ 1.56
Akmina 1.28
Tansaş 1.16
Çamlıca 0.84
Fruko 0.76
Sensun 0.60
Sprite 0.56
Seven Up 0.44
Kipa 0.20

Kaynak: canankaratay.net
Not: Listedeki Adese adına İttifak Holding açıklama yapmış ve Adese markası ile bir gazoz üretimleri olmadığını belirtmiştir.

21 Ağustos 2016 Pazar

Köyümüzün Halay Türküsü




-Köyümüzün Halayı Türküsü-

Çekin halay düzülsün
Sürmeli gözler süzülsün
Halaya gelmeyen burun boynu üzülsün

Aynayı attım tarlaya
Tarla da kurşun parlaya
Kız oğlanın koynun da
Oğlan kızın koynun da
Burcu burcu terliyor
Gerdan altı yayla da

Karanfilim bestelenmiş
Duydum yâr hastalanmış
Karanfilim biçim biçim
Ben ağlarım için için
Hep çektiğim bir yâr için

Yol ver dağlar yol ver
Ah yüce dağdan aşar
Bizim yolumuz var
Ya soyumuz çeker
Ne toprağımız var
Perişan halimiz var
Yol ver dağlar yol ver

Karanfilin taslarına
Konuşalım dostlarına
Ayrı düştüm eşlerimden
Eli karanfilli allı teste güllü gelin

****
Çık çıkalım çardağa
Yem verelim ördeğe yâr yâr
Ben gülemem gayri yâr yâr

Ördek yemi yer kene
Biz gidelim gerdeğe yâr yâr
Ben gülemem gayri yâr yâr

Ördek göl de süzülür
Güzel damat üzülür
Ben gülemem gayri yâr yâr

Ördek isen göle gel
Şahin isen dolan gel yâr yâr
Ben gülemem gayri yâr yâr

Arıstah da örümcek
Örttün başa bürümcek yâr yâr
Ben gülemem gayri yâr yâr

Ahiretli yâr isen
El ettiğin yöne gel yâr yâr
Ben gülemem gayri yâr yâr

Ördek değil gaz değil
Aslımız Sivaslıyız yâr yâr
Ben gülemem gayri yâr yâr

Sivas’ın bacaları
Okunur heceleri
Ben gülemem gayri yâr yâr

Sivas tan bir yâr sevdim
Onun için nazlıyım yâr yâr
Ben gülemem gayri yâr yâr

Gidin gözeler gidin
Hastamız var üzülür yâr yâr
Ben gülemem gayri yâr yâr

Kalenin kapısı demir değil mi
İçinde oturan emir değil mi
Güzele sarılmak ömür değil mi
Öyle olur böyle olur Avşar gözeli

****
Kalenin burcuna taş ben olayım ben olayım
Elâ göz üstüne kaş ben olayım
Yalnız yatana eş ben olayım eş ben olayım
Öyle olur böyle olur Avşar gözeli

Kalenin burcuna kuş yuva yapmış
Uçurmuş yavruyu kaygıya dalmış
Yâr beni koymuş ellere varmış ellere varmış
Öyle olur böyle olur Avşar gözeli

Yemekler den üç yemek var yenecek
Biri sütlü biri kaymak bal da var
Sütlü kaymak benim olsun bal benim

Güzellerden üç güzel var
Biri karı biri gelin kız da var
Gelin karı senin olsun kız benim
Vay suya giden top kâküllü yâr benim

Bineklerden üç binek var binecek
Biri aygır biri tay gır tay da var
Aygır tay gır senin olsun tay benim

Şehirler den üç şehir var
Biri Halep biri Antep biri Şam da var
Halep Antep senin olsun Şam benim
Vay suya giden top kâküllü yâr benim

Yağmur yağar ormanlara
Sular akar harmanlara
Yağmur yağar yer yaş olur
Şarap için bir hoş olur
Vay suya giden top kâküllü yâr benim

(Kaynak: Anonim)

-Hikâyesi:
Kuru Köprü Beldemiz Köy olduğu tarihten beri, bütün Köy düğünlerinde Halay çeken geçmiş büyüklerimiz “Halay” türkülerini yapılan bütün her düğün merasimlerin de, Davul, Zurna eşliğinde yetişkin erkekler arasında büyük bir coşkuyla Halay başına bağlı bir ve ikinci guruplar halinde “Nakarat yaparak” hep birlikte halayımızı çekip söylemişlerdir.

(İç Anadolu bölgemizin geleneksel halayın köyümüzde de olduğu gibi, “Üç Ayak” tarzla oynanan bir Halay halk oyunudur.)

Halay türküsünün çıkış tarihi ne yazık ki, kesin olarak bilinmiyor. Fakat evvelden Kayseri ilimiz (Selçuklu ve Osmanlının son iki asrı 1700-1800 yıllarına yakın) Sivas’ın bir ilçesi iken, türkünün içinde komşumuz olan Sivas’ın adının geçtiğine göre O’ yöreden alıntı olduğu ve üç ve dört yüz yıldan beri, yöremizin düğünlerinde son yıllara kadar çektiğimiz halayların türküsü olduğu malumdur.
Halay türküsünün sözlerinin (Anonim) kime ait olduğu da bilinmemektedir.

Düzenleme: Aydın Suyak

14 Ağustos 2016 Pazar

Eman Ver Ya Rabbi...

Dilim harama değmeden,
Hayır la hikmetler buyur.
Kulağıma küfür işitmeden'
İsminle hak, hakikatı duyur.

Gözlerimi mahreme bakmadan,
İbretler alacak sırlar izlettir.
Ellerimi türlü şerden uzak,
Rızana uygun işlere azlettir.

Belimin bağı harama çözülmeden,
önüme neslimin helalini sürdür.
Ayaklarımı hak yolunda sabit tut,
Hayırlı sonla başarıya erdir.

Nefs ve şeytandan sakınır,
azametinle affına ulaştır.
Kalbime gafletin kötü zanından öte, imanlı ilmin irfanıyla iyleştir.

Gençliğimin gücünü hayra sarf ederek,
İhtiyarlığımı karlı amele eriştir.
Yaşadığım her anı, senle bir hayat süren kullarla yarıştır.

Gizli ve aşikar düşmanlardan uzak,
Sevdiklerinle birlikte karıştır.

İnşe'ALLAH, nefesimin son sayısı mubarek kelamınla yetsin.
Ölümün acısından habersiz, vuslatımız bayramla bitsin.

Kabrimiz zindan değil; mekanımız nurla dolsun.
Haşrımız rezaletle değil; huzura varışımız sefa ile olsun.
Mahşerde toplanırken güneşin değil; Arşıyın gölgesi altına  geçelim.
Şefaat verdiğin Nebiyin hamd sancağı altında, kevser havuzundan içelim.

Cehenemlikler cehenneme giderken, biz cennetinde cemalini seyredelim.

Eman ver yar Rabbi...
Başta kelamınla Habibi kibriya ve enbiyanın, cümle sahabelerin, ulemanın, şuhedanın, evliya "sana" aşıkların, sevgili salih ve gözü yaşlı mazlum, yetim kulların la mubarek gece, gündüz içindeki zaman dilimin de makbül olan mekanlar hürmetine kabul eylermisin.

Şüphesiz ki, buyurduğun takdirle en güzelini bilen inayet ve hakimiyet sahibi tek sensin. Amiin...

08.07.2016
Aydın Suyak

KuruKöprü Beldesi


-Kayseri Talas Kuru köprü Beldesi-

-Ülke: Türkiye
-İl: Kayseri
-İlçe: Talas
-Coğrafi bölge: İç Anadolu Bölgesi
Zaman dilimi:
DAZD (+2) -Yaz: (YSU)DAYZD (+3)
İl alan kodu: 0352
İl plaka kodu: 38
-Posta kodu: 38100

Kuru köprü, Kayseri ilinin Talas ilçesine bağlı bir beldedir.
19. Haziran 1999. tarihinde köy tüzel kişiliğinden çıkarılarak belediyelik bir belde olduktan sonra, büyük şehre bağlanıp Talas'ın artık bir mahallesi olmuştur.

-Kültür:
Kuru köprü Beldesi, Talas ilçesine 15. Km, Kayseri'ye 20. Km mesafede bulunmaktadır.
Fakat, Beldede ilk yerleşim tarihinin kesin ne zaman başladığı hakkında gerek dönemin çağdaş kaynaklarında gerek se de arşiv kayıtlarında fazla bilgi bulunmamaktadır.
Ancak, Kayseri şer'riye sicilinde miladi 1500. yılında köyümüz 19. hane ve 1520. yıllarında ise 27. haneye çıkarak her geçen yıllarda çoğalmıştır. Köy halkının 1500. yılında devlete ödediği vergi 3315. akçedir. 1520. yılında ödediği vergi ise 6360. akçedir.
Diğer bir başka arşiv kayıtlarında, hicretten 1035-36 /Miladi 1625-26 tarihli 27/1 Kayseri şer'riyye Sicilindeki 59. nolu belgede Kuru köprü ve diğer yerlerin kırk bin Akçelik zeametin (vergi) 1625. yılına ait mahsulünün toplanmasına dair bilgi geçmektedir. Bu sebeple Kuru köprü köyümüz de en erken tarihli yerleşimin15. ci yüzyılın ilk çeyreğin de kurulu olduğu arşiv kayıtlarına göre anlaşılmaktadır.
Büyüklerin anlata geldiğine göre atalarımız yaklaşık beş yüz yıl kadar önce orta Asya dan göçebe olarak geldiklerinde, Kınık Türklerine mensup bir boy olup "Selimlü" sancak beyline mensup yöre halkı oturak Kızıklı boyuna bağlı idi.
(Selimlü sancağın da, aşiret lideri Seyit Kasım Abdülcabbar, Hacı Kasım bin Ahi İsmail, Behlül Tigin Mehmet bin Gazidir.)
Sancak beyliği bu yörenin güvenlik kolluğu için, Kara ören ve Geçgele ve Gömü deresinin mevki yamaçlarına yerleştirerek birkaç kışlakta ikamet edip, bu yörenin toprakları içerisinde geçmekte olan eski ipek yolunun korunup kollanmasında hakimiyetin sağlanmasında görevlendirilmişlerdir.
Daha sonraları yukarıda tarihi geçtiği yıllarda, burada bol su bulunması nedeniyle daimi ikamet amacı ile yerleşmek için tarihi köprüden esinlenerek Kuru köprü adını verdikleri vadi şeklindeki köye 3. şahıs arasında arazisi sancak beyliği tarafından tahsis edilerek yerleşmişlerdir.
Kuru köprü Beldesi, hem Romalılar hem de Türk dönemine ait mimari ve sanat anlayışının izlerini bünyesinde barındırarak günümüze kadar taşıyabilmiş ender yerleşim yeridir.
Tarihi beldede geçmişe ait kültürün uzantılarını özellikle su kemerinde, geleneksel konut mimarisinde ve eski mezar taşlarında bariz bir şekilde görülmektedir.
Su kemeri, Kuru köprü Beldesi'nin girişinde yer almaktadır. Eser, Roma imparatorluğu Dönemi'nde Kayseri'nin ihtiyacını karşılayan Gürpınar (Salkıma) Köyü'nden çıkan suyun Kayseri'ye ulaştırılması amacıyla yapılmıştır.
Gürpınar (Salkıma) Köyünden çıkan su, kayaların içerisine oyulan kanallarından Su geçerek vadiye ulaşmaktadır. Vadinin iki yamacını birbirine bağlayan köprü (kemerin) üstündeki oluktan vadinin karşı yamacına geçirilerek "Tirem" Kaya tabakasının oyulmasıyla yapılan kanallardan, bazen de kesme taştan yapılmış dehliz bu kanallardan akarak Su eski "Mazak'a" yani Kayseri'ye ulaşmaktadır.
Su kemeri, gömü deresi olarak adlandırılan vadiyi birbirine başlayan dere yatağının içine, doğu-batı istikametinde 172. m uzunluğunda ve ortalama 16. m yüksekliğinde inşa edilmiştir.
Su kemerine malzeme olarak, düzgün kesme ve kaba iri "Yonul" taş ve yontma taştan, iç kısımları da moloz taşlarla "Horasan" harçtan yapılarak kuzey cephesini dayama şeklinde taş duvarlarla desteklenmiştir. Bir adet sivri, 13. adet yuvarlak kemerden oluşan su kemerinin en büyük kemeri yıkıldığı için, maalesef Köprü ikiye bölünmüştür. Doğu yönünde yer alan üçüncü kemerle dördüncü kemerin oturduğu ayak tamamen yıkılarak, altından yol geçirilmiştir. Muhtemelen, Selçuklular döneminde küçük bir su bendinin oluşmasını sağlamak ve küçük bir baraj oluşturmak amacıyla, bütün kemerlerin içleri kesme taşlarla örülerek doldurulmuştur.
Su kemerinin oturduğu ayakların kuzey cephelerinde yer, yer sel sularının açmış olduğu yarıklar görülür. Eserin, gerek kullanılan malzeme, gerek mimari kuruluşu ve gerekse de, İstanbul ve Anadolu'daki benzer örneklerle kıyaslandığında 8.ci yüzyılda tahminen Romalılar tarafından inşa edilmiş olması gerektiği düşüncesi ağırlık kazanmaktadır.
- Günümüzde harap bir duruma gelen köprünün üzerindeki su kanalının yan duvarları yıkılmıştır. Restore edilmesi halinde bölgeye çok büyük bir zenginlik katacaktır. Bunun için, devletimizin öncülüğün de acilen desteğine ihtiyaç duyulmaktadır. Avrupa Birliğinin böyle tarihi yapılara karşılıksız kredi vererek onarttığını duyuyoruz.
Buradan tarihi abidenin yıkılıp yok olmaması için, devlet büyüklerimize ve Avrupa Birliği ilgililerine sesleniyoruz. Avrupa Birliği ile irtibata geçebilecek konumda olan ilgili büyüklerimize hatırlatıyoruz.
Lütfen... Yöremizin tarihi abidesi ve zenginlik kaynağı olan bu su kemerinin restorasyonunu yaptırılması için girişimlerde bulunalım. Hatta 27. km uzağımızda bulunan Zamantı ırmağından kanalla küçük bir su getirtelim ve üzerinden yine su geçirerek yöremizde bulunan tarihi anıtları turizme güzel bir hizmetle zenginleştirip katarak, "Lütfen" yeniden canlandıralım.
Bu fikir belki bazılarımızca hayal olarak nitelendirilebilir. Fakat unutulmamalıdır ki her şey bir hayalle başlar...
"Hayal kuramayan, hiç bir işte başarıya ulaşamazlar."
-Eserlere onarım yapıldığında o' zaman beldemize çok sayıda turist akını olduğunu göreceksiniz. Bölgede ayrıca, pek çok (Dehliz) denilen metrelerce uzunluğunda sığınma tünelleri yani sığınak şeklinde tarihi yerleşim yapıları bulunmaktadır. Beldenin daha aşağısında Göbü denilen vadinin doksan derece dik kaya yamaçlarında oyulmuş çok sayıda yer altında eski Ev kalıntıları mağaralar mevcuttur. Buraların varlığını dış ve iç turizme hizmet amacı ile haberdar etmek istiyorum.
Anadolu'nun geleneksel konut mimarisinin özelliklerini yansıtan örneklerle Kuru köprü Beldemizde de karşılaşmaktayız. Dışa kapalı olarak tasarlanan evler, yöreye özgü düzgün kesme taştan inşa edilmişlerdir. Genelde iki katlı olarak tasarlanan evlerin avlularına yuvarlak kemerli giriş kapılarından ulaşılmaktadır. Ancak zamana karşı direnemeyen bazı evlerin avlularının yıkılmış olmalarından dolayı dış mekandan iç mekana giriş doğrudan sağlanmıştır.
Giriş kapılarını taçlandıran kemerlerin boya ile boyandığı örnekler de mevcuttur. Evlerde yaşayan halkın dışarı ile bağlantısını sağlayan pencereler yuvarlak ya da dikdörtgen formda tasarlanmıştır. Evlerin üst kat çıkmaları fazla dışarıya taşkın olmayıp konsollarla desteklenmiştir.
Köyün bir vadi içine kurulmasından dolayı evler, genelde yamaçlara kurulduğundan aralarında sokaklar olmasına rağmen karşıdan bakıldığında teras misali üst üste, yan, yana ve bitişik nizamda yapılmıştır. Evlerin böylesine dip dibe ve teraslar halinde yapılmış olması, köyde komşuluk ve akrabalık ilişkilerinin daha sıcak olmasında etkili olmuştur.
Son yıllarda, artık vadinin içine sığmayan Belde halkı yeni yapılan konutları ile mahalle olarak köyün dışına taşarak yayılmaktadır.
Belde, geleneksel Anadolu konut mimarisinin ayrılmaz bir parçası olan taş yapıdan kemerli dış kapı ve pencereleri vardır. Çatı örtüleri sıralı kemer üzerine Taş saldan ve kalın ağaçlar la örtülüdür. Bu günkü anlamıyla, kapı zillerinin yerini tutan kapı tokmaklarının ender örneklerini muhafaza edebilmeyi başarmıştır. Bu örnekler sade ve yuvarlak formda yapıldığı gibi, insan eli biçimli olarak da değişik şekillerde yapılmıştır.
Kuru köprü Beldesi, 2004. yılı mahalli idareler Genel Seçimine kadar Talas İlçesi'ne bağlı bir köy iken, bu tarihten sonra belde statüsünü alarak belediye hizmetlerine kavuşmuştur.
Kuru köprü Beldesi, güney doğusunda mahallemiz olan Çatak dere Köyü (Dikir), güneyinde (Mengü çek) Yaz yurdu, batısında Başak pınar (İspile) Kasabası'yla ayrıca kuzey de Gesi kasabası ve (Nize) Güzelyurt Köyü, kuzey doğusunda "Salkıma" Gürpınar yakın komşularıdır ve buralarla komşuluk ilişkilerimiz son derece sıcaktır.

-Coğrafya:
Kayseri iline 23 km, Talas ilçesine 13 km uzaklıktadır.
-İklim:
Beldenin iklimi, karasal iklim etki alanı içerisindedir.
-Nüfus:
1872. Yıllarında, Beldemizdeki halkın başlıca Aile reisleri:
1- Abbas Oğlu
2- Ali Efendi
3- Avan Oğlu
4- Deli Ahmet
5- Deli İsmail
6- Deli Seyit
7- Cin Oğlu
8- Cin Ali Oğlu
9- Çalık Oğlu
10- Emir Ahmet Oğlu
11- Ensar Oğlu
12- Hacı Bey Ağa Oğlu
13- Hacı Bekir Oğlu
14- H. İbrahim Oğlu
15- Hacı Hüseyin
16- Hacı Latif Ağa
17- Hatip Oğlu
18- Gizir Oğlu
19- Gökşen Oğlu
20- İmam Oğlu
21- İnce Oğlu
23- İnce Mehmet Oğlu
24- Kara Ali Oğlu
25- Kara Hasan Oğlu
26- Kara Kuyulu Oğlu
27- Koca Oğlan Oğlu
28- Koca İmam Oğlu
29- Kasım Oğlu
30- Latif Oğlu
31- Memiş Mülayim Oğlu
32- Muini Oğlu
34- Osman Bey
35- Pat Oğlu
36- Petek Oğlu
37- Raşit Oğlu
38- Sarı Oğlu
39- Sarı Mahmut
40- Seyit Kethüda
41- Taşçı Oğlu
42- Uzun Oğlu
Yukarıda isimleri zikredilen Aile reisleri, son Osmanlı döneminde Aile olarak birlikte köyde yaşamış olan büyükler Ailelerin kabile çatısını oluşturmaktadır. Bunların bir çoğu köye sonradan göçebe olarak gelip; bir nedenle köyde kalıp daha sonra temelli belde halkımızdan biri olarak yerleşmişlerdir.
Beldemiz, 2000. Yılında yapılan nüfus son yıllarda yapılan resmi açıklanan kayıtlara göre köyümüzde hane sayımız 480'e ulaşmıştır.
Alınan resmi nüfus verilere göre:1997: 2330/ 2000 - 2007: 2562. Her geçen yıl nüfusumuz bu sayıları
bir hayli aşmıştır.

-Ekonomi:
1872.Yıllarında ki veriler göre,
14. Parça dokuma Cehriliği,
3. Adet Bezir hane,
12. Adet Ağıl,
7. Parça Bahçe,
2.Adet Tahıl terbiyesinde kullanılan büyük değirmen taşı "Setten" bulunmakta idi.
Beldenin ekonomisi son Cumhuriyet tarihinden beri, çoğunluğu inşaat ustalığı tarım ve hayvancılığa dayalıdır.

-Muhtarlık:
Osmanlı zamanında beş yüz yılları arasında kurulmuş olan ve zamandan beri Köy'ün ileri gelen büyükler arasında Halk meclisince alınan kararlar ile değişik kabile büyükleri dönüşümlü olarak köyümüzde muhtarlık yapan büyükler olmuş; fakat bunların muhtarlık yaptıkları tarihler de, kimler Muhtar olmuş ve ne kadar sürece yaptıkları belli olunmadığından  bu konun bilgi karışıklığına neden olacağı için 'maalesef' Osmanlı döneminde ki muhtarlarımız kayıta alınamadı.

-Cumhuriyet tarihinden beri resmi kayıtları göre yerel yönetime seçilen Köy Muhtarlarımız:

-Cumhuriyet tarihinden beri seçilen Köy Muhtarlarımız:
1. Abdullah selim (Kürt Oğlu)
2. Hacı Ahmet Özkan
3. Hürmüz Sevinç
4. Seyit Ahmet Yılmaz
5. Mehmet Yaldız
6. Osman Doğan
7. Süleyman Kaçmaz
8. İsmail Kaynar
9. İbrahim Ayaz
10. Mustafa Özkan
11. Bekir Selim
12. Seyfet Soydan
13. Seyit Tuaç
14. Adil Çetin
15. H. Ahmet Özkan
16. Seyit Ahmet
17. Bilal Tekayak
18. Mehmet Özden
19. Süleyman Kaçmaz
20. Mehmet Özden
21. S. Ahmet Öz
22. M. Ali Özgen
23. Karabey Kuramaz
24. Kerim Saçan
25. Bilal Yardım
Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan muhtarlığımız 2016. ya gelene kadar bu tarih içinde, ilerleyen yıllarda yukarıdaki isimleri sayılan muhtarlarımız kendi dönemlerinde değişik olarak muhtarlık görevlerini yapmışlardır.

Yerleşim yerinin köy tüzel kişiliği alması ile birlikte, köyün tüzel kişiliğini temsil etmesi için, Köy muhtarlık seçimleri de 1999. yılına kadar düzenli olarak yapılmıştır. Bu yıldan sonra köy tüzel kişiliği yitirildiği için, bir daha Köy de belediyelik seçimleri olmamıştır.

-Belediye:
19. Haziran 1999. tarihinde belediye teşkilatı kurulmuştur. Yapılan ilk
yerel seçimlerde Belediye Başkanı: 2004 - Ünal Şahin (AKP) olmuştur.
Lakin, daha sonra çıkan yeni yasa gereğince belediyemiz ilimizin büyük şehir belediyesine bağlanmıştır.

-Altyapı bilgileri:
Köyümüz de, İlk ve Orta okulumuz vardır.
Köyün, hem içme suyu şebekesi ve hem de kanalizasyon şebekesi vardır.
PTT şubesi yoktur ancak; PTT acentesi vardır.
Sağlık ocağı vardır; ancak sağlık evi yoktur.
Köye ayrıca ulaşımı sağlayan yol sıcak asfalt olup, Büyük Şehir belediyesi tarafından ulaşımı sağlanmaktadır. Beldede Elektrik ve sabit telefonla internet vardır. Ayrıca, Belediye ve belde halkın işbirliğince sosyal hizmet faaliyetlerimiz devam etmektedir...
***
Kaynak: ilgili değişik Web sitelerinden ve eski Köy Telefon rehberliğinden alınmıştır.

Hazırlayan: Aydın Suyak