30 Aralık 2016 Cuma

Hangi Yılbaşı


Miladı yılı, Güneş takvimine göre ayarlanmış olup, yedi gün bir hafta, dört hafta bir Ay, dört mevsimle dönüşen senenin üç yüz atmış beş gününe tamamlayan (Resmi olarak kabul edilen) başta Hristiyan âleminin ve bizler olmak üzere birçok Dünya ülkelerinin kullandığı Miladi senesidir.
Ülkemizde uygulanan miladi takvimle Resmi tatil günleri ve Namaz saatlerimiz buna göre düzenlenmiştir. Namazlarımızı güneş (Miladi) takvime göre kılmaya çalışırız; Oruçlarımızı da, Ay takvimi olan Hicri takvime göre tutmaya çalışırız. Müslüman millet olarak bizler, her iki takvimi de kullanırız.
Miladi takvimin kullanılmasında dinen sıkıntısı yoktur. Önemli olan vakti, vaktince ibadetlerimizi yerine getirmek “bizlere” ön esastır.

Yanlış olunan, Hristiyan dünyasının örf ve adetlerine onlar gibi iştirak ederek “Müslüman kimliğimize aykırı düşen” uygulayıp kutlama sıkıntısıdır. Yoksa, İslam dini hiç bir dine mensup kişilerin özel yaşantısına karşı değildir; herkesin inancı kendinedir. Kimse kimseyi inancından dolayı öteleyemez! Asıl burada değinmek istediğimiz, uyarı, "Müslümanım" deyip te, gayri Müslümlerin kültürünü kendine benimseyen zavallı samimiyetsiz Müslüman görünümlü kişileredir!                                                                  

Efendimiz Aleyhi Selam, nerede yabancı bir Din milletinin geleneğini gördükçe, onlara benzememeye büyük gayret göstermiştir. Çünkü bir hadis-i Şerifinde şöyle der (malumunuz) “Kim bir toplumun örf ve adetleri üzere taklit eder yaşarsa, o’ Millet onlardandır!” Bu hadis doğrultusun da, bizlerde Müslüman bir Millet olarak, yabancı milletlerin Kültürlerini kendimize adapte ederek onlardan biri'imişiz gibi yaşamamalıyız! Bundan inancımızın ışığı Peygamberimizin (As.) sünneti gereği Müslüman gibi yaşayarak kendimizin de, başkalarından farklı bir kültür geleneği olması gereken Müslüman kimliğimizin nişani alametidir. Bizlerin dini kültürümüzde, başka toplumların “Yılbaşı, şu günü, bu günü” günlere özel isimler verilerek onların adetlerini özenerek yaşamak yoktur!

Her Müslümanın yaşadığı “kendine göre” sayılı bir ömür hayat yolu vardır. Bizler için yaşamın her anı, her günü, her Ay’ı, her geçen Yıl’ı, kendine verilen bir ömür nimetinin emanetidir. Geçen her yılın, günlerin, saatlerin ve saniyenin Müslümanlar için, kazançlı bir veli nimet olduğu gibi, kendini içinde bir muhasebeye tutma zaman dilimleridir.

Acaba seneye, Ay’a, hafta ya, yarına, Akşam’a Sabah’a çıkacak ömrümüz var mıdır? Bu yaşadığımız fani dünya hayatında kime ne iyilik yaptık, kime ne kötülük yaptık, bizler vakti gelince, her birimiz geldiğimiz yere ilahi huzura tekrar döneceğiz!  Öbür âleme giderken, yanımızda, (Günah, Sevap) azık olarak çantamızda, elimizdeki sermaye nedir? Yarına ne hazırladık? Orada, hangi yılbaşlarını, hangi özel günleri kutlayacağız? Kendiliğinden hazırlanan bizlere âhiret dünyasında hiçbir şey yok!
Çünkü ne kazanır götürürsek, şimdi buradan hazır ederek oraya onları göndermemiz lazım.
Müslümanın hayatı korku ve ümit içinde geçmelidir. Yabancı din mensupları gibi, dünyayı kendimize Cennet edipte, âhireti yok sayıp kedimizi ateistçe aldatmayalım. “ Dünya hayatı, Mümin’e Cehennem, Kâfire Cennet “ diyenler boşuna dememiştir. Çünkü “Cennet ucuz değil, Cehennem de boşuna değil!”
Müslümanın sosyal yaşantısında kendine has eğlenme tarzı vardır; ecnebiye ( ilmi) benzese de, özel yaşantısı benzemez ve asla benzememelidir !...
Yeni gelecek Miladi yılın başta Müslüman âlemine olmak üzere, bütün insanlığa barışla selamet, huzurla bereket ve hayırla güzellikler getirmesini Cenab-ı ALLAH ‘tan dilerim. Vesselam…
30.12.2016
Aydın Suyak

 

 

4 Aralık 2016 Pazar

Pazar Günün Resmi Tatil Olması


 -Farsçadaki “bazar” (yiyecek – öteberi satılan yer, ba, zar) kelimesinden geliyor. Büyük olasılıkla “ haftanın yedinci gün kurulan bazar yerinin kurulması ile Pazar’ın kurulduğu gün” anlamında “Pazar” adının tarih öncesi halk tarafından kullanarak alındığı biliniyor.

(Kaynak: Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, İ. Zeki Eyyüboğlu, Sosyal Yayınlar,1995,İstanbul)

*Pazar günün tatil günün yasallaşması:
-2. Ocak 1924 tarihinde M. Kemal’in Ankara’daki Meclisi’nde çıkartılan 394. sayılı kanunla Cuma günü hafta tatili olarak kabul edildi. Ayrıca Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin doğum yıl dönümünün de bayram yapılması kabul edildi.

***
M. Kemal Cumhûriyetin ilân edilmesinden az önce de aynı şekilde konuşmaktadır. 15 Mart 1923’te Adana’ya giden M. Kemal, Adana’daki Ulu Câmiyi ziyâret eder. Ardından Esnaf cemiyetinin verdiği çaya iştirâk eder.
Ertesi günü Cumâdır. Esnaf, hafta tatilini kabul ettirmek hususunda müşkülat çektiklerini söyler. Bir milletvekilinin Ulu Câmi’de bir konuşma yaparak hafta tatilinin Gâvur âdeti olduğunu söylediğini, M. Kemal’e anlatırlar…
Bunun üzerine M. Kemal, esnafa şöyle der:

“Sizler ki çok çalışıyorsunuz. Çok çalışanlar o nisbette havaya, sessizliğe, dinlenmeye muhtaçtır. Cumâ gününü hava alma ve tatil günü yapmakla çok akıllıca bir iş yapmış oldunuz. Bu haftada bir günlük bir tatil hem sıhhatiniz için hem de din gereği olarak lüzumludur. Biliyorsunuz ki, şeriatta Cumâ namazından maksat herkesin dükkânlarını kapayarak, işlerini bırakarak, bir araya toplanmaları ve İslâmların genel meseleleri hakkında dertleşmeleri içindir.
Cuma günü tatil yapmak, şeriatın da emri gereğidir. Bu kadar açık bir hakikati size herhangi bir kişinin, milletvekili olsun, ben olayım, Hacı olsun, Hoca olsun, bu yapılan şey dine aykırıdır, demesi kadar küstahlık, dinsizlik, imansızlık olamaz.” Demiştir.

-“Atatürk” bunları Adana da daha evvel söyledikten sonra, Milletin üzerine büyük baskı ile devletleşip devrimci dinsiz Kemalist düzeni o’ zaman özenle seçtiği meclis cemiyetini yerleştirmiştir. Mazlum, halkın üzerine yıllarca, sindirilip iyice yerleştiğini anlayınca, tek partili o' dönemde kurulan karanlık CHP zihniyeti “Üst aklın” emri gereğince yasayı geri kaldırtmıştır.
-Haziran 1935 tarihli Resmi gazetede yayınlanan 2739 sayılı ve 27.05.1935 tarihli “Ulusal Bayram ve genel tatiller” hakkındaki kanun. 4. Maddede, 2. Ocak 1924. tarihinde çıkartılan ve Cuma gününü hafta tatili ve ayrıca hilafetin kaldırılmasında evvel Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin doğum yıl dönümünü de bayram kabul eden meclis, dışardan güdümlü millet vekili olan hainler Atatürk'ü etkisiz haline getirerek semböl bir cumhur reis kunumuna soktmuşlar.Daha sonra, Atatürkcülük kısvesi ile kedi aralarında fikir birliği yaparak 394. sayılı kanun yürürlükten kaldırılmıştır.

Netice de, tatil günleri yasaları 27. Mayıs 1935 tarih ve 239. sayılı kanunla cumartesi günü öğleden sonra başlamak üzere Pazar dahil, hafta tatili 1,5. gün olarak kabul edildi.
Ve daha sonra ‘30. Mayıs 1974’ de hafta tatili, Cumartesi ve Pazar, tam gün olarak iki güne çıkarıldı.

- Karanlık Şer güçlerin ittifakçı şarlatanları: "Yok, Efendim neymiş?"
“Batılı ülkeler Pazar günü tatil yapmaktaydılar. ve Türkiye’nin bu ülkelerle çok sıkı belinden bağlı ekonomik ve ticarî ilişkileri vardı. Cuma günü Türkiye, Pazar günü de Avrupa piyasası kapalı olduğundan, ülkemizin ekonomik hayatı, yabancı piyasasına göre Cumartesi öğleden sonra, Avrupalıların yaptığı tatil dikkate alınacak olursa, iki buçuk gün bir durgunluk devresi yaşanıyor, bu da devlete ekonomik yönden büyük zararlara sebep olunduğu düşünülmüş falan”…

“-Oysa hiç öyle pek alakası yok! Cumartesi ve Pazar günleri tatil yapmayan diğer ülkeler bu ülkelerden çok mu geride kaldılar?”

Bu Aziz, Necip Milletimizin nice savaşlarla kazandığı vatandan ki, hâkimiyetini siyasi ve ekonomi, sanayi, kültürel vb. gerçek bağımsızlığımız elimizden alınarak gizli bir çok oyunlarla sanaryo kuruyorlar. Fedakâr buYiğit milletin evlatlarını yıllardır ABD- Batı ve diğer gelişmiş sömürgeci ülkelere ülkenin değerlerini peşkeş çekip onca imkânsızlıklarla, şehitlerin kanları ve gazilerimiz ile kazanılan güzelim ülkeyi sessizce, çeşitli menfaatlerine geri satıp halkı ‘O’ hainlere dünyada bir eşi olmayan milletimizi bunlara köle ettiler!
-Velhasıl…
Mübarek Cuma günümüzün, yüz yıllardır Müslüman olan şerefli milletimizin İslam’a hayata bağlılığı ile tatil günü gelenek haline getirmişlerdi. Yerleşik düzenin hain savunucuları bu vatanın öz evlatları “Müslüman”  halkın manevi değerlerine düşmanca kıyım yaparak dinden uzaklaştırmak gayreti ile Cuma gününü tatil olmaktan, devletçe yönetime hâkim olduktan sonra bu yasayı resmen yürürlükten çıkarmışlardır.

Cumartesi günü:
Yahudilerin “Şebat” günü sözde inandıkları dinlerine göre çalışmanın yasak olduğu ve Sinagoglar da ayinler düzenlediği tatil günüdür. Böylelikle bunu bilmeyenler iyi anlasın ki, pek çok dünya devletlerine sinsice hâkim olan Yahudiler bizim diye sahip çıktığımız devletimizi üç asırdır yöneten birinci gizli hâkimidir! 

Pazar günün asıl önem de, Hristiyan  (Haçlı) dünyasının Miladi tarihinden beri, başta ibadet için kiliselere gittiği tatil günüdür.
Onlarda Yahudiler gibi, dünya üzerine hâkim olan, karanlık haçlı misyoner güçlerdir!

İşte bizlerde, bunların kölesi haline gelerek, kültürlerini bizlere çeşitli yayın organları ile yavaş, yavaş sevdirerek alıştırdılar. Elde ettikleri devletimizi, kanunlarla yasallaştırdığı resmi ecnebi tatil günleridir.

04.12.2016
(A.Suyak)