19 Şubat 2017 Pazar

Seslerin Hikmeti ?




-Sesin Tanımı:
Ses, titreşimlerden oluşan bir duyu hislerinden yoğunlaşan enerji türüdür. Çevremizde ses çıkaran birçok sayısız varlık vardır. İnsanlar, Hayvanlar, Araç, Su, Rüzgâr ve bunlara bağlı meydana gelen doğal ses örnekleri vb. pek çoktur. Elle tutulup gözle görünmeyen, ses dalgalarını oluşturan titreşimi akseden tınlamaların (db) desibel vurgusuyla, hızındaki frekans (KHz) gücünü yansıtan bir dizi yayan enerjik oluşumdur.
Kendine özgü yapısından, ses çıkaran varlıklara doğal, ana ses kaynakları denir. Ses kaynaklarının ses çıkarabilmesi için, titreşim yayması gerekir. En basit örneğin de, Müzik aletlerinde bunu çok net görebiliriz. İnsanların ses çıkarması da gırtlak titreşimiyle olur. Gırtlağımızda bulunan ses telleri akciğerlerimizde bulunan hava ile titreşerek ses çıkmasını sağlar. Diğer varlıklar, insanların ses algılama ve yayama fonksiyonları enerjik ses iletişimleri bizlerden çok daha kat, kat fazla ve kendi aralarında değişken yapıya sahiptirler.

*Sesin alana yayılması:
-Duyduğumuz her ses, bizlerin duyacağı hız tınlama ölçülerinde, kulak tarafından algılanabilen, esnek fiziki ortamda yayılan mekanik titreşim dalgasıdır.  Havada ki görünür ve görünmez hareketli ve hareketsiz çeşitli gaz enerjik birikimlerinin pek çoğu sesin yayılmasına elverişli bir ortam oluşturur. Böyle bir ortamda oluşturulan bir enerji hareketliliği bir noktada ani bir sonik basınç yükselmesine yol açar. Ortam fazla dar olduğundan sesin sıkışma durumunda, tamamen hapsolup kaybolmaz; kısmen de olsa birazı dışına vurur.  Sıkışan bölgede, sonik engel olan duvarlar azda olsa müsait olduğunda, yayılmaya başlar ve karşı en yakın yamaç bölgelere basınç yaparak yüksek dese belli aks ekosunu meydana getirir. Bu durum periyodik bir biçimde yenilenir. Sonuç olarak her bölgeden birbirini izleyen sıkışmalı ve yumuşak ses dalgaları geçer. Bu dalgalar uzun dalgalardır; bir başka deyişle, ortamın parçacıklarının titreşim hareketi dalga hareket hız doğrultusundadır. Bu dalganın ortam içindeki hızı, ortamı oluşturan maddenin yoğunluğuna ve denge basınçla, özgünleşen ısısına (gazlar için), esnekliğine (katı ve sıvılar için), sıcaklığa ve dalganın frekansına bağlıdır. 0o C sıcaklıkta ve deniz yüzeyi basıncındaki kuru havada sesin hızı saniyede 331,28 m’ tir.(Bu değer 1986 tarihli araştırmalar da belirlenmiştir). Sesin hızı deniz suyunda 1,490 m/s çelikte ise 5 m/s sesin özelliğinde ki sonik gücüdür.

-Sesin Doğaya etkisi:

Son zamanlardaki, teknoloji ve araştırmalardaki gelişmelerle insan bedeni ve beyni üzerinde sonik dalga formlarının ve onların etkileri konusunda geniş ve zengin bir bilgiye ulaşılmıştır. Var olan, evrendeki her şey titreşimsel bir doğaya sahiptir. Her bir nesnenin hücresel şekliyle titreşim frekansı arasında direkt bir kontağı vardır. Bizim perspektifimizden sizler, ışık ve ses de dâhil olmak üzere birbirine bağlı birleşik enerji alanlarısınız. Bedeninizin organlarını ve sistemlerini oluşturan çeşitli hücreler, diğer hücrelerle uyumlu ses titreşimleri oluşturduğu enerjisini yayarak hücresel “Rezonans” tınlaşımların birbirleri ile iletkenlik bağalarla mesaj kurmaya yol açarlar.
Tıbbi alanda, yaygın kullanılan çeşitli sesin sonik titreşimli frekansları kullanan insanın, biyolojik tepkimesinin daha önceki etkin kanıtlarından bazı seslerin fizyolojik sistemlerdir. Örneğin: Kalp atım hızı, solunum ve Galvanik deri rezistansı (GSR), Elektro biyografi-kasların kasılmasını sağlayan elektriksel aktivitenin izlendiği ve yorumlandığı kas incelemesi (EMG), Elektroansefalogram. Kafatası yüzeyinde çeşitli noktalar arasındaki elektriksel potansiyel farklarının kaydı, (EEG) Elektrokardiyogram (EKG), vücut derecesi ve diğerleri gibi, tedavi sonuçlarına yön verecek yapılan test algıları üzerinde doğrudan etkisi bulunmuştur.

-Âlemleri halk eden Rabbin buyurduğu gibi:
“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır. (Bakara: 164.)
“İlimde derinleşmiş olanlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır" derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.”(Al-İ İmran: 7.)

 *Sesin canlı varlıklar üzerindeki etkisi:
Yüce yaratıcı ALLÂH-u Zülcelâl evreni yarattığından beri, her bir canlı ve cansız varlıkların kendine göre doğaüstü fıtratında özel yapıda, iletişim yayan sesli ve bedensel fizyolojik hareket dili vardır. Her bir varlık seslerin dili ile kendi aralarında iletişim kurarlar. Bütün varlıklar, karşısındakilere sergiledikleri iletişim sesi ile birbirlerinin davranışını anlama ve hangi cinsten olduğunu tanıma kabiliyetlerini ALLÂH Teâlâ sonsuz kudretindeki ilminden onlara daha doğmadan henüz ilk oluşumlarında, ileriki yaşamlarını kolaylaştırmak için, her bir nesneye göre içgüdüsel hisle bilinçlerine yerleştirmiştir.
İnsan hayatında, her toplumun kendi yöresel ses dili ile İnsanlar ve hayvanlar arasında, çeşitli dil sözlerini geliştirerek sesli iletişim kurmuşlardır. Her canlı nesne kendi ses dillerini vererek kendi cinsleri ve diğer varlıklarla iletişim bağı kurmuşlardır Ve kendilerini isteklerini olumlu ve olumsuz bütün bildiri mesajlarını karşı tarafla irtibata geçerek iletmişle duyurup yönlendirmişlerdir.

-Eşsiz yaratıcı İlâhın İnsanlığın atasından beri, gelmiş geçmiş Nebilerine ve bütün sevgili Evliya kullarının bazılarına özel yetenek bahşederek bütün varlıklarla sesli konuşma ilmi hikmet vermiştir.

-Nitekim Cenab-ı Hak Kerim kitabında buyurduğu gibi:

"Andolsun Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik. Ey dağlar, onunla beraber tesbih edin ve ey kuşlar (siz de). Ve ona demiri yumuşattık.", "Geniş zırhlar yap, dokumasını ölçülü yap ve (hepiniz) iyi işler yapın. Çünkü ben, yaptıklarınızı görmekteyim, diye vahiy ettik." (Sebe, Süresi: 10-11.)

 "Sonra da Biz, onu Süleyman'a hemen iyice kavrattık. Ve hepsine yasa ve bilgi verdik. Davud'la beraber Allah’ı noksan sıfatlardan arındırsınlar diye, dağları ve kuşları buyruk altına aldık/onları insanların yararlanacağı ölçüler içinde yarattık. Ve Biz yapanlarız." (Enbiya/ 79)
 Âdemoğlundan buyana, işlenen bütün seslerin kullandığı dil farkı ve kişileri kim ne olursa olsun; içirdiği duygusal manaların bulunduğu alanlara negatif ve pozitif manen ve maddeten büyük ve uzun süre kalıcı tesirleri vardır. Bunu gizemle karşılaşan pek çok İnsanlar, güncel hayatında sıra dışı yerlerde, defaten tecrübe edinerek fark edip bilmişlerdir. Ve halkın tabiri ile lanetli veya kutsal yer bildikleri bölgedeki mekânların içerisinde, gördükleri kötülükler ve buldukları huzur bakımından keşfedip isimlendirmişlerdir.
-Kelamı Ekber’in buyurduğu gibi: “(Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönüp gerçeği anlamazlar!” (Bakara:18.)

*Sesin İnsanlar üzerindeki etkisi:
Dünyada uzun yıllardan beri, İnsan hayatına sağlıkta hizmet amacı ile doğa seslerini müzikalleştirerek “Rezonans” tedavisine, paralel olarak bilim alanında uygulamasına “psikoakustik” adı altında yeni bir bilim dalı oluşturulup böylelikle ortaya çıkmıştır. Bu alanın gözdesi ses gücü “sonik” titreşim, seslerin bilinçaltı tepkimelerle fiziksel uyarıları duyguları iteleme etkisi ile tedaviyi hızlandırma çalışmalarında, alternatif olarak hastalara kullanılmakta ve olumlu sonuçlar elde edilmiştir.
Duygusal âlemde ise, nesneyi hangi davranışa doğru hareket etmesine reaksiyon şeklini almaktadır. Duygular da sesin titreşimin yaydığı mesajlara bağlıdır. Duygular kanın kimyasında değişikliklere sebep oldukları gibi, solunum modelinin ve kandaki oksijen düzeyinin değişmesine de yol açarlar. Sürenin devamında tüm duyguların kontrol ettiği bir sesin titreşim imzasına sahip olduklarını keşfedeceksiniz. Duyguların bastırılması bedenin kimyasında şiddetli bir geri itmeye neden olur. Duyguyu daha net bir şekilde anlamak için, kendinizi bileşik tınlaşımların “Rezonans” Terapi seanslı tedavilerin son zamanlarda,  olumlu sonuçlara cevap vermesinin önemini bir enerjik titreşim alanı olarak görmenizi ve duyguların ses diline bilinçaltı sahip olduklarını kabul etmenizi öneririz. Farkında lığınızı kabullenerek, bedeninizdeki duyguları tutan bölgelerini kapsamasına izin verin; böylece onlar size rahatlık verecek doğal işlevseline salıvermeyi kolaylaştırabilirsiniz.

Aslında bedeniniz yürüyen bir senfonidir; birçok gücün birlikte yarattığı bir sabit dalga kalıbıdır. Bedeninizi oluşturan bu sabit dalgalar dünya ile tınlaşımlar üzerinden iletişim halindedir. Ve ayrıca dünyanın geçirdiği çok farklı değişimden etkilenmektedir. Dünya her geçen zamanla, enerjilerin teknolojik geçişle büyük bir değişim dönemindedir; tınlaşım Rezonansları değişmekte ve sürekli yeni bir enerji dengesini kurmaya çalışarak mevcut sistemini geliştirmeye doğru ilerlemektedir. Bu yüzden bedeninizin tınlaşım “Rezonans” alanları da atom altı düzeyden ve hücresel düzeye kadar yeni bir denge haline geçmekte, bu da tüm organlarınızı enerjik olarak etkilemektedir.
Bu karmaşa büyük bir içsel biyolojik gerilime sebep olmakta, bazen hastalık, bazen yorgunluk, bazen de çalkantılı depresyon halleri şeklinde tepki vererek Ruhsal rahatsızlıklara yol açmaktadır. İnsan sağlığını bozan etkenlerin tespitini ve çaresini tıbbi ve dinsel inançlarla, çözüm arama eylemine itelemektedir.

-"Hani, gönülden gönülle bir yol vardır bilinmez" deyiş var ya, bunun bir çeşidini sofiler tasavvufta, "Rabıta" adını verir. Kişilerin iç dünyasında ki duygusal seslerin iletkenliği mana değerine göre sahibine, iyi veya kötü enerji birikimini   depolar. Fakat daha sora da deşarj olmak için, olumlu ve olumsuz davranışlarını çevresine yaymaya başlar. Aslında bütün doğa dilini kapsayan duygusal ifade yansımaları genel bir metafizik iletişim yoludur.

-Kâinatın yegâne sahibinin buyurduğu gibi:
"Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? (Dolaştılar, ama ibret almadılar). Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur.” (Hac:46.)

 *Müziğin İnsan üzerindeki etkisi:
Doğada ki Su, Hayvan, Rüzgâr ve araçların doğal müzikal sesleri gibi, varlık seslerinin yarattığı olumlu etkilerini, son zamanımıza kadar bilim adamları defalarca, İnsan ruhuna “duayen” pek çok tecrübesine varılmıştır. Birçok İnsan kendi ruhi yapısına göre, motive olarak mestane bir şekilde zevk alarak huzur veren halveti ile dinlemiştir. Örneğin orta çağda, batı ve birçok toplumlar ruhi rahatsızlık geçiren bir hastayı içine “Şeytan girmiş” diye yakıldıklarını tarihler belirtiyor. Bu konuda, uzak doğuda ki toplumları doğa seslerinde ki mucizevî faydalarını asırlar öncesi tespit ederek, kendi halklarına uygulamalarında o, kadar yaygınlaştırmışlar ki, haberleşmeden tut inançların ayinleri ile kaynaşmıştır; çünkü dinsel ayinlerin içine bile çeşitli müzikal araçlar kullanarak bunların “Rezonans” tınlamalarında, “motivasyon” adaptenin olmasa olmaz, bir parçası olarak kendi aralarında gelenek haline getirmişlerdir.
Bizim İslâm toplumumuz bu tür hastaları doğanın ve müzik araçlarının çeşitli ses senfonisin dinleterek pek çok hastalarını fevkalade, eski sağlına kavuşturarak çok başarılı bir şekilde tedavi etmişlerdir. Yerinde ve doğru uygun Müzik türünü dinleterek, iş ve eğlence, sağlık, savaş ve dinlenme alanlarında insanları pozitifçe motive etmek için, en uygun olanı bilinçli bir şekilde seçilerek tınlama yapan sonik Enstrümantal materyallerini kullanmışlardır

-Tasavvufi alanda etkisi:
Bir rivayete göre anlatırlar da, Mevlana hazretleri Konya çarşısında bir gün gezerken, sarraf kuyumcuların önüne vardığında, çevreden gelen dükkânlar da ki çalışan çekiç seslerinden müzikal nağmeler yansıtan seslerin kendisinde ilahi aşk duygularını tetikleyerek bilinen “meşhur” Sema gösterisini ilk kez orada yapmıştır. Ve yine kendisine ait bir anıyı da, söyle rivayet ederler, bulunduğu bir mekân ortamında, açılan bir kapının menteşe sesinden yine etkilenerek “Aha yine Cennetin kapısı açıldı” denmiştir. Buna benzer bilindiği gibi malum; günümüzün müzikal dünyasında, tasavvuf müziğinin büyük bir saygın yeri vardır. Müziğin dinde geçerli olanı, icra edilen tınlamaların ve sözlerin manaları dinleyen kişileri dini yasaklara itilememe konusundan burası çok önemlidir; Müziğin duygusal ve sözel mana içerikliyi birilerini günahkârlığa çağrıştırmaması lazımdır. O’ açıdan Müzik vardır; kişiyi Veli eyler, Müzik vardır kişiyi Kâfir eyler. Çünkü bunu icra eden ve dinleyenler bilinç altında yoğunlaşan hislerin ruhsal açıdan ne çağrıştırdığını iyi ayart edip, ona göre davranmalıdır!

-Yarattığı varlıkların şah damarından daha yakın olan buyurur ki:
“Elbette bunda, içinde bir kalp taşıyan veya zihnini derleyip toplayarak can kulağıyla dinleyen kimseler için alacak bir ders vardır.” (Kaf: 37.)
-Efendiler efendisi (As.) bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurur: “İnsan vücudunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozulduğunda bütün vücut bozulur. İyi bilin ki, o et parçası kalptir.”
 (Buhârî, İmân, 39; Müslim, Musâkât, 107)

-“Muhakkak ALLÂH, (cc.) İlmi hikmetlerin içindeki derinlini bilip söyleyenlerin en üstünüdür.”
Rabbim, cümlemizi Hakkı dinleyip rızasına uygun hayırlı ve faydalı ilmi icraatla kendisine ve mahlûkatına hizmet eden sevgili kullarından eylesin…  Amiın…
19.02.2017

Hazırlayan: A.Suyak

5 Şubat 2017 Pazar

Din Mazlumlarından Esat Erbili Hz. (Ks.)


Menemen Mahkûmları:
Ölüm cezasına mahkum olup infaz edilenler:

Erbilli Şeyh Esat oğlu Mehmet Ali Hoca, Manisa Hastane imamlığından mütekait Lâz İbrahim Hoca, Manisa'dan; Mutaf Süleyman, Manifaturacı Osman, Hafız Cemal, Tabur İmamı İlyas Hoca, Hacı Ali Paşazade Ragıp Bey, Şeyh Hafız Ahmet, Giritli İbrahim oğlu İsmail, Emrullah oğlu Mehmet Emin, Kahveci Mustafa, Tatlıcı Hüseyin, Topçu Hüseyin, Eskici Hüseyin Ali, Keçeci Himmet oğlu Süleyman Çavuş, Alaşehir'den Şeyh Ahmet Muhtar, Menemen'in Bozalan Köyünden; Koca Mustafa, Hacı İsmail, Hacı İsmail oğlu Hüseyin, Menemen'den; Cumayibalalı Veli oğlu Ramiz, çıtaklı Molla Hüseyin, Yahya oğlu Hüseyin, çingene Mehmet oğlu Hüseyin, Hayım oğlu Jozef, Şimilli Mehmet, Arnavut Yusuf oğlu Kamil, Boşnak Abbsa, Kerim oğlu İbrahim.
Bozalan Köyü'nden Görüceli Abdülkerim idama mahkum olup infazdan önce eceliyle ölmüştü.

Erbilli Şeyh Esat: İdama bedel 24 sene hapse mahkum olup hükmün tasdikinden önce eceliyle ölmüştür.

Menemen Mahkûmları'nın isim listesi yazılı olan belge Ş.1. (Şube Bir olmalı) Başkomiser U. Akıncı imzası taşıyor. Belgenin üzerinde el yazısıyla “İş bu örnekten bir adedi Sayın Genel Müd. Muavini Fahri Övünç tarafından istenmiş ve Ş.1 Mü. Hikmet (Soyisim tam olarak okunmuyor) tarafından verilmiştir 28.1.1952” notu da göze çarpıyor.”


KADERE TESLİMİYET
Aziz şehid Esad Efendi Menemen tırpanının harekete geçtiğini sezmiş gibidir. Mâhut basının aleyhinde başlattığı yaygara üzerine oğlu Ali efendi kendisine; “Babacığım! Ben havayı beğenmiyorum. Etrafımızda uğursuz gölgeler dolaşıyor. Evimiz ve sokağımız tarassut altında .. Bir tedbir alalım!...Mesela köşkteki kalabalığı dağıtalım, onları memleketlerine gönderelim. Biz de göz önünden silinelim.” Diye yalvarınca, Şeyh Efendi mahzun bir tebessümle şöyle cevap veriyor. “Allah'ın takdiri neyse o olacaktır! Bana öyle geliyor ki, ok yaydan çıkmış ve hakkımızda karar alınmıştır. Yani tedbir zamanı geçmiştir.”

İstanbul merkez vaizlerinden değerli alim merhum Hacı Cemal Öğüt hocaefendinin şu acı hatırası da hem bu meseleyi, hem Menemen'in iç yüzünü ortaya sermektedir: “Bir gün eski dostu Emniyet genel müdürü Rıfat bey, Cemal Öğüt'ü Ankara'ya çağırır. Hocaya “Artık Esad efendiyi ziyaret etme. Çünkü onu istemiyorlar. 70 bin müridi var diye korkuyorlar. “Bu adamın mutlaka ortadan kaldırılması lazım” diyorlar. Ben “Niçin?” diyorum, “Kabahati nedir?” diye soruyorum. Ve bu makamda kaldığım sürece de böyle bir işe alet olmayacağım. Ancak, beni buradan alıp vali yapacaklar. Bu makama da bir adamlarını getirip bu işi halledecekler. Sakın sakın Esad efendiyi ziyaret etme...Hatta birkaç ay evinden dışarı çıkma.” Cemal hoca bu sıkı tenbihata rağmen Esad Efendiyi ziyaret eder. Daha o, anlatıp anlatmama kararsızlığı içinde iken Esad efendi büyük bir tevekkülle şu şiiri okur:

“Esad unuttu Erbil'i, Kabe'yi
Canımı cananıma vermişim artık.”

ŞEMAİL VE AHLAKI

Esâd Efendi, uzuna yakın boylu, beyaz sakallı, sürme gözlü, şişmana yakın cüsseli, esmer tenli, heybetli, güler yüzlü, tatlı sözlü, vakur bir zât idi. Çok kuvvetli bir hafızaya sahipti. Senelerce evvel görüştüğü zâtı hemen tanır, konuştukları mevzuyu derhal hatırlardı.

1925'te kendisini dergahında ziyaret eden ve bir müddet burada kalan Danimarkalı yazar Carl Wett hatıralarında Esad efendiyi şöyle anlatıyor: “Uzun beyaz sakalı, nurlu yüzü,tatlı ve yumuşak bakışlı siyah gözleriyle seksen yaşından çok daha genç gösteren Şeyh efendi, bu haliyle insanda saygı uyandırıyordu.”

Es'âd Efendi, Muhammedi meşrebde, isâr ve infak doygunluğunda bir gönül sultanıydı. Nitekim vefatına yakın şunları söylemişti: “İntisabımın ilk yıllarında gönlüme; Yâ Rabbi, huzuru ilahiyene çıplak olarak geleyim. Şayan-ı kabul amelim varsa onları günahkar kullarına bağışlayayım.” şeklinde bir duygu gelmişti. Şimdi aynı duygularla doluyum.”

BİR İRFAN MEKTEBİ: KELAMİ DERGAHI
Esad efendi'nin İstanbul'da Kelami dergahındaki halesi özellikle meşrutiyet sonrası alabildiğince parladı. Toplumun her kesimini kuşatan bir mektep vazifesi gördü. Carl Wett hatıralarında bu durumu şöyle anlatıyor: “Tarikat bütün sosyal tabakaları kucaklıyordu. Gelenlerin arasında yüksek idareciler ve zabitlerden tutun da, halkın her sınıfından insan vardı.”

“Yüksek rütbeli subaylar, memurlar ve zenginler, eski ve solmuş elbiseler giyen yoksullarla gerçek bir kardeşlik havası içinde diz dize oturmakta idiler.”

Bu cennet misal irşad merkezi o zamanlar İstanbul'un tanınmış bir çok simasının da her daim uğrağı olmuştur. Bediüzzaman, Babanzade Ahmed Naim, Mehmed Ali Ayni, Mahmud Muhtar paşa, Mehmed Akif bey gibi...

Merhume Münevver Ayaşlı hanım “İşittiklerim, Gördüklerim, Bildiklerim” adlı eserinde Ahmed Naim beyin alakasına şöyle ışık tutar; “Bir de Naim bey hakkında bildiğim, Menemen'de şehid edilen Şeyh Esad efendi hazretleri ile görüştükleri, kendisini sık sık ziyarete gittikleridir.”

Bediüzzaman hazretlerinin de sık sık Esad efendiyi ziyaret ettiğini görüyoruz. Burada kısaca bir hatırayı nakledelim. Bediüzzaman hazretlerinin talebelerinden Abdurrahman Cerrahoğlu bey bir ziyaretinde Üstad'ın kendisine şöyle dediğini naklediyor: “Bundan kırk yıl kadar evvel Şeyh Esad Efendi kardeşim bana geldi. "Kardeşim Said, tuttuğun bu yolu tarikatla birlikte devam edersen zamanın imam veya reisi olursun' dedi."Cevaben dedim: 'Kardeşim, öyle bir zaman gelecek ki, iman adet kabilinden sallantıda olacak. Biz-tarikat bir tarafa-hepimiz bugünden tezi yok imanî hüccetlerin gönüllerde yerleşmesi için birleşirsek, o zaman en faydalı, en lüzumlu vazifemizi yerine getirmiş oluruz.'

Devrin padişahı sultan Reşad'ın Esad efendiye hususi bir sevgisi varmış. Kastamonu ulemasından Mehmed Feyzi efendi, hocası Ömer Aköz hocaefendiden naklen şöyle bir hatıra naklediyor: “Bir gün kendilerine(Esad Efendi'ye) bir cübbe hediye etmişler. Gönderdiği şahsa “Cübbeyi giyerken ne dua ederse, onu yaz, getir” diye emir buyurmuşlar. O duayı elbisesinin göğüs kısmının içine diktirmişler. ”

Esad Efendi kendisiyle mülakat yapan Carl Wett'e Dergahın hizmet metodunu şöyle anlatmış: “Bu tekkede bizim takip ettiğimiz yol Nakşibendi ve Kadiri tarikatları olarak bilinen iki tarikatın arasında bir yoldur. Ve bu dergah Arabistanlı Şeyh Kelami tarafından tesis olunduğundan bulunduğumuz yere Kelami dergahı adı verilmiştir.”

Carl Wett dergahın insanı asude bir iklime götüren nurani havası için şunları da yazmakta hatıralarında: “Tekkede on üçüncü günümde Deniz Harp akademisinden emekli olmuş bir profesör ile görüştüm. Şeyh efendiyi ziyarete gelmişti. Çok kibar ve insana güven telkin eden bir zattı. Esasen tekkede herkes insanda bu hisleri uyandırıyordu. Burada kaldığım müddet içinde münakaşa ve en ufak bir sert konuşmaya rastlamadım.Bu hal, Şeyh efendiye duyulan derin hürmet hissinden doğuyordu. Bu öyle derin bir saygı idi ki, onu huzurunda herkes alçak sesle konuşur, ayak parmaklarının ucuna basarak yürürdü.”

Carl Wett'in Kelami dergahında kaldığı süre içinde milletimize karşı kalbinde uyanan intiba da ne kadar etkileyici: “Bu saygıya layık Türk halkına Avrupa'da ne kadar zalimce muameleler yapılmıştı. Afrika'daki zengin topraklarını ve Akdenizin doğu kıyılarını ele geçirmek için Türklerin zalimliği ve barbarlığı hakkında en adi iftiralarda bulunulmuştu. Bunu yapan büyük devletlerdi. Ermeniler ve Yunanlılara yapıldığına dair herkesin kandığı katliam raporları hala canlı bir şekilde hatırımdadır. Türklerin en sulhsever ve en dost insanlar olduğunu söylersem, hiç de mübalağa etmiş sayılmam.”

Bu sevgi halesi sadece Anadolu ile sınırlı kalmaz. Çevre ülkelere de bir kor halinde düşer. Yine Carl Wett'den dinleyelim: “Şeyh efendi ile konuşmamızda kendisine tarikatın yaygınlık durumunu sordum. Anadolu, Bulgaristan, Bosna ve Arnavutluk içinde dağılmış halde kırk kadar halifesi ve yüz binden fazla müridinin olduğunu söyledi.”

Esad Efendi'nin halifeleri arasında en meşhuru Adanalı Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi hazretleridir.

Tabii bu kadar canlı bir alakalılar halkası ne kadar samimi olursa olsun, iktidarı elinde tutan güç odakları için hep kuşkuyla bakıla gelen bir mesele olmuştur. “Acaba şeyhlik postundan şahlık tahtına geçer mi?” türünden kuruntulardır bunlar.. Nitekim Efendi'nin gerek Abdülhamid devrinde nefyi, gerekse tek parti iktidarı zamanında baş hedef haline gelmesinde bu hususu da dikkate almak gerekmektedir. Popülerlik, gözde olmak, sayı çokluğu ve şâşâ tahrik unsurudur aynı zamanda...


ŞAİR ŞEYH
Esad Erbili hazretleri aynı zaman da bir edip ve şairdi. Ana dili Türkçe olmakla beraber Arapça, Farsça ve Kürtçe de bilirdi. Türkçe'yi kullanmaktaki mahareti Hüseyin Vassaf Bey'in ifadesiyle “selîka-ı kalemiyyesi ve tarz-ı mânâdaki tevcihi kendisine sahife-i edebiyatta sernâme-i mübâhât eyleyecek derecededir.”

Es'âd Efendi kendisi tekkeden yetişmiş bir şair olmasına rağmen tasavvufî halk edebiyatını benimsemiş ve aruzu büyük bir ustalıkla kullanmayı başarmıştır. O'nun Türkçe'yi kullanmaktaki liyakatı ve şiirlerindeki başarısını Necip Fazıl şöyle ifade etmektedir. “Es'âd Efendi'nin Kenzü'l İrfan isimli eserinde asli metne ve Osmanlıca'ya büyük bir sadakat ve hakimiyet müşahede ettiğimizi belirtmek borcundayız...”

Esad efendi'nin şiirlerini topladığı Divanı da diğer eserleri gibi Erkam yayınları tarafından neşredilmiştir. “Şiirlerine gelince bunlar, Şeyh Es'âd Efendi'nin ince bir hassasiyet ve şiir kâbiliyetine malik bulunduklarına işaret...” diyor merhum Necip Fazıl... Carl Wett de şunları söylemektedir: “Şeyh Muhammed Esad efendi çeşitli dini konularda kitaplar yazmıştı ve nazımda Arapça, Farsça ve Türkçe güzel şiirler yazacak kadar mahir bir zattı.” Divan'da Arapça ve Kürtçe birer şiir de bulunmaktadır.

İşte en meşhur şiirlerinden birkaç demet:

“Tecella-yı Cemalinden Habibim nevbahar ateş.
Gül ateş, bülbül ateş, sümbül ateş, hak-u har ateş.

Şua-ı afitabındır yakan bilcümle uşşakı.
Dil ateş, sine ateş, hem du çeşm-i eşkibar ateş.

Ne mümkün bunca ateşle şehid-i aşkı gasletmek.
Ceset ateş, kefen ateş, hem ab-ı hoşgüvar ateş”

“Gönül nur-ı cemalinden habibim bir ziya ister.
Gözüm Hak-i rehinden ey tabibim tutiya ister.

Safa-yı sineme zulmet veren Jeng-i günahımdır.
Aman ey kânı ihsan, zulmet-i kalbim cila ister.

Yetiş imdada ey Şah-ı Risalet ruz-i mahşerde
Ki, derd-i bi deva-yı masiyet senden şifa ister.

Ne ab-ı dideden rahat, ne ah-ı sineden imdat
Benim bar-i günahım lütf-u şah-ı Enbiya ister.

Sarıldım dâmen-i ihsanına ey Şafi-i Ümmet,
Dahilek ya Muhammed, hasta canım bir deva ister.

Nola bir kerre şâd olsun cemal-i bâkemalinle
Ki kemter bendeniz Esad sana olmak feda ister.”

“Ey gönül aldanma yarın ahdine, peymanına.
İtimat etmek hatadır lütfuna, ihsanına.
Sadık isen kıl tahammül cevrine, payanına.
Aşık olur kim, kılar canın feda cananına
Meyl-i canan etmesin, her kim ki kıymaz canına.”

“Gördükçe hal-i zarını Mahbub eder ihsan sana
Terket heva-yı ıyşını, lütfeylesin canan sana
Sarf etme zayi vaktini, vermez şifa seyran sana.
Ey derde derman isteyen, yetmez mi dert, derman sana.
Ey rahat-ı can isteyen, kurban olan candır sana.”


FİKİRLERİNDEN BİR DEMET

***Tarikat erbabından bir zata müracaattan maksat yalnız zikir telkini değil, salikin kabiliyet toprağına ilahi marifet tohumlarının ekilmesidir. Zira zikir telkini tasavvufi kitapların mütalaası ile de elde edilir. (4. Mektup) Esad efendi bir şiirinde de bu mevzuya şöyle değinir:

“Dergah-ı Pir-i muganda hak-i pay ol Esada.
Ol zaman anlarsın rütbe-i bâlâ nedir.”

(Ey Esad! Gerçek ve hakiki mürşidin dergahında ayağının toprağı olursan ancak o zaman en yüce rütbenin ne olduğunu anlarsın.)

*** Namazın başından sonuna kadar huzur ve huşuyu muhafaza etmek evliyanın büyüklerinin ancak güçlükle muktedir olabileceği meselelerden olduğundan avam için ise,kolay olmadığı açıktır. Şu kadar var ki, namazın herhangi bir rüknünde olursa olsun namaz kılan için o nispette kabul ümidi şüphesizdir. Binaenaleyh namaz kılanlar huzur için mümkün olduğu kadar çalışıp gayret göstermelidirler.”(10. Mektup)

*** “Ağlamayı hafif görüp geçmeyelim. Dünyanın servet ve nimetinin çabucak yol olması ve neticesinin tehlikesi apaşikar olduğu kadar (Allah aşkı ve korkusundan)ağlamanın da keramet, selamet, saadet ve gelecekteki rahatı da açıktır.(59. Mektup)

*** Muhterem Ali Ramazan Dinç Hocaefendi'nin nakline göre, Esad Efendi kalbin gaflet bağlamasının başlıca üç sebebini saymıştır

1-Şer'i emirlere, edeplere riayetsizlik(Faizli muameleler,yalan,gıybet, dedikodu,banyoda göbek ile diz kapağı arasını örtmeme, yatma halinde edebe riayetsizlik gibi şeyler.)
2-Islahı için hariç, gönüllü olarak, gafil, kalbi isyanlarla siyahlaşan insanlarla oturup kalkmak, gülüp eğlenmek.
3-Dünyanın israf kabilinden olan süsüne püsüne itibar etmek.

***Esad efendi, Kenz-ül İrfan'da, bir hadis-i şerifin izahında özürsüz namaz cemaatini terk etmenin
1-Yangın
2-Deprem
3-Sel felaketi gibi tabii bir afetin gelmesine vesile olabileceğini bildirmekte

ESERLERİ
1-Mektubat: Çeşitli dost ve müridlerine yazdığı mektuplardan ibarettir. Genelde tasavvufi meseleleri işlemektedir. 23.10.2003'
te Mehmed Kırkıncı bir soru münasebetiyle Esad efendi hakkında şunları söylemişti:"Mektubat'ı var. Çok enteresan bir eser. Hem ilmi var, hem maneviyatı var,okudum Mektubatını..."

2- Kenz-ül İrfan: 1001 hadis-i şerif tercemesidir.

3- Divan: Türkçe ve Farsça şiirlerini topladığı eserdir.

4-Tevhid risalesi:Evhuddin Balyuni'ye ait eserin tercüme ve izahıdır.

5-Fatiha-i şerife tercemesi: Fatiha suresinin muhtasar bir yorumudur.

6- Risale-i Esadiyye; Tasavvuf konularını işleyen küçük bir eser.

KAYNAKLAR
1-Son Devrin Din Mazlumları- Necip Fazıl Kısakürek- Büyük Doğu Yayınları-İst- 2000(20. baskı)

2- Devrimlere tepkiler ve Menemen Provokasyonu-Mustafa İslamoğlu-Denge Yayınları-İst:1998(7. baskı)

3- Mektubat- El hac M. Esad Erbili-Erkam Yayınları-İst

4-Altınoluk dergisi:1, 2, 3 ve 5. sayılar

5-Sahabeden Günümüze Allah Dostları-Cilt: 9 ve 10- Heyet- Şule Yayınları-İst:1996

6- Son Şahitler-Cilt:1-Necmeddin Şahiner- Nesil Yayınları- İst-1993

7- İslam Ansiklopedisi:11/348-349-İFAV Yayınları-İst:1995

8-Feyizli Sözler-Derleyen:Rafet Küllüoğlu-Cihan Yayınları

9-Kemâle dair sohbetler-Ali Ramazan Dinç- Mavi Yayıncılık

10-Kenz-ül İrfan-M. Esad Erbili-Çelik Kitabevi-İst:1982

11-Evliyalar Ansiklopedisi-cilt:6- Türkiye Gazetesi Yayınları-İst:1992

12-Son Devir Osmanlı Uleması-Cilt:3- Sadık Albayrak- Milli Gazete Yayınları-İst:1980

13-Osmanlıdan Cumhuriyete İslam Alimleri- Vehbi Vakkasoğlu- Cihan Yayınları-İst-1987