24 Ocak 2018 Çarşamba

İslam da Düğün

Esirgeyip bağışlayan Rahim ve Rahman ALLÂH (c.c) ismiyle...
Düğün, bayram, festival vs. her türlü eğlence etkinlikleri katılımcılarına beğenisi kadar neşeli hoş vakitler yaşatır. Toplumun günlük monotonlaşmış yaşam kalitesini renklendirip biraz olsun moral depolayarak insanların stresini azaltmaya çok yararı vardır. Topluma, bu tür vesilelerle milletimizin aileden en uzak akraba dan komşu dostlara kadar uzanan birlik beraberlik içinde kaynaşıp dayanışmayla, sosyal alandaki muhteşem buluşmasıyla herkesi mutlu eder.

Öz kültürümüz olan İslam geleneğinden esinlenerek özleşip, yöresel bir takım ufak farklılıklarıyla düzenlenen milli eğlencemiz, evlilik öncesi davetlerle halk’a açık yapılan geleneksel toplu düğün merasimlerimizdir.
Evlilik, Sünnet düğünü veya bayramlar olsun, halkımızın büyük önem verip, çeşitli programlar hazırlanarak yakınlarına davetler gönderilerek o’ günü heyecanla beklenir. Düğünlerimiz kendimizin veya bir yakınımızın mürüvvetine şahit olarak hayatımızda unutulmaz anılar bırakan hoş zaman dilimleridir.

Her şeyden önemlisi, kendimiz ve ya çocuklarımız için, uzun zamandır arzu ettiğimiz bu merasimleri sevince kavuşarak, bizleri bu mutlu günlere ulaşmayı gösterdiği için, yüce Mevla’mıza çokça şükretmeliyiz. Bu nedenle, düğünlerimizin Rabbimizin rızasını kazanma gayesiyle helalin öngördüğü kültürel şartlarda fanteziye kaçmadan yapmalıyız.
Acaba, Düğünlerimizle hangi  milleti temsil ediyoruz; kendimizi kontrol ederek Müslüman gözle nasılız bir adamız bakalım?

*Dinimize uygun olan düğün:
Yüce ALLÂH’ın (cc.) sonsuz selamı ve rahmeti onun üzerine olsun, Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

1) İlan Etmek:
-”Helalinden yapılan evlilik ile haram yolla gizli yapılan zina birleşmesinden ayıran fark, helalinde meşru olan halk’a açık ilanla, nikâhta def ile günaha itelemeyen sözleri güzel sesle ilahi, marş, şarkılar söyleyip yarışmalarla tiyatro oyunları düzenleyerek eğlenceli bir düğün yapma farkı vardır.” (Tirmizi)
-“Nikâhı ilan edin. Onu toplum içinde ki hak’a açık yerlerde yapın ve düğünde tef çalın.” (Tirmizi)
Peygamberimiz düğünlerin ilan edilmesi gerektiğini bildirmiştir. Çünkü çiftlerden doğacak neslin meşru yollarla helalinden bir nikâhlı düğünle evlilik neticesi olduğunu toplum tarafından bilinmesini açıklar. Çünkü mayasında haram olan her varlığın hiç kimseye faydası olmayacağını ve bulunduğu çevresine sıkıntı olacağını ALLÂH (cc.) ve Resulü (As.) defaten her konuda uyarmıştır. Bu gayri meşru doğan çocuklar hakkında, tecrübelerle toplum içinde sevimsiz bilinerek bu tür kişilerin ahlaksız karakterlerini kınayıcı atasözlerimiz vardır.

2) Yemek ikram etmek:
Peygamberimiz (As.) merasimlerde yemek yedirilmesini tavsiye eder ve mümkünse etli olasını isterdi.
Bir gün Sahabe efendilerimizden Abdurrahman bin Avf üzerinde zeferan (düğünde sürülen koku) sürerek Peygamberimiz yanına geldi.
Efendimiz:
-“Bu ne hal?”
Abdurrahman b. Avf:
-“Bir kadınla bir miktar altın ‘Mihr’ hediye karşılığında evlendim.”
Peygamberimiz:
-“ALLÂH –u Teâlâ mübarek etsin. Bir koyun bile olsa, kendi halince güzel bir düğün ziyafeti ver”
Hadis- i Şerif de ki, rivayetin de ‘Nesai’ ile buyurmuştur.

Halk olarak, asırlardır düğün, dernek Cenaze ve diğer merasimlerde örfe uygun yöresel çeşitlerle “aşırı israfa kaçmadan” yemek ziyafetleri yapılır. Fakat yıllar geçtikçe, her yeni gelen nesiller öz kültüründen uzaklaşıp yemek içme ihtiyaçlarını haram mı, helal mi dikkat etmeksizin, haram yoldan temin etmeye alışık oldukları için, bazı ortam bozguncuları gittikleri davetlerde o' düğünü  kendi keyiflerine göre içkili bir âleme dönüştürme çabasına giriyorlar.

Herkesin kendi aile ve yakın çevresi içinden birileri dini bir merasim yapacak olsa bile hemen ona karşı gelerek tenkitler ederek “ el bize nedir; sonra senin dediğin gibi olursa, kimse davetimize gelmez!” iddiasıyla ne yazık ki, Dini bir merasim yapmak isteyenler olsa da, diğerleri bunun yapılmasına mani olunmaya çalışılıyor!
Bur da, hayır işlerken haram’ı işlemeyi teşvikle ederek “Bugün düğünde içmeyecen de; hangi zaman içecen” gibi, Resullah’ın (As.) “Her sarhoşluk verici madde haramdır.” (Buhari) Hadisini karşı çıkan kesimlerce baskı altına alınarak, manevi inançlarımızı görmezden gelip gaflet içinde, şuursuzca örtbas edilmeye çalışılıyor.

3) Davet:
Peygamberimiz, (s.a.v.) düğünlere davet edilecek halkın hiçbir sosyal kişisel farkı gözetilmeden herkesin davet edilmesini tavsiye ederek şu hadislerinde buyurmuştur:
-“Yemek ziyafetin en kötüsü fakir, garibanları çağırmayıp, halk da zengin popüler kimselerin çağrıldığı merasimlerdir.” (Müslim)
– “En hayırlı yemek davetler arasında, yoksul, kimsesiz garip, öksüz, yetim ve çocukların bulunduğu sofralardır.”
Düğün merasimi son bulurken davetlilerin evlenecek çiftleri tebrik etmeleri sünnettir.
Kadınlar gelini, erkekler ise damadı tebrik ederler.
Efendimiz Resûlullâh (sallalahu aleyhi ve sellem) evlenen bir Müslüman çifti şöyle tebrik etmiştir:
-“ALLÂH senin için bereketli kılsın ve bereketinizi daim etsin ve ikinizin arasını nice hayırlarla buluşmayı sizlere vesile etsin.” (Tirmizi)

Bu gün, eğer birileri bizi kimsenden ayır etmek sizin davet etmişse, ona karşı içimizde ola ki varsa, bütün kişisel ön yarılarımızı bir tarafa; bırakarak, bizi çağıran o’ kimsenin davetine “helal şartlar dâhilinde” icap etmek düşer. Çünkü “Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir.” uyarı gereğince bu tür merasimleri sevgi, barış kardeşlik hoşgörüsüyle bir fırsat’a dönüştürmeliyiz. Zaten her şey önceki gibi değil nerede? Öyle ki, arkadaş, dostluk, hısım, akraba, komşu bağlarında ki iletişim kopukluğu birbirinden habersiz başını almış gidiyor!

4) Düğün ve diğer alanlarda eğlence:
Peygamberimiz, düğünlerde eğlenmek isteyenlere def, ney musiki bir müzik eşliğinde dinletilerle meselâ ilâhîler, kahramanlık türküleri veya geleneklerimizde olduğu şekliyle mevlitler okuyan bir grup varsa düğün programına alınabilir.
Günün anlam ve önemini belirten ve eşler arası görev ve yükümlülükleri konuya dair ‘ topluluğa uzun vaaz şeklinde değil de;’ kısa konuşmalara yer verilebilir. Küçük parodilerle, oyunla, eğlendirici ve düşündürücü tarzda, ulvî zevkleri tahrik eden şiirlerle ve hoş vakit geçirmeye amacıyla küçük çaplı alan ortamı müsait olursa, çeşitli Ata Sporlu yarışmalarla düğün programını zevkli hale getirip zenginleştire bilinir.

Eskiden düğünlerimiz kadın, erkek ayrı mekânlarda eğlenirlerdi; “ayıptır, günahtır” diye bir birlerin oynadığına bakmaktan utanırlardı.
Çünkü ALLÂH Azze ve Celle nikâhsız olan ve birbirlerinin mahremi olmayan erkek ve kadının bir ortamda olmasını yasaklamıştır.
 Her şeyi görüp gözeten yüce Kadir Mevla'm kelam'ı ekberinde buyurur ki:
-“Müslüman erkeklere söyle gözlerini haramdan sakınsınlar!” (Nur,30)
-“Müslüman kadınlara da söyle gözlerini haramdan sakınsınlar!” Nur süresinin 31, ayetinde ki uyarları bizim dikkatimizi çeker! ve buna inanarak muhterem büyüklerimiz itana ile uyarak derlerdi ki; “Edebi olmayanın dini olmaz!” derlerdi.

5) Düğün hediyesi:

Âlemlerin Efendisi, sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) hem kendisinin hem de kızlarının düğünleri hep mütevazı sade olmuştur. Hz. Ali (Ra.) Efendimiz, sevgili Peygamberimiz den (As.) kızı Fatma’yı eş olarak istemiş o da, -“Ey Ali ‘Mihr’ evlilik hediyesi ne vereceksin?” diye sormuş hiçbir şeyinin olmadığını öğrenince de zırhını mihr karşılığında onları evlendirmişti. (Nesa-i, Nikah, 76)

Müslümanın düğünde fantezi yoktur! Karşılıklı her aile birbirlerini külfetle yorup yıpratmadan, usule uygun bütçeleri gücünce nisbetinde 'orta halli 'düğün masrafları anlaşarak yapılmasını önermiştir.
Kız tarafı "kızıma şunu isterim, yok bunu isterim; benim bir kızım var" gibi dayatmacı tutumlarıyla hayırlı işi zora sokarak israflı bir düğün masrafıyla karşı tarafı harama itelememesi gerekir.

Bütün Anadolu halkımızın yöresinde kendine has, halkımızın yiğitliği ve civan mertliğini sembolize manada anlatan halk oyunlarımız da yiğitlik gösterilerinden esinlenerek meydana gelen yöresel türde çeşitte halay ve sinsin, çirit gibi değişik figürler var. Hem şimdiki gibi, Umuma açık yerlerde her tarafını oryantalist dansla avret yerlerini kıvırıp sallayarak  toplum içinde görenlerin şehevi duygularını iştahlandırmamasına ve mahrem yerlerin altındaki şeklini olduğu gibi belli eden dar ve ince giysilerin giyinilmemesine dikkat ederlerdi; dini örfümüze uymayan kıyafet giyenleri men ederek elinden geldiği kadar “karşı tarafın anlayacağı tarzda” uyarırlardı.

Binalleyih Rasûlullâh (sallalahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
-“Bir zaman gelecek ki; ümmetimden zina etmeyi, ipekli elbise giymeyi, içki içmeyi ve çalgı aletleri dinlemeyi helal sayan bir grup ortaya çıkacaktır.” (Buhari)

Yine diğer bir konu ise yıllardan beri millet olarak tutkunluğumuz olan, “Silah, Binek, Kadın ve servet düşkünlüğün getirdiği aşırılığa giderek “nice canlar bu tür Asker yollama ve düğün etkinliklerin de” magandalar tarafından kazaen ölümle veya yaralı istenmeyen pek çok olaylara maruz kalınmıştır!
Bizler şen şakrak müziğin yüksek ses gücünün verdiği gürültüsü, silah, havai fişek ve paytakların çıkardığı patlama gümbürtüleri, düğün konvoyunun  korna ve eksoz sesleri arasında trafik magandalığı yaparak düğünlerde eğlenirken, etrafımıza  olumsuz sebeplere bağlı rahatsızlık verdiğimizi düşünerek hasta veya uykusuz çalışan kimselerin de kul haklarını ihmal edebileceğimizi önemle unutmamamız gerekir!

Gerek düğünler ve gerek diğer dinleti platformların da olsun, söylenen şarkı sözler bile inancımıza uygun değil. Şarkılar dinleyenleri ‘Halk deyimiyle, Ankara havası’ gibi nefsanî duygularına hitapla ALLÂH’a(cc.) karşı isyana çağrıştıran ezgili türkü ve şarkıları men eder! Çünkü her söylenen ve dinlenen seslerin, kişilerin Ruh yapısı üzerine olumlu ve olumsuz etki yaptığı için, dinimiz her sakıncalı unsurun küfürle kötülüğe doğru sevk eden yönünü bizlere çeşitli örnekleriyle açıklayarak yasaklamıştır.

Son geçen yarım asra aşkın, Anadolu halkımız bağlı bulunduğu dini geleneklerine uygun düğün ve eğlence tarzı merasimlerini başka milletlerin geleneklerini bizlere “medeniyet” safsatası adı altında günümüzün görsel ve sanal yayın organları aracılığıyla Şer güçlerce, “Moda” diye hoş gösterilip kültürümüzle milletimizi asimile ediyorlar!

Milletimize saygılarımla, nice hayırla buluşma ve birlik beraberliğimizi artıracak vesileler olması temenniyle sağlık sıhhatli eğlenceler dilerim.
***
24.1. 2018
Hazırlayan: Aydın Suyak

18 Ocak 2018 Perşembe

Kur-an da Aile

Esirgeyip bağışlayan Rahim ve Rahman ALLÂH (c.c) ismiyle...
*Âile: Evlilik ile kan bağı soyundan akraba oluşan bireylerin ve aynı amaçla ortak yaşamlarını birlikte paylaşmaya çalışan birime Âile denir.

Bütün canlı varlıklar arasında belli bir üreme dönem içerisinde insandan tutun da, her türlü hayvanlar âlemine kadar tüm cinsler neslini devamı için doğasal yapısıyla her bir varlık meydana getirdiği kendi yavrularına bir yuva hazırlayarak onları yetiştirme çabasına düşerler.

Meselâ, her canlı varlık kendi fıtratı yapısı ve sınırlı imkânlarıyla kendine özgü tasarımıyla inşa ederek başını sokup barınacağı bir yuva ve yavrularını büyüteceği belirli ana kadar da onları görüp gözeteceği bir sığına bilecek barınak mekân hazırlamaya çalışmaktadır. Öyle ki etrafımızdaki canlıların bu mesken kurma gayreti, aynı zamanda insan aklına durgunluk ile ibretle hayretler veriyor. Tesadüf olmayan doğa yaşamı şüphesiz ilahi bir gücün egemenliği altında, mucizevî ve sistematik bir yönetimle her varlık üslendiği sorumlulukla ve titizlik içinde özveriyle aile birimlerini kendi ortamında oluşumunu gerçekleştiriyor.

Aile, insanlık tarihi boyunca var olan ve değişmeler karşısında sürekliliğini her zaman koruyan bir kurumdur. Bu güne kadar kurulmuş olan bütün medeniyetlerde, bütün hukuk sistemlerinde ve dinlerde toplumsal hayatı, birlik ve bütünlüğü sağlamaya yönelik düzenlemelerin esas temeli aile olmuştur.
İslam’la asırlardır âile terbiyesi ile yetişmeye çalışan toplumumuz diğer dinlere sahip olan milletlerin âile terbiyesi ile bizimkisi çok farklıdır. İnsanlık tarihinden bu güne kadar âile yapısının sağlam temeller üzerine kurulan neslimiz devamını kendi kültürümüzün ana kaynağı İslâm’dır ve bunun ön gördüğü asıl olan hayat tarzı, öz değerimizle yoğurduğumuz millileşen gelenekler olmuştur. Bu nedenle ki, bizlerde âile denince İslam’la kutsallaşan saygın büyük bir değeri vardır.

*Âilenin önemi:
Neslimizin devamı için Cenab-ı ALLÂH-u Zülcelâl yüce Kur’an da ki birçok sürelerde konuyla ilgili âyetler içerisinde çok geniş biçimde açıklamalardan bunlardan bazılarını hatırlayalım.

-Kur’an-ı Âzimüşşan da Rabbimiz buyurur ki:
-“Ve sizleri sudan yaratan, sonra aileden akraba ve onlardan toplumlar oluşturan o’dur. Çünkü Rabbin her bir şeyi yaratıp meydana getirmeye gücü yetendir.” (Furkan Âyet 54)
“Ey İnsanlar!
Biz, sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi aileden topluma kadar yayılan büyük milletler oluşturduk. Muhakkak ki, ALLÂH (cc.) katında kıymetli olanınız ona takvaca en yakın olandır. Şüphesiz ALLÂH (cc.) her şeyin en iyisini bilendir ve her oluşumdan haberdar olandır.” (Hucurat Âyet 13)
-“ALLÂH(c.c) size kendi cinsinizden eş ve ondan nesiller türetti. Sizin ihtiyaçlarınızı karşılayacak helal ve güzel nimetlerle verdi. Onlar, hâlâ bizlere inanıyorlar da, ALLÂH’ın(c.c)  sağladığı imkânları bilmezden gelip inkâr mı ediyorlar?" (Nahl,72.)


*Aile Reisi:
-“Bir ailenin reisi kocadır; çünkü ALLÂH,(cc.) erkekleri fıtraten kadınlardan her türlü zorluğun üstesinden gelebilme gücüne sahiptirler. Kocalar aile içinde mali sorumluluğu üzerinde olan yöneticilik hakkına sahiptir. İyi kadınlar: ALLÂH’a(cc.) itaatli olan ve kocaları onların her türlü haklarını nasıl korursa, yokluğunda kocalarının hakkını koruyup gözeten kadınlardır. Asilikle dikleşen itaatsiz kadınlara gelince: Onlara önce iyi nasihat edin, vazgeçmezlerse yataklarını ayırın, bununla da uslanmazsa kaba şiddet göstermeden sıkıştırın. Şayet sizlere itaat ederlerse, tatsızlık çıkaracak sorun yaratmayın. Unutmayın ki, her şeyi görüp gözeten en büyük ALLÂH,(cc.) vardır! (Nisa 34)
-"Hanımı ve çocukları olan Aile haklarında ki sorumluluğunu yerine getirmeyenlerin namaz ve oruç gibi önemli ibadetleri noksan kalır." (Mürşid-ün-nisa)


*Kur’an-ı Kerimin de Nikâh:
-Nikâh’ın Helal olanı: Bakara 235-237ve -“Aranızda fakirlikten durumu müsait olmayıp ta, normal kendi çevrenizden bir hanım alamayanlar savaş esiri namuslu bir hizmetli ile evlensin. Hanginizin nasıl bir niyetle inanç taşıdığını ALLÂH,(cc.) bilir. Hizmetli cariyede olsa, aynı dinin birer eşit halkısınız. Evleneceğiniz kişi iffeti temiz; zina suçu işlemiş olmasın! Alacağınız hanımı sahiplerinden usulen isteyip dini örfe uygun olarak mihrin yarısını vererek evlenin. Ancak savaş esiri kadın evli iken namusun da ilk yanlışı yaparsa, zina eden kendi toplumunuzdaki özgür bir kadına verilen cezanın yarısı ona uygulayın! Bu kendinden korkup ta, nefsini yenmeyi emin olmayanlara tanınan bir ön kolaylıktır; fakat sabrederseniz sizin için bu daha değerlidir. ALLÂH(cc.) af eden yüce merhamet sahibidir.” Nisa 25. de Mealen Hak Teâlâ bizlere böyle bildirir.

*Nikâhı yasak olanlar:
Bakara 221, 230,235 ve Nisa 22. ve… -“Size şunlarla evlenmek haramla yasaklandı: Analarınız, babalarınız, Nine ve dedeleriniz, öz Kız, Erkek çocuklarınız ve torunlarınız ve onların eşleri, Bacı ve Erkek kardeşleriniz ve onlarda olma yeğen çocukları, anne veya babadan bir üvey kardeşleriniz. Dede ve babadan yanı aynı soydan gelen dayı, amca, hala ve teyzeleriniz, Sütanneniz ve sütkardeşleriniz. Kayınvalideniz, kayınbabanız, anneleri ile yatıp birleştiğiniz üvey kızlarınız sizlerin onlarla evlenmeniz yasaklandı. Ancak anneleri ile hiç yatmadığınız üvey kızları nikâhınıza almanızda bir sakınca yoktur. İki kız kardeşi birden üzerinize nikâhlamak sizlere haram olundu! İslam olmadan evvelki gelenekleriniz geçmişte kaldı! Öyle ki ALLÂH,(cc.) sizleri çok anlayışla bağışlayan ve suçlarınızı örtüp esirgeyendir.” Nisa 23. de olduğu gibi ayrıntılarını açıklıyor.
-“ Meşru bir nikâhınız altında olan kadınlar dışındaki bütün başka evli kadınlar sizlere haramdır; bu kesin ALLÂH’ın(cc.) farz olan buyruğudur! Ancak savaş esiri cariye olan kadınlar hariç, iffetini korumak için başka bir kadınlarla evlenmek istediğinizde meşru örflere uygun şekilde ve mihr akdini yaparak helal yoldan evlenmenizde sakınca yoktur. Daha sonra kendisine verdiğiniz hak olan mihr konusunu kendi aranızda anlaşıp geri alıp veya daha çok verebilirsiniz. Öyle ki ALLÂH,(cc.) her şeyin en ideal uygununu bilen hikmet sahibidir.” (Nisa 24.)

*Evlenmekle ilgili âyetleri:
-“İçinizden evli olmayan elinizin altındaki evlenmeye müsait olan bekar olanları uygun bir eşle evlendirin! Eğer fakir iseler ALLÂH,(cc.) lütfün dan bir kolaylık gösterir; çünkü onun imkanları sınırsızdır. ALLÂH,(cc.) layıkıyla kime ne nasip olacağını bilir.” Nur 32,33. Ahzab 52-53 ve Mumtehinne 10.de açıklıyor.

*Evlenmenin adabı ile âyetleri:
-“Böyle kadınlara, usulen evlenme tekliflerinizi duyurmanızda ve gönlünüzden O’ niyeti geçirmenizde, size bir sakınca yoktur. ALLÂH (cc.) kadınlar hakkında hislerinizi bilir. Amma evlenmek istediğiniz kadınlara, şer’ an meşru olan amaç dışında, onlara yanlış hesaplarla hile peşinde olmayın! ALLÂH (cc.) aklınızdan geçen her şeyi bilir! Ve o’na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Ve bilin ki, ALLÂH (cc.) ’Gafur’ çok bağışlayıcı, ‘Hâlim’ yumuşak anlayışla çok tahammül sahibidir.” Bakara 235,236. Nisa 20, 25,127. Maide 5. Nur 3. Ahzab 33, 37,50,52.ve Mumtehinne 10,11.Hak Teala mealen bildiriyor.

*Çoklu evlilikle alakalı âyetler:
-“Yetim bir kızla nikâhlanırken hakkını korumayacağınızdan çekinirseniz onlarla değil de, başka size helalinden uygun olan iki, üç, dört eşle evlene bilirsiniz. Şayet bunların da, hakkını koruyamayacak olursanız, size uygun eş olabilecek bir tanesi ile evlenin. Böylelikle sorunsuz adilce davranmak daha da kolay olur.Nisa 3-129 ve Ahzab 50.de açıklıyor.

*Tek eşli olma tavsiyesi:
-“Yetim bir kızla nikâhlanırken hakkını korumayacağınızdan çekinirseniz onlarla değil de, başka size helalinden uygun olan iki, üç, dört eşle evlene bilirsiniz. Şayet bunların da, hakkını koruyamayacak olursanız, size uygun eş olabilecek bir tanesi ile evlenin. Böylelikle sorunsuz adilce davranmak daha da kolay olur.” (Nisa suresi âyet 3.)

*Evlilikte adalet:
-“Ve öyle ki, kocalar ne kadar isteseniz de eşlerinizin istediği gibi kusursuz bir eş olamazsınız! Ve birine aşırı ilgi gösterip de diğerine soğuk davranmayın! Amma takvanızla aralarında ki alakada adil olursanız; muhakkak ALLÂH(cc.) sizleri hoş görü ile bağışlayıp esirgeyecektir!” (Nisa suresi 129)

*Evlilik hediyesi ‘Mihr’:
-“Dönüşümlü boşanma iki defadır. Şayet aynı kadınla tekrar evlenirse, iyilikle devam eder; ya etmezse, güzellikle boşanırlar. Boşanmadan sonra, kadınla evlenirken önceden Mihr olarak verdiğiniz düğün hibesini ondan zorla geri alma hakkınız yoktur! Ancak ALLÂH’ın (cc.) uygun gördüğü evlilik hayatlarını karşılıklı devam edemeyeceklerinden endişe ederseniz; (Hâkimler) kadına verilen nikâh hediyelerini ortaklaşa kocası ile paylaşmasında bir sakınca yoktur. Bunlar sizin için ALLÂH’ın (cc.) koyduğu hükümdür. Sakın! Kim ALLÂH’ın (cc.) koyduğu sınırları aşarsa, işte onlar zalimlerin ta kendisidir.” Bakara 229, 236,237, Nisa 4, 19, 20, 21, 24, 25. Maide 5. Ahzab 50. Ve Mumtehinne 10, 11 de ALLÂH (cc.) mealen buyuruyor.

Evlilik hediyesi, 'Mihr' gelin adayının eve gelin geldiğinde verilen düğün hediyedir.

(Başlık parasına benzer, kız tarafına verilen bir takım haksız ödenek külfeti dinimizin töresinde hiç bir yeri yoktur!  Mihr, bir erkek, bir kadınla nikahlandığı anda, damat tarafından geline düğün hediyesi olarak bağış yapılan takının adıdır Mehir, Anadolu'nun bazı yörelerde halen devem eden örf, gelin tarafından "Ben şu kadar düğün hediye isterim" diye dayatarak abartılı istemesi de hoş değildir.

*Karı koca anlaşmazlığı:
-Nisa 19 – ve... Ola ki, karı, kocanın arası açılmasından endişe ederseniz, erkek tarafından bir hakem, kadının tarafından da bir hakem ile aralarını bulmaları için tarafsızca yardımcı olsunlar; ALLÂH,(cc.) onların aralarında uzlaşıp anlaşmalarına kolaylık sağlanmasını ister. Şüphesiz ALLÂH,(cc.) hakkı ile her şeyi bilen ve haberdar olandır.” (Nisa, 35.) Bizlere ALLÂH Teâlâ, şeri hükümlere riayet ettikleri sürece, ailemizle azami derecede iyi geçinmemizi tavsiyede bulunur.

*Ailede adap:
-Nur 30 ve “Erkeklere olduğu gibi, Mümin kadınlara da söyle, harama bakmaktan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. ‘Yüz ve el gibi’ görünen kısımlar müstesna, örfe uymayan mahrem yerlerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Aile içinde uygunsuz giyimini, kocalarından, babalarından, kocalarının, babalarından, oğullarından, üvey oğullarından, erkek kardeşlerinden ve erkek kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, başka Müslüman kadınlardan, evin hizmetli çalışandan, erkekliği kalmamış erkek hizmetçilerden, henüz kadınların mahrem yerlerini bilmeyen küçük erkek çocuklardan başkalarına açık saçık görünmesiler. Gizlediği mahremim bilinsin diye başkalarının yanında kırıtarak edepsiz hareket etmesinler. Ey müminler, hatalarınızdan tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!” 31,60. ve Ahzab 23, 33, 53, 55, 59 de, evin içinde nasıl bir edep usulle davranılması gerektiğini bildiriyor.

*Kadınların giyimi ve mahremi:
Nur 31. ve… -“Kadının babaları, anneleri, kız, erkek kardeşleri ve onların çocukları kadının kendi öz çocukları, diğer başka hem cins bayanlar veya kendine ait çalışan hizmetli bayanlar bu kişilerin yanında örfe uygun normal kıyafetle buluna bilirler. ALLÂH(cc.) karşı saygılı olsunlar; ALLÂH(cc.) her şeye tanık olandır.”Ahzab 55, 59 da nasıl giyinilip de, kimlerin yanlarında açık saçık biçimde mahrem yerlerinin gözükmemesi gerektiğini ikaz ediyor.

*Boşanma:
-“Şayet boşanmaya kesin karar verirlerse, şüphesiz ALLÂH, (cc.) kimin ne söyleyip maksadının ne yaptığını duyan ve bilendir.” Bakara 227, 232, 241, 242. Nisa 19, 21, 130. Ahzab 49. Mumtehinne 10 Talak 1,7. Mücadele 3,4 de şartların nasıl olması gerektiğini açıklıyor.

*Boşanmada ‘İddet’ eşler arasında bekleme süresi:
-“İçinizden kocası ölen kadınların yeniden başkası ile evlene bilmeleri için, dört Ay on gün beklemesi lazım. Bu müddeti geçirdikten sonra, meşru olarak şerri kurallar içinde, istediği başka birilerine varabilirler. Artık bu konuda sizler sorumlu değilsiniz; kim ne yaparsa, ‘Habir’ olan ALLÂH (cc.) hepsinden haberdardır.” Bakara 234, 235. Ahzab 49 ve talak 1, 2, 4 de kocasından ayrılan bir kadının başka biri ile evlene bilmesi için uygun olan bekleme süresini bildiriyor.

*Nafaka:
Bakara 236,241, 270. Ahzab 28,49 ve –“İmkânı geniş olan, nafakayı imkânlarına göre versin; rızkı daralmış bulunan da, ALLÂH’ın (cc.) kendisine verdiği kadarından nafaka ödesin. Allah hiç kimseyi verdiği imkândan fazlasıyla yükümlü kılmaz. ALLÂH, (cc.) bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.” Talak 6,7 de nafaka konusunu işliyor.

*Zina bahsi:
-“Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlikle suçları sabit olursa, o’ kadınlara müebbet hapis cezası verin! Belki ALLÂH,(cc.) sonra onların edeceği tövbeler karşılığında bir kolaylık tanırda onları bağışlar.” (Nisa 15.)
(İslâm’ın ilk sahabe döneminde, Hazreti Peygamberin (As.) Hadis-i şerifleriyle zina eden bekârlara yüz kırbaç vurma, evlilere de recim “taşla öldürme” cezası verilerek daha sonra bu tür ev hapsini de kaldırılmıştı!)
-“İçinizde homoseksüel olan erkeklere kadınlara verilen aynı fuhuş cezasını verin; eğer tövbe eder, şayet uslanırda namusları ile dürüst yaşarlarsa, eğer onlara artık ceza vererek toplumda dışlayıp hakaret etmekten vazgeçin; çünkü ALLÂH,(cc.) tövbekârları bağışlayıp kollayandır”. Nisa 16 ve Enam 151, İsra 32. Nur 2-10. Furkan 68, 69. Ahzab 30. Talak 1. Zinanın hükmünden bahsediyor.

*Aile mirası:
-“Erkekler için anne ile babanın ve yakın akrabanın bıraktığı mirastan bir hisse vardır. Kadınlar için de anne ile babanın ve yakın akrabanın bıraktığı mirasın onlara da aynı bir hisse vardır. Yakınlarından miras kalan az, çok paylaşılan hisseler ne ise, bu karar sizler için farz olmuştur.” Nisa 7, 8,11, 13,19, 33,127, 176. Enfâl 75. Ahzab 6 ve Fecr 19 da miras hakların ayrıntıları bizlere açıklanıyor.

*Ailede eğitim:
– Kur’an-ı kerimde buyruluyor ki:
“Çocuklarınız ergenlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi onlar da izin istesinler. İşte ALLÂH,(cc.) âyetlerini size böyle açıklar. ALLÂH(cc.) âlimdir, hakîmdir.” (Nur 59.)
“Ailene eşine ve çocuklarına namazı emret ve sen de ona namaza sabırla devam et. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızkı biz veriyoruz. Güzel sonuca ulaşmak takva iledir.” (Tâ Hâ 132.)

“Ey iman edenler! Eşlerinizden ve evlatlarınızdan size düşman olanlar da çıkabilir. Böyle olanlara karşı dikkatli olun! Vakarlı ve  hoşgörüyle hareket edip, kusurlarına bakmaz, onları affederseniz bu da sizin için bir fazilettir. Çünkü ALLÂH,(cc.) affedip esirgeyendir. Siz kusurları bağışlarsanız o' da size öyle muamele eder.(Tegabun 14.)

“Ey Müslümanlar! Kendilerinizi ve ailenizi, yakıtı insanlarla taşlar olan o müthiş cehennemden koruyun. Onun başında iri yapılı sert davranan verilen emirleri yerine getiren zebani melekler vardın; onlar ALLÂH’ın (cc.) emrine sadıktırlar. Kendinizi ve aile etrafınızı cehennemin ateşinden koruyunuz!” (Tahrim 6.)

*Çocukların önemi:
-“Çocuklarını cehaletle, düşüncesizlikle öldürenler, mutlaka hüsrandadırlar.” Enam 140 buyrulmuştur.
Yine başka bir ayette, -“Evlatlarınızı, fakirlik korkusuyla öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Hakikaten onları öldürmek büyük günah suçudur.” İsra 31.
-“Emzirmeyi tamamlamak isteyen için, anneler, çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi, baba tarafına aittir.” Bakara 233. buyrulmaktadır.

*Akraba:
-“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine ‘Öf!’ bile deme; onları azarlama ve onlara güzel söz söyle.” (İsra suresi âyetler 17-23)
-“Lokman, oğlunu öğütlerken: ‘Yavrucuğum! ALLÂH’a (cc.) ortak koşma! gerçekten rabbine karşı  büyük hakarettir,’ demişti. Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olmuştur. İşte bunun için önce ALLÂH’a (cc.) sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır.” (Lokman suresi âyetler 31-13-14.)
-“ALLÂH’a (cc.) ibadet edin ve o’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (hizmetçi ve benzerlerine) ihsanda bulunun; ALLÂH (cc.) kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.” (Nisa süresi âyetler 4-36)

*Vasiyet:
-“ Sizden biriniz ölmeden evvel, kendisinden sonrakilere hayırlı bir miras bırakacaksa, şayet anasına, babasına ve yakınlarına, âdete uygun olarak vasiyet etmeli. Bu, Haktan korkan takva sahipleri için yerine getirine getirilmesi gereken bir görevdir.” Bakara 180, 182, 240. Maide 106, 108 ve Ahzab 6. da vasiyetin kimlere edile bileğini açıklıyor.

*Ailenin geleceği için dua:
-“Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira tövbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.” (Bakara suresi,128)

Âlemlerin efendisi, insanlığın önderi (S.A.V.) bir hadislerinde buyurur ki:
-“Hepiniz kendi çevrenizden sorumlusunuz. Mesela, Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. İşçi patronunun malının bekçisidir; o da işyerinden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobansız ve güttüğünüz sürüden sorumlunuz.” (Riyazü’s-Salihin)

Ve sonra âlemlerin efendisinin (As.) bu günleri hatırlatan bir Hadis-i şerifi:

-“Öyle bir zaman gelecek, kişinin helaki, karısının, anne – babasının ve çocuklarının elinden olacaktır. Bunlar geçim sıkıntısı, ahlaksızlık, gücünün yetmediği işleri kendisinden isterler. Çaresizliğe itelenerek bunalıma düşün Adam, sonu felaket olan kötü gidişat ile hüsran olup biter!” (Beyhaki, Zühd 2/183.)


-Biz insanoğlu olarak, dünya tarihinin bu gününe kadar şahit olduğu en kuvvetli ve köklü aile düzeni hiç şüphesiz Müslüman milletlerimizin ailesidir. Çünkü Müslüman aile yapısının temelinde ki sağlamlığı oluşturan unsur, küçükten büyüğe saygıya, büyükten küçüklere merhamet ve hoş görü içerisinde güven sağlayan bağlılık esastır. Müslüman aile fertleri birbirine gerek toplum da olsun, gerek diğer canlılara karşı yapacakları en ufak bir iyiliğin bile kendilerine dünya ve ahret de çeşitli hayırlı faydasıyla manevi bir ecir getirisi kazandıracağına inanır.

Öyle ki, sevgi, saygı, hak, hukuk, merhamet, şefkat, anlayış, nezaket, güler yüz, tatlı sözle muhteşem insani özellikleri karakterinde toplar. İslam’ın öğrettiği terbiye ile kendimize örnek bir şahsiyet kazanmayı gayesiyle güzel bir ahlak’a sahip olma idealinde ki hayat görüşünü bu şuur bilinciyle, her bir kişi kendi çevresinde az çok yaşamaya gayret ederler.

Bir devlet düşünelim ki, toplumun aile yapısı çürümüş, manevi değerlerini yozlaşmış, bireyleri arasında sevgi, saygı, birlik ve beraberlik duyguları azalmış bir devletin güçlü olması düşünülemez. Ailedeki bozukluk, kısa zamanda toplumun bütün kesimlerine yansır. Halkın günlük hayatı her alanında sosyal dayanışma ortamında sevgi ve saygı kardeşlik yerine, haset, bencillik, aldatmaca, alay ve dedikodu, fitne gibi kötü ahlaki karaktere sahiplenirler. Özellikle özgürlük kisvesi altında ahlaki değerlerin önemsenmediği “sen bana karışamazsın” gibi sorumsuz yaşam biçimine yönelerek İslam ’sız yabancı bir toplumları kişiler kendine örnek alınarak özenildiğinde o’ ülke milletinin başından tabana varıncaya kadar maneviyatı çöker. Ahlaki ihlaller toplumun her kesimde fütursuzca kendini belirtir. Bu gibi toplumlarda hayat, sadece karşılıklı çıkarlar üzerine kurulur. Kimse diğerinin hakkına saygı gösterip de vicdanen korumaz, özel haklarında adalet aramaz, güçsüz olana merhamet de edilmez.
Böylelikle bir aile ve milletin fertler arasında ki huzur ve barış ortamını müşterek sağduyu ile halkın içinde sorunsuz yaşamaları imkânsız hale gelir!

Önceden, kim ne sorunu varsa mahkemelere düşmeden sıkıntısını aça bileceği kendi yakınları arasında istişare ederek bir çözüme varılırdı; fakat son yıllarda aileler arasında muhabbet iletişimi koparak kimse, kimseye derdini anlatacak birilerine muhatap bulamamanın soncuyla genel olarak toplumun sosyal yapısı her geçen yıl daha da tahribata uğruyor. Bu nedenle ki, Millet depresyon içerisinde hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Kendi ailevi ve kişisel haklarını kaybedenler ‘sorunlarını da halledemeyince’ maalesef istenmeyen acı olaylarla sonuçlanıyor!

Ailece ve şu son yıllarda milletçe, ne kadar yabancı kültürlerin asimilasyonuna uğradıysak ta ve geçmişimizi uydurdukları yalanlarla bize karasalar da, fakat yine de toplum olarak âile geçmişimizdeki gelenekleri sayısız güzellikler dolu övgülerle andık ve yine de anmaya devam edeceğiz…
18.1.2018
(Hazırlayan: Aydın Suyak)