*Dil:
İnsanların kendi arasında lisan ile konuşup anlaşmayı
sağlayan bir iletişim vasıtasıdır. Toplumları bir Millet haline oluşturup var
eden unsurlardan biri de dildir; aynı dili konuşan insanlar, kendi aralarında anlaşıp
bir birleşme bütünü oluştururlar. Dil bir milletin temel yapısını oluşturan
iskeletin omurgasıdır. Dil, milletin her bir bireyinin sahiplenmesi gerektiği ortak
yerli malıdır. Dil bir ulusun, kendi arasında aynı dil lehçesini konuşan
insanlar topluluğudur. Dilin, kendi özünden uzaklaşarak bozulması ile o’ milletin
“zaman la” birliğinin çözülüp dağılmaya yüz tutması demektir. Onun içindir ki, konuşulan
milli dilimiz Türkçenin üzerinde titizlikle başta devletin ve temel özel eğitim
kurumları, yazılı ve görsel medya, toplum kitlesine hitap eden konuşmacılar
sorunun karşısın da hassasiyetle durmaları gerekir. Çünkü dilin yabancılaşıp
bozulması, milli medeni kültürümüzün (yeni neslimizle git gide) yozlaşmasına
olumsuz şekil de zemin hazırlamıştır.
*(Kültür) Medeniyet:
Bir milletin medeniyetini diğerlerinden farklı kılan, milli
ve manevi örf ve adet geleneğini temsil eden doğumdan mezara kadar olan, bütün
hayat değerlerini algılayıp birey ve halkı birbirine kaynaşıp birleştiren milletçe
ortak yaşama biçimidir.
Bilim ve gelişmiş sanayi (teknoloji), dünyada milletler
arasın da evrenseldir. Fakat kültür ise, halkların kimliğini temsil ettiği için
millidir. Kültürlerin milli olması, içlerine kapanmış, diğer medeniyetlerden değişik
ve benzersiz kopuk olmaları anlamına da gelmez. Yeryüzünde ki gelmiş geçmiş bir
kavmin saf, katışıksız (kendine özel) yüzde yüz dil ile birlikte kültür
geleneği yoktur. Medeniyetler birbirlerinden nispeten azda olsa alışveriş yaparak
kendi geleneklerine azda olsa uyarlayıp değişik etkinlikler adı altında
benimsediği örfünü yaşarken, dillerini de başka farklı manaları kapsayan kendi
ifadelerinde kullanmışlardır. (Fakat bizim şimdiki nesiler gibi, başka
milletlerin geleneklerine benzer kopyası olup da, “Gavurmusun” eleştirisi ile karışık
bir toplum haline gelmemeye
çok önem vermişlerdir.)
Atalarımız, İslamiyet’i kabul ettikleri yılardan bu güne
kadar doğu toplumundaki Müslüman olan başta Arap (Bedevi) Arapçasını ve
Farsçayı İran (Acem) halkların (bir kısım) kendi dillerini birbirine karıştırıp
aramızda asırlarca Türkçeyi dil olarak ortaklaşa kullanıyoruz.
Binyılı geçkindir, İslam medeniyetini temsil eden bir millet
olarak birlikte yaşayıp aynı inancı paylaştıkları için, onların dil
edebiyatından pek çok kelimeler alıp konuştuğumuz Türkçenin içerisine gerektiği
yerlerde kullanarak dilimize uyarlayan atalarımız olmuştur. Daha sonra, kendi
ana dilimiz Türkçe kökeninden bazı işlenmeyen tanım deyimleri ile birlikte
geleneğimiz aşılan zaman içerisinde, (maalesef) unutulup daha sonra da kaybolma
konumuna girmiştir.
*Türkçemizin geleneği:
Türkçe ana dilimiz, dünyanın en zengin, en büyük ve beş bin
asra yakın tarihine sahip köklü dillerinden biridir. Çünkü yüz yıllarca, üç
kıtanın halkları arasın da (medeniyeti ile beraber) konuşulmuş, yazılmış ve okunmuştur.
Bu gün hala, yöresel küçük farklılar la işlenen Türkçemizin şivesi dünya
üzerinde en geniş coğrafyanın toplumları içinde, ana ve yardımcı dil olarak konuşulan
bazı lehçeleri karışıkta olsa; yine de milletimizin yaşayan köklü bir Türkçe dil
kültür geleneği vardır.
Milletler ve milli kültürleri arasında, karşılıklı alış
verişleri vardır; bu karşılıklı (benimsenen gelenekler) etkileşimden meydana
gelir. Bu etkileşim sayesinde, diller de birbirinden etkilenebilir. Bu
çerçevede Türkçe de, tarih boyunca önceden doğu Türk ve İslam cemiyetlerin
dillerinden algılanıp alışveriş yapmıştır. Son geçen yüzyıl içinden de, Batı
toplumunun (bazı edebiyat sevdalıların) kullandığı dilleri tarafından halkımıza
özendirilmiştir.
İnsanlar, dil-e ait kavramlarla düşünüp telaffuz eder; bütün
her türlü duygu ve düşüncelerini, dilek ve şikâyetlerini, dil lisanı ile
anlatır. Dilin bozulması ile toplumda kaynaşması da bozulur; yıllar geçtikçe insanların
kuşaklar arasın da ki nesiller birbirini anlaması da güçleşir. Bir milletin
geçmişini anlayıp bilmemesi ve ona ilgisiz kalması gelecekte varlığını devam
etmesi yönünden bekası tehlikeye düşer! Dil, bir milleti diğerlerinden ayıran
kendine özgü geleneksel milli lisanıdır. Bir milleti parçalamanın yollarından
biri de, o milletin ana dilini yozlaştırıp bozulmasına tuzak kurmaktır. Bu
açıdan, Türkçe’mizin geçmiş ve bu günkü durumunu iyi düşünelim! Bütün dünya
üzerinde yaşayan Türk toplumları her bireyi milli yüksek şuurla, öz ortak bu
dili konuşarak Türkçe kültürümüze sahip çıkmalıyız.
Hiçbir Dil edebiyatının kendine özel tamı, tamına yapı
biçimleri yoktur ki, diğer dillerin sözcüklerinden esinlenerek etkilenmemiş ve
ondan beslenmemiş olmasın. Kültürler birbirlerinden beslenir ve örneklerle birbirlerinden
merakla etkilenirler. Ancak etkilenme, başkalaşma yeniliği taklitle kopyaya dönüştüğü
zaman özenen bir milletin artık, asıl medeniyetinden uzaklaşarak yabancı
toplumların kültür işgalin de yozlaşan medeniyeti ile birlikte toplumu da
sonuçta ne vahimdir ki, tarihten çekilip yok olma acı süreci başlar.
Dünya üzerinde, diğer Türk devletleri ve başka uluslarda
etnik grup olarak yaşayan Türk kardeşlerimizi birazcık olsun, “hâlükârda” onları
örnek almamız gerekiyor. Elbette ki, onlar da bizim birer kültürel zenginliğimizdir.
Çünkü onlar kökten gelen kültürümüzün vazgeçilmez bir dalın parçasıdır. Bizim
medeniyetimizi oluşturan renk kuşaklarından bir kısımdır. Fakat birçok kültürel
milli değerlerimizle birlikte, manevi değerlerimizin giderek yok olmaya yüz tutup
gidişatını sakıncalı görüyorum; umarım sizlerde en az benim kadar konunun
ciddiyetini az, çok anlayıp görüyorsunuzdur?
*Türkçemizin bu günü:
Diller, kendi ortamın da zaman, zaman içinde yavaş, yavaş
değişerek değişime uğrar. Daha sonra, zaman içinde bazı kelime kavram ifadeleri
unutulur; onların yerine anlamını açıklayan yeni manalı ifadeler alır. Başka,
kültürlerin dillerini taklit eden milletlerin tarihten beri süre gelen kendini
yenileme ihtiyacı duyanlar, değişimin iyi ve kötü yanı ile acı bir gerçek
bedeli vardır.
Dilimiz, Tanzimat’tan sonra millet olarak (yerleşik düzenle
dayatılarak) yaşadığımız batılılaşma taklidi sürecinde başta İngilizce olmak
üzere diğer yabancı dilleri bizlere öğretenler “O” yabancı toplumların siyasi
karanlık çevreleri Arapça ve Farsça (Şark) sözcüklerini “orta çağ dili” diye
dilimize girmesine karşı çıktıkları ne kadar çok manidardır. Fakat Avrupa
dillerinden, Türkçemize soktukları (saçma) sözcüklerin varlığına tepki koyup
hiç de karşı çıkmamaktadırlar. Halkımızın yabancı dillerinden aldığımız
kelimeler o derece had safhaya ulaşmıştır ki; buna dil ile ilgili söz sahibi
birimler yabancı güçlerin kültür ajanlığını üslenip medeniyetimizi katleden
(kansız) işgalcilerin medeniyet yardakçıları olmuştur.
Yeni Çocuk isimleri, sokak isimleri, Avm isimleri, mesleki işyeri
ve onunla çalışılan araç isimleri, tatil ve otel, lokanta, eğlence yer isimleri
vb... Yerleştirdikleri daha niceleri yabancı dil ile Türkçemizle birlikte
yurdumuzu kültürel ve siyasi alanda gizli işgal etmişlerdir. Genel olarak (Milli
ve manevi) öz benliğimize aykırı düşen yabancı isimler tanım belirtilerek
çevremiz de ki, bütün iç ve dış mekânlarda (lanse) gösteripte karşımıza çıkıyor.
Türk dili ve Türk kültürünü, gizli sömürgeci düzenin işgal
ile yok edilmeye çalışılmaktadır. Türk kültürü ve Türk dili, hainlerin
tellalları ile saldırı altındadır; eski ve yeni nesillerin arasında bayağı
biçim de dil konusun da uçurumlar oluşturulmaktadır. Maalesef kendi için de
birbirlerini anlamayan yabancı insanlara dönüştürüldük. Türk gençliğini (çok
değil) bundan atmış seksen yıl önceki Türkçemizi anlayamaz hale getirdiler;
çünkü halkımız atasının günümüz de konuştuğu Türkçeyi ne yazık ki, kendi öz
dilini birçok sözlükler kullanarak ancak bu şekil de okuyup anlama duruma
getirilmiştir.
Milletimizin geleceği için, yabancı dil öğretip öğrenmeden
öte “O” dillerin sahibi ülkelerin siyasi egemenliklerin altına girmemiz için,
bir köleleşmenin sindirmeyle politik oyunlarına getirilmeye çalışıldık.
Artık, bu kadar uyutulup uyumamaya Türk olarak gayrı hep
birlikte “DUR!” Demek gerekir. İnsanlarımızın kendi öz yurdun da adeta
“Herhalde burası bizim Türkiye değil!” diye hayretle görüp sorması geliyor.
Kültürün de ki, dil, din ile milletine vatanına sevdalı halkımızın, Türk diline
sahip çıkmaları gerekir. Sömürgeci güçler, sömürgeleştirmeye başladıkları gözde
milletlerin dilini bozmaya çalışırlar. Bu noktada, Türk milleti olarak uyanık
olmak vatandaşlık görevimizdir.
*Halkımızın yabancı dillere merakı:
“ Bir lisan bin insan” atasözü günümüz de “ Bir kelime
yabancı lisan bin ölü Türk” durumuna düşürdüler! Dünyada geçerli yabancı
dilleri elbette öğrenmek dil bilgimizin ilmini Milli yükselişimiz için mutlak
geliştirmeliyiz. Fakat konuştuğumuz ana dilimizi kendi aramızda söyleşi ve
yazılarda kullanırken, bir başka medeniyetin dili olan deyimlerini başkalarına (çokbilmişlik
adına) çaka satarak konuşmamalıyız. Türk dilinin korunması hususunda
üniversiteler ve devlet hakkı ile üzerine düşen halkımıza görevini yapmamıştır.
Hala üniversitelerimizde Türkçe bilimsel makaleler yazılmadığı gibi, bini
geçemeyen kelime orantısı ile Türk dili öğretmeye çalışılmaktadır. Maalesef… Türkçemiz, yirmi beş bin den fazla kelime
haznesine sahip olduğumuz halde günlük yaşantımızda üç yüz, beş yüz kelimeyi
kullanarak bir birimizle konuşmaya çalışıyoruz. Maalesef! Hepimiz Türkçe
konuşuyoruz ama öz Türk dilini bilmiyoruz. Bununda sebebi vatandaş olarak
kendimiz olduğu kadar dilimizin yozlaşmasına en büyük nedende (gizli işgal
edilen) devlettir. Zira bugün devlet okullarında yanlı ve yanlış eğitimle
İngilizce Fransızca ve diğer Avrupa asıllı yabancı diller okutulmak suretiyle,
dil ve kültür yozlaşmasını milletimizin medeniyet temellerinin üzerine attılar.
Dil eğitimi konusunda devletlerarası karşılılık kuralına dahi uyulmamaktadır.
Tabi ki kendi okulunda İngiliz dilini öğrenmeye çalışan gençler bugün ve yarın
başta İngiliz dili ve Batı kültürünün esiri olmakta bunun sonucu olarak asıl kendi
medeni benliğinden uzaklaşmaktadır.
Batı furyasına kapılan kimliksizlerin acayip şekil yaratma çabaları,
bunun sonucunda (nahoş sarhoşluğunda) moda soytarıların garip tiplemelere
takılıp, inadına sürdürdüğümüz özentidir. Yabancı bir kaç edebiyatlar yaparak
kendini başkalarının kültürüne uyarlamak sanki Avrupalıyı kopyalamak yüksek
bilmişliğin tahsille meziyetiymiş gibi, bizlerin takılmış olduğu ecnebice Batı
tarzı medeniyetlere benzemenin kötü tanıtımlarıdır. Bilinmesi gereken mühim şey
şudur ki, toplumumuzun çözülmesinde ve birbirine olan Milli ve manevi bağlılığının
yitirilmesinde en büyük etken saymış olduğumuz bu asil medeniyetimizin
yabancılaşma tehlikesidir. “Ne alaka” diyenleriniz olacaktır; bunu biliyorum. Ne
yazık ki şu an bu ülkenin içinde yaşayan yüz yılın gençliği yeteri kadar öz kültürünü
yaşayarak milli medeniyetine sahip çıkmıyor.
*Kültürle başlayan işgal:
Yurt üzerin de baki varlığımızı tehdit eden bu işgalci,
sömürgeci düzene “sözde satılmış” Aydınların, eğitimimizde ki, yeni modernleşme uğruna sindirici
faaliyetlerine başta devletin kurumlarının içine yerleşen çoğu yabancı güdümlü eğitimci ve sivil toplumdaki
medya kuruluşlarının haince kültürümüzü kıyarak yok etmekteler. İlgili Türk dili
makamların bu kıyıma seyirci kalması, “acaba bu insanların bizim Türk halkından
biri değil mi?” Sorusunu akla getiren
büyük endişe verici çelişkidir. Türk milletine kültür savaşını başlatanların
saldırıları, çok haince bir siyasi hâkimiyetin değişik tarz da yıllardır
uyguladıkları oyunudur.
Bugün, artık memleketler savaş alanların da çeşitli mevziler
değiştirerek askeri silahla değil; kültürle, ekonomi, sağlık genel tüketim
ihtiyaçların üretimine kendine özgü veya karışık isim adı altında sahip dış
kaynaklı baron güçler tarafından işgal edilmektedir. Bu, görünmeyen olayın
sinsi yanı; fakat daha etkili gürültüsüz sessizce bir başkaca (kansız) işgal düzenin
sömürgeci egemenlik yöntemidir. Açıktan işgale göre daha sakıncasız; ama
emelleri uzun yılları alsa sonunda o’ ülkede daha kalıcıdır.
Türk ve İslam
toplumlarını, gizli işgal güçlerin emellerine çanak tutup sözde okumuş
(karanlık yüzlü) Aydınlar, şer güçlerin kültüründeki elçiliğini üslenen yazılı
ve görsel, sözlü medya aracılığı ile topluma özendirilerek devletin ve milletin
istikbaline sessiz sedasız büyük darbe vurulmaktadır!
Devletlerarasında savaşlar, eskisi gibi günümüz de artık
Askeri gelişmiş silahlarla değil; medeniyetlerin içine çeşitli kültürel
fitneleri sızıntılar yolu ile yerleştirilip temelinden yavaş, yavaş sessizce
koparıp yabancılaştırıyorlar. Göz diktikleri bu zayıflayan ülküleri bölerek
eritip yok etme amacında olan işgalci medeniyetlerin kendi aralarına
egemenliğinin alt yapısını kurduğu,
gelişmiş devletlerin diğer devletler üzerin de kurnazca kurguladığı
amansız sinsi büyük bir hâkimiyetin, ateşsiz geliştirilen politik soğuk
savaşıdır!
Ne yazık ki, unutturulan sözcüklerin yerini alan ve birlikte
yaşadığı değişik milletlerin edebiyat savunuculuğunu yapan batı ve diğer bilim
ve gelişmiş (teknoloji) sanayisine ( mahkûm edilen millet olarak) gayrı resmi bağlandık. Teknoloji
gelişmişliğini öğrenip alacağımıza, bize hiç gerekli olmayan dil ile beraber
kültür medeniyetini bizlere (gizli emelleri uğruna) aşıladılar. İleri gelişmiş devletler olarak tanımladığı
yabancı sevdalısı olan içimizde ki şarlatanlar, özendiği dillerini şık
göstererek dilde ki lügat oyunlarını her geçen gün yenisin türetip halkımızı
sindiriyorlar. Öz ve saf Türklüğümüzle
ana dilimiz Türkçemizi, neslimizin dil ve ruh kimliği olan Milli ve manevi
yapısını değiştirip aslından bozularak tarihine ve Atasına gerici, medeniyet
yobazı gibi karalama sözlerle hakaret eden, bir milletin yarın geçmişte ki kuşaklar
la çakışan “kimliği belirsiz”, asi yeni gençlik oluşturulmaya çalışılıyor!
-“Yaşadığımız son yüz yıl da, Türkçemizin asıl Türkleri
nerede?”
Yanlış anlaşılmasın ki: Vatanımızda yaşayan bütün etnik
topluluklara “Türk derken” ırkçılıkla
asla ayrımı yapmak istemem; bu yurdun üzerinde aynı bir bayrak altında yaşayan
herkes benim vatandaşım, hemşerim, kardeşimdir; çünkü ülkemizde yaşayan herkes
bu Aziz vatanın evladıdır. Hepimizin sahip olduğu bütün aynı, inandığımız
değerleri temsil eden bütün gelenek ve göreneklerimizi bir; bunları birlikte
bizlere düşen geleneğimizi koruma da konusunda, millet olarak her birimiz
yeterince hassas değiliz. Çünkü “biraz medeni kültür sahibi olun” anlayışı ile
bir birimizi yıllarca geçmişimizi dışlayarak Batılaşmaya doğru bizleri itelediler.
Millet olarak sömürgeci güçler milletimizi (ideal) kültür safsatası ile avutulup
uyutulmaya çalışıyorlar!
Ben, Türk dili bilimcisi falan değilim; yaşadığı toplumu tanımayan ve tarihindeki geleneğini bilmeyen, öz diline sahip çıkmayan bu yeni yetişen (milli ruhsuz) zümreler, çirkefliğin kaynağın da yozlaşan yaşantısında ki insanlığı ile pek çoğumuzun evlatlarını kimliği belirsiz biçare toplumun insanları haline getirildik. Başından beri sık, sık anlatmaya çalıştığım en büyük kaygım, toplumumuzun milli ve manevi temelini kimler nasıl ve ne amaçla bozup yıkmaya çabaladıkları bilmemizdir. Başından beri, benim üzerinde defaten durup anlatmaya çalıştığım asıl mesele bu… Çünkü çok sevdiğim, biricik ülkemin Aziz, Necip, Asil insanlarının medeniyetinden büyük kaygılanıp üzülerek acı duyduğum ve bu Türk milletinin bir öz evladı olarak geleceğimizin en büyük Türkiye’si için korktuğum endişemdir.
22.10.2015
Aydın Suyak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder