25 Kasım 2018 Pazar

Edebiyatımızda Şiir’in Hikâyesi


 Türk Edebiyatımızın, asırlardır mayasını oluşturan şimdi ki tabiriyle ‘Şiir’ adını almış. Toplumumuzun içindeki duygusal ince yürekler de ilhamla yoğrulup özenle kaleme alınarak okuyup okutulan ve dinletilerde heyecanla söylenen bir edebiyat kültürümüzdür. Yakın tarihimizin bir asırlık döneminden bu güne kadar yazılıp düzenlenen halkımızın içinde ki ünleriyle yaygınlaşan şairlerimiz şiir hazırlama alanında klasikleşen yaygın türler konusunda çeşitli usullerde yazılım geleneği vardır. Şiir yazan bu edip ustalarımız özeliklerini isimlendirerek şöyle sıralamışlar.

Konulara göre Şiir türleri

1-Lirik Şiir:

İçten gelen duyguların coşkun bir dille anlatıldığı şiir türüdür. Lirik şiir, akıldan çok hayal gücüne, Aşk duygusallığına hitap eder.
Örnek:
Vefasız sevdanla kocattın beni,
Cananım olmadın ah güzel gözlüm.
Her gece her gündüz bekledim seni,
Bir türlü gelmedin ah güzel gözlüm… (Gönül sevdasıyla)
***
Aramız da dağar düze devrilsin
Aşkınla sızlayan sinem kavrulsun
Mücrim Aydın döne döne savrulsun
Sultanım Ravzadan kokun gelir mi… (İlâhi türüyle)
Divan edebiyatında gazel, şarkı; Halk edebiyatında güzelleme türündeki koşma veya semai tasavvuf'u konulu lirik şiir örnekleridir.

2-Didaktik Şiir:
Bir şeyler öğretmek ya da nasihatle bilgi vermek amacıyla yazılan şiirlerdir. Romantik değil de fikri düşünceyi konu edinen şiirlerdir.

Bilgin insan parlak görür
Ufku darın işi felçtir
Gönlü zengin huzur verir
Ahbap cahil yaman eştir


3-Pastoral Şiir:
Kır ve doğa güzelliklerini konu edinen şiirlere denir. Doğa hayatında kişinin sade, lüksten, özentiden uzak yalın bir dille anlatılır.

Havzan da cevheri saklı tutarsın
Sırrını kimseye vermez yutarsın
Namertte minnet etmez yatarsın
Kayseri yöremde Koramaz dağı
***
Türkistan yurdum olan
Şehrini afet alan 
Vatanı çöle kalan
İsmindi bizim Gobi

Oğuzla yurda göçen
Kırgız la yöre seçen 
Mirası köye geçen
Kısmındı bizim Gobi...

4- Epik Şiir:
Yiğitlik ve kahramanlık konularını coşkulu ve yiğitçe bir söyleyişle anlatan şiirlerdir.

Örnek:
Silahlı süvarili, ordumuz pek de yaman
Kâfirle doyasıya, savaşmadık her zaman
Allah ve Resulüne, imanla bağlı dalız
Biz İslam’ı yaşayıp, savunan asker kuluz
Haydi, gidin çarpışın, mücahit şanlı nefer
Bunun neticesi ya, şahadet ya da zafer…
-Divan edebiyatında kasideler, Halk edebiyatında koçaklama, destan, gibi türleri de epik özellik gösterir.

5- Satirik Şiir:
Toplumun veya kişilerin aksak yönlerini eleştirmek ve göstermek için yazılan hicivli şiirlere satirik şiir denir. Toplumsal yaşamdaki bozuklukların, insanların zaaflarının güldürü unsuru da katılarak dile getirildiği şiir türüdür. Divan şiirindeki hicivler ve Halk şiirindeki taşlamalar bu türden.
Örnek:
Benim kalbim temiz lügati yapan
Aydın Prof diye fetvaya tapan
Yukarıdan makam koltuk kapan
Tezvirle bellenmez azizim divan…

6-Dramatik Şiir:
Üzüntülü bir olayın acıklı konusunu işlenerek okuyucuyu bilgilendirmek hüzünle yazılan şiirlere didaktik şiir denir. Acıklı olaylarda geçen herhangi bir hadiseyi göz önünde canlandıran ağıt konulu manilerden oluşan şiirlerdir.

Örnek:
Hayata direndin faydası yokmuş
Ciğerini alan meretin çokmuş
Hâk vaki olunca fermanı çıkmış
Elimizden bir şey gelmedi Reis

Kardeşlerin yanık, yanık ağladı
Pehlivanım diye yürek dağladı
Yaklaşan bayrama kara bağladı
Böyle gitmek sana olmadı Reis…

Günümüz, şairlerin vezin arzıyla kullandığı şiirlerin kalıp biçimi 'Rubai' Heceler ölçüyle yazılırken mısra kıtaları ikili ve çoklu dizelenen türlerdir.

Hece vezniyle klasik yazılan kalıpları:
1. 4+3 ve 3+4=7 veya 4+4= 8
2. 6+5 ve 6+5= 11
3. 6+6=12 ve 7+7=14 veya 8+8=16, gibi böyle devam eden hece 'Rubai' kalıbıyla da hece türünde dörtlü dizeleri Ayaklar üzerine sıralanıp uyaklardan oluşan ve bu dizeleri kafiye uyumuyla, 2.3.4/ veya 5/6 mısralı bentlerinden meydana geldiği kafiye vezniyle kalıpları olabilir.

1-   Hece vezin şemasıyla dizin örnekleri:

Daşlıh bahçe evleri birer saray sedası (a
Doğup böyüdük gayri ayrı düşdük n derim (b
Yolum düştükçe sana gine gelir giderim (b
Kuru Köprü toprağım memleketim gadası... (a

a.b.b.a doğaçlama 'Sarma' denen kafiye şemalı bentlerden oluşur.
ve uyakları a.a.a….
Bedeni gezdiren emanet can ya, (a şıkkı olan dolguya 'Uyaklar' dizilir.
Gelip geçen adın mahlası ün ya (a
Doğan yaşar sonu ölümlü dünya, (a
Nice eşin dolu handa unuttum... (b. şıkkı ile de, her bir dörtlüklerin 'ayak' üstüne bindirme yapılarak da her biri dörtlük bentli kıtalardan meydana gelir.
Veya-
a.a.a.b. d. alta ki son 6 cı (d. mısrası dizesi nakaratlı yani:

Örnek:
Yine haber geldi sızlayan telden -(a
Bire yol göründü sılayı elden -  (a
Saray ile dolsa en kötü belden - (a
**Bana yurt olacak bir yerin mi var - (b
*** Mahkûm muyum gurbet dört yanın duvar... -(d. Bentte ki son ayaklı mısralar nakarat.

Örnek:
Yıllar yılı mekân tutarak kaldım (c
Şu yaban ellerde yokluğu bildim (c
Bir dilim ekmeğe kul köle oldum  (c
**Mihnet kapısında bir erin mi var  (b
*** Mahkûm muyum gurbet dört yanın duvar... (d.

Kafiyeler ile örülen hece gibi tarzında çeşitli şiirler de oluşabilir.

2- Serbest Şiir: Hecelerinde ki ölçü ve her bir mısra dizelerini oluştururken zincirleme örgüsüyle kafiye vezni zorunlu olmayıp serbest oluşur.

Örnek:
Nedir
söylesene
ne var içi boş dünyan da
bu nasıl bitmez enerjin varmış
gücün hiç mi tükenmeyecek
bak saçlarıma aklar düştü
bedenim de ki gençliğim gitti
sen hiç kocamaz mısın
ah
ahhh
deli gönlüm
Sen hala on beş yaşındasın
yaşına göre kendini bul
bırak artık hülyaları
uyansana rüyalardan
haydi artık
uyan off...
***
Dünya hayatı koca salon
Senaryosu kaderle gizli
İlahi kalemin yazdığı oyun
Kurallar bizde seçin koyun
Herkesin zamanla türlü rolü var
Bazen acı, bazen tatlı nazlı yar
Emri vaki gelince zaman dar
Sanma buraya sırf eğlenmeye geldim
Hak huzurunda verilecek hesap zor
İmtihan olduğumuzu unutmayalım...

Serbest şiirler, kendi içerisinde ne kadar serbest oluşsa da;  çünkü mısra vurgularında ara sırada olsa mutlaka yarım veya tam kafiye uyumu olmalı.

3- Aruz biçiminde ki şiirler:
Osmanlı ve daha öncesine dayanan doğu İslam medeniyetimizin alınarak edebiyat alanında bin yüzyılı geçen asırlara dayanan köklü bir geçmişi vardır. Geçmişteki tarihin ediplerince, belirli dönemlerde küçük yenilikler eklenerek gelişip halkımızca kaside ve gazel gibi güzel eserler ile güfteleşip sunuma hazırlanınca halkımızın dinletisinde büyük beğeniler almıştır. Aruz vezni, 6+6=12…7+7=14…8+8=16 gibi uzayan açık veya kapalı değişken hece kalıplarıyla oluşan klasik şiir tarzımızdır.
Son elli yıldır bu tür’e rağbet azalmıştır; çünkü eski ve yeni halini Cumhuriyetin ilk döneminde ki batıcı yazarlarca, harmanlanarak edebiyat akımını yenileyip işlenerek şimdiki dalarda ki biçimiyle şiirlerimiz son şeklini almıştır.

Etkili bir Şiir nasıl olmalı:
Şiir, ister hece, ister serbest olsun; mutlaka omurga yapısı olan konu anlam içerikliği itibarı ile manasının dışına sapmamalı. Şiir, ana yolda direk belirli bir adrese hedefine giden yol gibi olmalı. Yani damdan kapıdan atlarcasına anlamı kopuk olmamalı. Okuyup dinlendiği zaman, boğazına takılıp ‘imlasını’ yutkunmadan, yangınlığını gidermek için içilen akıcı bir bardak su misali insanların ‘anlam tadını bozmadan’ mana âleminde hislerini uyarıp etkilemeli. Şiir mısralarında, redif olan yani son kelimelerin harflerde ki ses uyum biçimleri bir musikinin ‘kulağa hoş gelen’ sesli nota gibi mısraların bitişinde ki sesli ve sessiz harfler ses dizimi ahenkli olmalı ki; dinleyeni tiz vurgulu bir müzikal dinleti sedasıyla birlikte manası da ruhları mest tane hitap etmeli.
Öyle ki, basit misal bir örnekle ağaç’ı düşünelim.
a- Toprağı: Kalp, etkilendiği olaylardan esinlenirken geniş dil haznesinde ki edebiyatını besleyip yoğurarak eser üreten zemin…
b- Kökü: Derin ve içten gelen duygu ilhamları…
c- Ana gövdesi: Konusunun hangi tür ve isimde olduğu…
d-  Dalları: Mısralar, kelimeleri oluşturan seçkin derin anlam bütünlüğünü oluşturan redif veya kafiye uyumları ile dizelenip kısaltılmış derli, toplu manalı sözler…
e-  Dikenleri: Şiir içinde kaba hitapla, çirkin sokak ağzıyla hakaret ve küfürler içeren sözler.
f- Budama: Mısraların içindeki imla buzlukları ve ‘memek, dendan’ gibi gereksiz mastar ekleri ile bentlerden oluşması…
g-  Meyvesi: Şiir’in konusuyla, ne çeşit türde olduğu ve ‘tadın da ki manası ile neye benzediği hissedilip anlaşılması…
h- Çiçekleri: Edep, erkan usulü ile yerli yerinde akıcı tarzda kullanılan şiirde ki nadide güzel sözleri...
i- Hayat ve ölümü: Sevilip okundukça geniş kitlelerce ömrü uzar; fakat beğenilmeyip eleştirildikçe kuruyup ölür ve unutulan sözler gibi O’da kaybolur.
Şiir yazmaya çalışanların bazıları vardır: “Ben yazıp söyledim, içimden gelen buydu” gibi savunma söylemleri şuna benzer:  Kendi kendine okuyup dinleyen birinin sözlerine benzer; çünkü yalnız onu kendisi anlar. Şiir otoriterleri tarafından yazılan manzumeye mantıkça neye benzediğine bir mana veremediğinden şiir mi veya oradan buradan bahseden bir söyleşimi ayıt edip anlayamaz. Yarım cümleleri alt alta dizilip ezberle kopyalanmış kelimeler ile ve aynı kelimeleri üç dört yerde sıklıkla tekrarlanıp kullanmakla mısralar yazılan şiirler güzel ve şık olmaz. Şiir yazan kişinin kendi kaleminde ki kabiliyet gücüyle az, çok emek vererek yazamaya çalışırsa, şairlikteki eserini ortaya koymuş olur. Yoksa onun bunun yapıtını alıp biraz rötuşla şiir gibi yazıp göstermekle böyle şairlik olmaz! Şiir ile uğraşan şair ustaları bırakın; birazcık dahi olsa, şiirden anlayanlara dahi kendini komik duruma düşürür.
"Şairliği ile şiir yazanlar, edebiyatta kendini sürekli geliştiren ve kelâm ve kalem dili güçlü olmazsa olması gereken edip kişilerdir."
Şair demek: Yaşanan olaylardan etkilendiği konuları duygu hissiyatıyla ve kendine özgü bir dil kültürüyle yansıtıp açık üslupla anlattığı ve takipçilerince bahsedilen şiirleri takdir edilerek geniş kitleleri kapsayan Usta bir anlatım hitabıyla yazıp söyleyen toplumun içinde ki halk’ın dil temsilcileridir.
Takdim eden: Aydın Suyak


23 Ekim 2018 Salı

Andımız


Yüce milletim, doğruyum, çalışkanım,
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.

Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey kutlu önderim!

Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Hak'kın varlığına armağan olsun.
"NE MUTLU ÜMMETİ MUHAMMED'İM DİYENE!"

24 Mart 2018 Cumartesi

İslam’da Boşanmak


Esirgeyip bağışlayan Rahim ve Rahman ALLÂH'ın (c.c) ismiyle...
İnandığımız İslam dinimizin boşanmakla ilgili dini ölçütlerin pek çoğumuz toplum olarak bilmemekteyiz. Nedeni malum; hangi hayatını inancımızda düzgün yaşıyoruz ki, ‘medeni yasaları nedir’ diye merak edip öğrenme zahmetine girelim… Kültürümüze uymayan yabancı medeni yasalar ile yönetiliyoruz? Asırlardır ecdat inancımızın çerçevesinde şerri hükümleri içtimai alanda uygulayıp huzur içinde yaşamışlar. Ne zaman ki, kendi değerlerimizden uzaklaşıp başka kültürleri kendimize örnek aldı isek, o’ zaman her alanda dünya ülkeleri ile rekabet den geri kalmışız! Bizleri asimile edenler sonrada, “O’ eski çağların hayat tarzı” diye bizleri yozlaştırma düzen içine itelediler. İslam dinimizin boşanma ile konunun ana kategorilerini burada kısmen de olsa âcizane işlemeye çalışarak biraz hatırlayalım; çünkü bu başlı başınca makalelere sığmayacak kadar geniş olan bir konu.

*Boşanmaya dair yüce ALLAH (c.c)  Kur’an-ı Keriminde buyururu ki:
a-Kocaya itaat:
-“Bir ailenin reisi kocadır; çünkü ALLÂH,(cc.) erkekleri fıtraten kadınlardan her türlü zorluğun üstesinden gelebilme gücüne sahiptirler. Kocalar aile içinde mali sorumluluğu üzerinde olan yöneticilik hakkına sahiptir.  İyi kadınlar: ALLÂH’a(cc.) itaatli olan ve kocaları onların her türlü haklarını nasıl korursa, yokluğunda kocalarının hakkını koruyup gözeten kadınlardır. Asilikle dikleşen itaatsiz kadınlara gelince: Onlara önce iyi nasihat edin, vazgeçmezlerse yataklarını ayırın, bununla da uslanmazsa kaba şiddet göstermeden sıkıştırın. Şayet sizlere itaat ederlerse, tatsızlık çıkaracak sorun yaratmayın. Unutmayın ki, her şeyi görüp gözeten en büyük ALLÂH,(cc.) vardır!” (Nisa,34.)

b-Geçim anlaşmazlığı:
-“Ola ki, karı, kocanın arası açılmasından endişe ederseniz, erkek tarafından bir hakem, kadının tarafından da bir hakem ile aralarını bulmaları için tarafsızca yardımcı olsunlar; ALLÂH,(cc.) onların aralarında uzlaşıp anlaşmalarına kolaylık sağlanmasını ister. Şüphesiz ALLÂH,(cc.) hakkı ile her şeyi bilen ve haberdar olandır.” (Nisa,35.)
-"Bekleme sürelerinin sonuna vardıklarında onları güzelce tutun yahut güzellikle onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun. Şahitliği ALLÂH,(cc.) için yapın. İşte ALLÂH’a(cc.) ve ahret gününe iman eden kimseye öğütlenen budur. Kim ALLÂH’tan(cc.) korkarsa ALLAH –u Teâlâ ona bir çıkış yaratır." (Talak,2.)

c-Boşanmak isterlerse:
-"Ey peygamber! (A.s) eşlerine deki: Eğer siz, dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut'a boşanma bedelini vereyim ve sizi güzellikle boşayayım. Yok, eğer siz, ALLAH’ı (c.c) ve ahret yurdunu istiyorsanız, biliniz ki ALLAH, (c.c) sizden güzel muameleyle davrananlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır." (Ahzab, 28-29.)
-“Lakin eşler uzlaşıda bütün gayretlere rağmen yine de boşanıp ayrılırlarsa, ALLÂH-u Teâlâ darda koyup ta, her birini birine muhtaç etmez. Çünkü ALLÂH’ın(cc.) lütfündeki geçim imkânı çok geniş ve uyguladığı her hükümde büyük hikmet vardır.” (Nisa.130.)

ç-Keyfi boşanılmaz:
-“Beğendiğiniz bir kadını, ‘şimdiki tanıştığım bu kadın benim hanımdan daha güzel’ diye sadece keyfi olarak hanımınızı boşayıp ta yeni hoşunuza giden başka bir kadınla evlenerek hanım değiştirmeniz sizlere helal uygun değildir.” (Ahzab,52.)

 *Boşanma tarzı ve bekleme zamanı ‘iddet’:
a- Birinci ayrılma:
-“Kadınlarına, “Ben seni bıraktım” diye yemin şartar edenler, dört Ay ayrı kalmak zorundadır. Eğer bu yeminlerinden dönerlerse, şüphesiz ALLÂH, (cc.) ‘Gâfûr’ çok bağışlayıp, ‘Rahim’ çok esirgeyendir.” (Bakara,226.)
-“Şayet boşanmaya kesin karar verirlerse, şüphesiz ALLÂH, (cc.) kimin ne söyleyip maksadının ciddi olup olmadığını duyan ve bilendir.” (Bakara,227.)
-“Boşanmış kadınlar, evlenmeksizin üç âdet süresi beklesinler. Eğer ALLÂH’a (cc.) ve âhiret gününe inanıyorsa, rahimlerinde ALLÂH’ın (cc.) yarattığı hayız ve hamilelik halini saklamaları onlara doğru olmaz! Eğer kocaları, bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almaya başkalarından daha lâyıktır. Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakkı olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde meşru hakları vardır. Fakat erkeklerin kadınlar üzerindeki mesuliyet hakkı, bir derece daha fazladır. ALLÂH’ın (cc.) gücü her şeyden üstündür; verdiği hükümler de hikmet vardır.” (Bakara, 228.) 

 b- İkinci ayrılma:
-“Hâkimler! Eşleri boşadığınızda, kadının üç Ay hali bekleme müddetleri biter de, kocası ile aralarında güzellikle tekrar anlaşırsa, beraber olmalarına engel olmayın! ALLÂH’a (cc.) ve âhiret gününe İman eden herkese, bunlar uyarı ile yapılan öğütlerdir! Sizin için böylesi daha hayırlı ve daha uygunca temiz olanı bu dur. Siz nedenini bilmezsiniz; ama ALLÂH (cc.)’Âlim’ doğru olanı bilir.” (Bakara,232.)
-“Kadınları boşadığınız zaman, bekleme sürelerini üç ay halini geçti mi, onları ya iyilikle yanınızda tutun veyahut güzellikle bırakın. Fakat keyfinize göre davranıp ta, onlara haksızlık edip zorla nikâh altında tutmayın. Kim bunu yaparsa, muhakkak kendi zararına olur! ALLÂH’ın (cc.) âyetlerini hafife alıp, önemsemezlikten gelmeyin! ALLÂH’ın (cc.) size verdiği nimetlerini ve size öğüt vermek için indirdiği kitabın hikmetini kavrayarak takva sahibi olun; çünkü ALLÂH (cc.) ‘Âlim’ her şeyin en doğrusunu en- iyi bilendir.” (Bakara,231.)

Yüce Hak Teâlâ boşama yetkisini öncelikle erkeğe verirken, bunu üç boşama hakkı ile sınırlamıştır. Şöyle ki; eşini ilk defa boşayan erkek, dilerse eşi ile evlenebilir. Ancak boşama hakkının birini yitirdiği için geriye iki hakkı kalır. Eğer eşini ikinci defa boşarsa, yine tekrar alabilir ama iki hakkını yitirdiği için geriye tek ve son hakkı kalmış olur.
Ya üçüncü defa boşar ve son hakkını kullanırsa ne olur?
Eğer erkek hanımını (üçüncü defa) boşarsa, bundan sonra kadın başka bir erkekle nikâhlanıp yatağına yatmadıkça ona ilk kocasına geri dönmek helâl olmaz!
c- Üçüncü ayrılma:
Nitekim yüce ALLAH-u Zül Celal buyuruyor:
-“Erkek, aynı kadını üçüncü defa tekrar boşayacak olursa, bundan sonra kesin kadın, başka bir kocaya varmadıkça eski kocasına helâl olmaz! Boşanmış olan bir kadını başka bir Adam alır da ve daha sonra o’da kadını bırakırsa eğer, Kadın eski kocasına tekrar geri varmak isterse, ALLÂH’ın (cc.) koyduğu evlilik haklarına riayet edeceklerine akılları kesiyorsa, tekrar evlenmelerinde bir sakınca yoktur. İşte bunlar sizin için ALLÂH’ın (cc.) hükümlerini anlayan bir topluma açıkladığı ölçüleridir.” (Bakara,230.)

ç-Ölümle ayrılık:
-“İçinizden kocası ölen kadınların yeniden başkası ile evlene bilmeleri için, dört Ay on gün beklemesi lazım. Bu müddeti geçirdikten sonra, meşru olarak şerri kurallar içinde, istediği başka birilerine varabilirler. Artık bu konuda sizler sorumlu değilsiniz; kim ne yaparsa, ‘Hâbir’ olan ALLÂH (cc.) hepsinden haberdardır.” (Bakara,234.)

 *Boşanmayla ilgili bazı hadisler:
-"ALLÂH’ın (cc.) en sevmediği helal, talaktır." (Muharrib İbnu Disar, İbnu Ömer, (Ra.) Ebu Davud, Talak 3, (2177, 2178.)
a- Sözle boşanmak:
-"Üç şeyin şakası da geçerlidir. Ciddisi de geçerlidir. Bunlar da nikâh, boşama ve imandan çıkmadır." (Ebu Hureyre R.a,Ebu Davud,Tirmizi)
İbnu Abbas Radıyallahu anhuma demiştir ki: "Bir erkek hanımına bir defada "Sen üç defa ‘talak’ boşsun!" dese, bu bir kez boşanma talâk sayılır." (Ebu Davud, Talak 10, (2197.)
Sahabeden Ebu Musa El Eş Ari (Ra.) anlatıyor, ALLÂH’ın (cc.) Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem,
-“Bazı kimselere ne oluyor, akıllarından zorlarımı var? ALLÂH’ın (cc.) kanunları ile oynuyorlar, onlardan birisi, eşine seni boşadım diyebiliyor, sonra ona tekrar dönüş yapıyor, sonra tekrar seni boşadım diyor; Ona tekrar dönüş yapabiliyor!" (İbni Mace Hadis no.2017.)

 b-Boşamanın zamanı İddet:
Resûlullâh, (As.) Abdullah bin Ömer’in, eşini âdetli iken boşadığını öğrenince babası Hz. Ömer bin Hattâb’a şöyle demiştir:
-“Söyle ona, eşine dönsün; temizleninceye kadar ayrılmasın. Sonra eşi âdet görüp tekrar temizlenirse bundan sonra ister devam etsin, isterse ilişkiye girmeden onu boşasın. İşte bu, o iddettir ki, Allah kadınların ona göre boşanmalarını emretmiştir.” (Buhârî, Talâk, 1, 3, 44, 45.)
Abdullah b. Ömer demiştir ki; “Peygamberimiz, (As.) yaptığım boşamayı geçersiz saydı ve şu ayeti okudu:
-“Ey Nebi! Kadınları boşadığınızda iddetleri içinde boşayın!” Yani onları ay hali iddetlerinin başlangıcında boşayın.” (Ebû Davûd, Talak, 4)
Abdullah b. Ömer (Ra.) adet halindeki eşini boşadığı zaman, ALLÂH’ın (cc.) elçisi onun hakkında şöyle buyurmuştur: “Eşini temiz olduğu günlerde veya gebe iken boşasın.” (eş-Şevkanî, Neylül-Evtar, VI, 221; bk. A. b. Hanbel, II, 58.)

c- Kadın boşanmak isterse:
Abdullah Bin Ömer ve Said Bin Müseyyeb (Ra.) anlatıyor, ALLÂH (cc.) Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem,
-“Bir kimse karısına yaklaşmamaya yemin ederde, hanımına yaklaşmazsa, kadınında, nikâhı fesih edip boşanma hakkı vardır.” (Muvatta talak, hadis no.18.)
Sevban Radıyallahu anh anlatıyor, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
-"Hangi kadın, (çok ciddi) bir gerekçe yokken kocasına boşanma talebinde bulunursa, bilsin ki, Cennetin kokusu kendisine haramdır." (Ebu Davud, Talak 18, 2226- Tirmizi, Talak 11, 1187- İbnu Mace, Talak 21, 2055).
-"Kocalarından kendilerini, ‘kabahat olmak sızın’ boşayıp bırakmalarını ısrarla isteyen kadınlar münafıktır’ buyurdu.” (Taberani Kebir: 17/339, Sahihu’l-Cami: 1934.)

ç- Kötü huylu kadını boşamak:
- Abdullah Müşarun İleyh (Ra.) anlatıyor, ALLÂH’ın (cc.) Rasulu Sallallahu Aleyhi ve Selleme geldim.
“Kendisini sevdiğim nikâhlı güzel bir hanımım var. Lakin huyu kötü; süslenip başkalarına cinselliğini teşhir edecek şekilde açık giyinir. Başka erkeklerle tokalaşıp sıkı fıkı olur. Kendisi rahat hareketlerle başkalarından sakınmadığından babam eşimden rahatsız olur. Hanımımda bana, anneme, babama saygılı hareket etmediğinden eşimi hiç hoşlanmazlar” dedim. ALLÂH’ın (cc.) elçisi, baban hanımından hoşlanmadığında haklıdır, o’ hanımını boşa dedi, bende boşadım.” (Taç tercümesi Hadis no.100.)
- İbnu Abbas (Ra.) anlatıyor, ALLÂH’ın (cc.) elçisi Sallallahu Aleyhi ve Sellemin yanına bir adam geldi, ALLÂH’ın (cc.) Resulü, (As.)
“Benim nikâhımda çok güzel olan bir hanımım var; lakin bir takım hoş olmayan bazı davranışları var. Dışarı da kendini teşhir etmek için başka erkeklerin dikkat çekici şekilde vücut hatlarını belli eden fantezi elbiseler giyer ve başka erkeklerden çekinmeyip onların mahremi olduğuna aldırmadan muhabbet kurmaya çalışır; ben bu kadına karşı ne yapmalıyım?” diye sordu. ALLÂH’ın (cc.) Resulü, (As.) “Onu boşa” dedi. 
Adam –“Fakat ben onu çok seviyorum; onsuzluğa dayanamam” dedi.  ALLÂH’ın (cc.) Resulü, (As.) “Ona, tesettürlü giymesini yabancı erkeklere karşı mesafeli davranmasını ve bu huylarının çok kötü bir hareketler olduğuna onu ikna et” dedi. “Şayet seni dinlemez de, yine eski halini devam ettirirse o’ kadınla evli kalma, onu hemen boşa; çünkü kendisini başkalarından esirgemeyen bir kadını başkaları faydalanmaya çalışır.” dedi. (Nesai 3177 Ebu Davud Hadis no. 2049.)

 d- Keyfi boşanmak:
Ebu Musa  (Ra.) anlatıyor, ALLÂH’ın (cc.) Resulü, Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
-“Evleniniz ve sadece şehvetiniz, cinsel zevkleriniz için boşanmayınız, şüphe yok ki ALLAH -u Zül Celal şehvetine, cinsel zevklerine çok düşkün olan erkek ve kadınları sevmez,” dedi. (Cami us sağir Hadis No 1771.)
Ebu Hureyre (Ra.) anlatıyor, ALLÂH’ın (cc.) Resulü, Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
-“Hiç bir kimse, “Sen hanımından veya kocandan boşan, onunla ben evleneceğim” diyemez! Aynı kız’a ya da başak bir kadına birisi talip olduğu zaman, bir başkası o’ talipliği cevabı ret olunmadan, o’ kız’ın ya da kadın için talip olup da ona dünür gönderemez!”dedi. (Müslim Hadis no. 1413.)

e- Karı Kocanın arasını açmak:
Abdullah Bin Ömer (Ra.) anlatıyor, ALLÂH’ın(cc.) Resulü, Sallallahu Aleyhi ve Selem:
-“Karı ve kocayı boşanmak için kışkırtarak veya büyü yaparak eşlerin arasını açan, gerçek Müslüman biri değildir!” dedi. (Tabarani Hadis no. 482.)
*Boşanmayı gerektiren sorunlar dine uygun düşen tarzda olmalıdır ve bu sebepleri maddeler halinde sıralayalım:
1- Eşlerden birinin şahitli zina suçu işlemesi.
2- Eşlerden birinin ölmesi.
3- Eşlerden birinin diğerini iffetsizlikle suçlaması.
4- Erkeğin kadına bakmaması ve bakmaktan aciz olması.
5- Eşlerden birinin (günaha) ve şehevî hislerine kapılarak ailede edepsizlik durumun kötüleşmesi.
6- Kocanın cinsel güçte iktidarsız olması.
7- Karı ve kocanın her ikisinin de kısır olmaları.
8- Karı kocanın, dünya görüşünde kişisel düşünce yapılarının mizaç, zevk vs. terbiye yönünden farklı anlayışta olması ve bu sebeple aşırı derecede uyumlu geçinemeyişleri.
9- Erkeğin karısına karşı kötü zulümle muamele etmesi.
10- Evliliğin sahte bir nikâhla gerçeğin ortaya çıkması.
11- Eşlerden ikisi de Müslüman olup birinin dinden çıkması.
12- Eşlerden ikisi de kâfir olup birinin dinini değiştirmesi ve Müslüman olması.
13- Zevcenin ALLAH’ın (c.c) kesin emirlerine aykırı hareket etmesi.
14- Eşlerden birinde tedavisi mümkün olmayan hastalığın olması. Bu hastalık bedenî veya ruhi de olabilir. Tedavisi mümkün olan bir hastalıkta, kadın boşanma davası açtığında, hâkim bir yıl müddet tanır. Bu zaman içinde hastalık geçmemiş, kadın da boşanmakta diretiyorsa, koca razı olmasa bile, hâkim boşanmalarına hükmeder.
15- Kocanın izi belli olmaksızın ortalardan kaybolması veya uzun süre mahkûm hükmü alması ve kocası tarafından kadının geçim nafakası temini imkânsız olması. Bu durumda hâkim gereken soruşturmayı yaptıktan sonra, kadının isteği üzerine boşanmalarına karar verir.
16- Yine koca ortadan kaybolup da arkada kadının nafakasını sağlayacak malı olursa, kadın hâkime başvurduğu takdirde hâkim soruşturmasını yapar. Adamın nerede olduğuna, ölü ve sağ bir haber alınmadığına dair bütün ümitler kesildiği andan itibaren dört yıl beklenmişse ve bu süre içinde kocanın evine dönmediği ihmali görülürde bu meseleyi kadında boşanmakta ayak direttiği takdirde hâkim boşanmalarını uygun bulur.

*Eşini boşamak isteyen erkeğin yapması gerekenler şunlardır:
1. İddet içinde boşamak. Yani kadın âdet halinde olmayacak, ilişkiye girilmemiş bir temizlik döneminde olacak. Âdet döneminde kadını boşamak mümkün olmadığı gibi ilişkiye girilen bir temizlik döneminde olsun boşamak mümkün değildir.
2. İddeti halinde 90. günü geçmesi,
3. Kadını evden kovup çıkarmamak,
4. Kadının evden çıkmak istememesi,,
5. Boşanma sürecinde veya süre sonunda iyilikle tutmak veya iyilikle ayırmak,
6. Kadını gerek boşarken gerek dönüş sırasında ve gerekse ayrılırken iki âdil şahit tutmak.

 *Şu dört halde kadın da boşanma yetkisine sahiptir:
1- Erkek, karısına boşama yetkisi verebilir. "Tefviz-i talâk" denilen bu müessese, fıkıh kitaplarında uzun uzadıya anlatılmıştır.
2- Kadın, evlenme akdi yapılırken, boşama hakkının kendisine de tanınmasını şart koşabilir. Hukuk-ı Aile kararnamesi, bu görüşü kanunlaştırmıştır.
3- Kocanın cinsi iktidarsızlığı, akıl hastası olması veya bulaşıcı hastalıkları bulunması gibi evlilik hayatını çekilmez hale getiren sebeplerin varlığı halinde, kadın, evliliğin sona erdirilmesi için hâkime başvurabilir. Hâkim de karı? Kocayı ayırır. Buna "tefrik" adı verilir.
4- En önemlisi ve hukuk tarihimiz boyunca en çok tatbik edilen bir usul de karı-koca’nın karşılıklı rıza ile ayrılmalarıdır. Boşanma teklifi kadından geldiği gibi erkekten de gelebilir. Buna "muhâla’a" adı verilir. Karı ile koca arasında eski tabir ile "hüsn-i muâşeret" bulunmadığı ve evlilik hayatı çekilmez hale geldiği zaman, Kur’ân’ın tavsiye ettiği "muhâla’a" yoluna başvurulur. Osmanlı Devleti zamanında tutulan Şer’iye Sicilleri tetkik edildiği zaman, evliliğin sona erme hallerinde, bu şekilde ayrılmanın % 60’a varan bir paya sahip olduğunu görüyoruz.

*Boşanmada Mihr ve Nafaka:
Kelam’ı Ekber olan Kur-an-ı Kerimin de Rabbimiz buyurur ki:
-“Dönüşümlü boşanma iki defadır. Şayet aynı kadınla tekrar evlenirse, iyilikle devam eder; ya etmezse, güzellikle ayrılırlar. Boşanmadan sonra, kadınla evlenirken önceden Mihr olarak verdiğiniz düğün hibesini ondan zorla geri alma hakkınız yoktur! Ancak ALLÂH’ın (cc.) uygun gördüğü evlilik hayatlarını karşılıklı devam edemeyeceklerinden endişe ederseniz; Hâkimler kadına verilen nikâh hediyelerini ortaklaşa kocası ile paylaşmasında bir sakınca yoktur. Bunlar sizin için ALLÂH’ın (cc.) koyduğu hükümdür. Sakın! Kim ALLÂH’ın (cc.) koyduğu sınırları aşarsa, işte onlar zalimlerin tâ kendisidir.” (Bakara,229.)
-“Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâhlayıp da kendilerini, onlara dokunmadan boşarsanız, sizin belirleyeceğiniz bir iddet olarak keyfinize göre onları bekletme hakkınız yoktur. O halde, böyle durumlarda onları nafakayla mali yönden gönlünü alın ve kendilerini güzelce serbest bırakın.” (Ahzab,49.)
-“Nikâhtan sonra, henüz birleşmeden ve onlar için belli bir Mihr tayin etmeden kadınları boşamanızda bir sorun yoktur. Ancak evlenip de bir süre sonra ayrıldığınız kadına bir miktar olsun, hediye ile gönüllerini alın! Zengin veya fakir kendi gücü oranında ve örfe uygun şekilde dullara yardım yapmalı. Bu güzel erdemli davranış, herkesin üzerine yükümlü olan bir vazifedir.” (Bakara,236.)
-“Nikâh sonrası, Mihrini anlaşıp, kadına dokunmadan önce, eğer onları boşamışsanız, anlaştığınız mihrin yarısı onların hakkıdır. Ancak kadınlar bundan vazgeçerse veyahut nikâhlı karısından ayrı yaşıyorsa erkek, mihrin yarısını veya gönlünden daha fazlasını ona bağışlaya bilir. Ey erkekler! ALLÂH (cc.) için, sizin, onları bağışlamanız, kendi açınızdan daha hayırlıdır. Ve birbirinize karşı evli çiftler anlayışla muamele yapacağınızı unutmayın! Doğrusu ’Bâsir’ olan ALLÂH-u Teâlâ bütün yaptıklarınızı görür.” (Bakara,237.)
-“Şayet hanımınızdan boşanıp, başka bir kadınla nikâhlanmak istediğinizde, önceki hanımına, yüklerle Mihr vermiş olsan dahi, o’ Mihrden en ufak bir şeyi zorla geri almayınız!” (Nisa,20.)
-“Ey Erkekler!  Hanımınız sizden kuvvetli bir teminat Mihr almışken, hanımınızla kaynaşıp karı koca olduktan sonra, verdiğiniz Mihri nasıl alabilirsiniz.” (Nisa,21.)
-“Boşanmış kadınların örfe göre geçimlerini temin için, nafaka vermeli; bu görev takva sahipleri için bir meziyettir.” (Bakara,241.)
-“Boşanan o kadınları, gücünüzün yettiği kadar ikamet ettiğiniz yerin bir bölümünde oturtun. Evleri başlarına dar etmek için kendilerine zarar vermeyin." (Talâk,6).
-“Eli geniş olan genişliğine göre nafaka versin. Mali durumu sınırlı olan da ALLÂH’ın (cc.) kendisine verdiği oranda versin. ALLÂH (cc.) bir kişiye ne vermişse ancak onu teklif eder. ALLAH Teâlâ bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.” (Talak,7.)  
-“Aranıza ölüm gelip de, erkek kadından evvel vefat ederse, dul kalan kadın’a bir yıl yetecek şekilde, iaşe verilmesine vasiyet etsinler! Eğer bir yıl beklemeden kendi istekleri ile başkasına giderse, o’ vakit siz ondan sorumlu değilsiniz! ALLÂH (cc.) her şeyin üzerinde yönetime ’Hâkim’ olan ve her şeyi yerli yerince, ‘Hikmet’-i ile idare yapandır.” (Bakara,240.)
Bazı Hadis-i Şerifler de Resullah (As.) buyurmuş ki:
ALLÂH’ın (cc.) Resulünün hanımlarından ve Müminlerin annesi Hz, Meymune El Kendi (Ra.) anlatıyor,
Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki:
-“Bir kimse, bir kız la ya da, kadınla evlenirken, kızın ya da kadının kabul ettiği Mihri vermeyi söz verdiği halde, kafasında, kadını ya da kızı aldatarak, o’ Mihri vermemek gibi düşüncesi varsa, ve sonra o’ Mihrini ödemeden ölürse, ALLÂH’ın (cc.)  huzuruna zina kar olarak çıkacaktır.” (Tabarani Hadis no.74.)
-“Mihr olarak bir yüzük olsa da kadına verin.” (Deylemi)
-"Mihr bedeli helal bir hediyedir.” (Deylemi)
-"Mihri çok istemeyin; mihri almak fazilet olsaydı Resülullah (A.s) bunu yapardı.” (Tirmizi)
-"Bıraktığı hanımın mihrini vermemek haramdır.” (Hakim)
-"Mihr vermemek için evlenen kıyamette hırsızlarla haşır olur.” (R.Nasihin)

Mihr, başlık parası değildir! Başlık parası: Kadının babası tarafına verilen bir takım yöresel örfe göre dayatılan para vs. alıntılardır. Mihr: Evlenip karı, koca olmuş kadının kocası tarafından kendisine verilen bir takım takı ve mali olarak verilen evlilik hediyelerdir. Kocası eğer verdiği hediye olan Mihri kadına verirken aralarında “ileride şu kadarını geri alırım veya hiç almam” diye aralarında ki ayrıntılı anlaşmaya bağlıdır.

*Evlilik Nafakası’nın gerekli şartları:
1-Resmi ve dini bir nikâhla evlenmiş olmak.
2-Kadının koca evine intikal etmiş olması gerekir.
3-Kocayla beraber olmaktan kaçınan bir kadına kocanın nafaka vermeme hakkı düşer.
4-Kocasının rızası olmadan ücretli bir işte çalışan kadına koca dilerse nafaka ödemez.
5-Nafakayı ödemeyecek durumda olan ( fakir olan) kocanın malları satılıp kadına nafakası ödenir. Malları tükenirse kadın mahkemeye başvurup boşanabilir.
*Evlilik nafakası hakkının düşmesi:
a-Müşterek meskende bulunmaması, kadının kaçırılması, gasp edilmesi, evinden izinsiz ayrılması vb.
b-Kadının kocasına itaatsiz, başına buyruk hayat yaşaması.
c-Evlilik hali ilişki bağların kopuk olması.
ç-Boşanan kadına birkaç yıl temin edebilir; fakat koca, ömrü billâh nafaka vermek zorunda değildir.

* İslâm nizamıyla insan düşüncesinin ürünü olan medeni yasaların içerdiği hukukla çakışan bazı noktaları:

1- İslâm'da boşanma belirli kesin şartlar dâhilin de tek elle vuku bulur. Batıl da ise, şartlar ne olsa da çift tarafın reyi söz konusudur.
2- İslâm'da boşanma hakkını elde tutmaya layık olan prensip olarak erkektir; batıl da ise kadındır.
3- İslâm'da boşama hakkına sahip olacak taraf evlenme esnasına şahitle tespit edilir. Evlilik süresince de karşılıklı rıza sonucu hükmü eş’e devredilebilir. Batıl da ise bu hakkında hüküm verileceği zat, kanun hazırlayan kişiler tarafından zaman önce tespit edilmiş olup hüküm katiyetle değişmez.
4- İslâm'da, boşanmanın vukuundan sonra ‘mahkemeden evvel’ aracılık görevini erkek ve kadının akrabalarından oluşan bir heyet üstlenir. Batıl da ise, bu iş sadece mahkemeye aittir.
5- İslâm'da kadının hakkı, evlilik öncesi mihr, evlilik sonrası da nafakayla garanti altına alınmıştır. Batıl da ise bunlardan yalnızca sonuncusu nafaka mevcuttur.
6- İslâm'da boşanmadan sonra geriye dönüş hakkı iki keredir. Son boşanmadan sonra tahakkuku oldukça zor olan bir şartı var; başkasıyla evli kalma süresi yerine gelmedikçe tekrar aynı eşle birleşme mümkün olmaz. Batıl da ise, tekrar boşan, tekrar evlen eşlerin dönüş hakkı sınırsızdır.

Ve hakeza… Bunlar gibi beşeri kanunların İslam’la çelişen pek çok medeni yasaların sayısız zıt yönleri vardır.

*Karı Koca arasını bulmanın fazileti:
Ebu Hureyre ve İbnu Abbas (Ra.) anlatıyor, ALLÂH’ın (cc.) Resulü, Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
-“Kim bir karı kocanın arasını bulmaya çalışırsa, Hakk’ın yolunda gerçek şehit olan bin şehit sevabını verir, attığı her adım için oruç ve namazla dolu bir yıllık ibadet sevabı yazacaktır.” dedi. (Metealibul âliye Hadis no.2480.)

Ebu Hureyre ve İbni Abbas (Ra.) anlatıyor, ALLÂH’ın (cc.) Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
-“Her kim bir Mümin, karı, kocayı barıştırıp da yuvalarının dağılmamasın gayret ederse, ALLÂH’ın (cc.) yolunda canını feda etmiş bin Şehidin mükâfatı kadar mükâfata nail olur ve bu uğurda attığı her adıma karşılık, oruç ve namaz ile geçen bir yıllık mükâfat ecir kazanacaktır.” dedi. (Metealibul Aliye Hadis no.1499.)
Şüphesiz ki, ALLÂH(cc.) ve Resulü ‘Sallallahu Aleyhi ve Sellem’ en doğrusunu bilir.

***
Müslüman toplumun millî ve manevî değerlerinde ki evliliğin kutsal saydığı yüce kurumu temelinden parçalanıp dağılmasına yol açan boşanmaların birtakım sebepleri özgürlük adı altında bencillik, saygısızlık ve sorumsuzluk yer alırken, büyüklerin hayat tecrübelerinden ‘ilk üç beş yıl yanlarında kalarak’ yeni neslin istifade etmemesi ve manevi terbiyenin eksikliği önemli baş unsurlardır.

Fantezi özentiden kaynaklanan ekonomik sorunların getirdiği aile içi şiddet ve dünya görüşünde ki farklı fikir uyuşmazlık bozukluğu da boşanmalara neden olan önemli problemlerdir. Adeta bir fırtına şiddeti ile boşanmaları körükleyen sanal iletişim araçları bağımlılık yaparak yanlış amaçlar için kullanılması da çok ciddi bir sorundur. Dış kaynaklı Medya basının aile konusunda kültürümüze ait olmayan yayın programların da ki gayri meşru yaşantıları Müslüman halkımıza modern bir medeniyetmiş gibi gösterilerek boşanmaları tetikleyen toplumda ki önemli etkenlerdendir. Medeni Türk kanunları, Müslüman Anadolu halkımızın inanç değerlerini göz ardı edilerek suiistimal edildi. Milletimizin örfüne uymayan yabancı kültürlerin dayatmaca birçok yasaları ile halkımızın “nikâhta keramet var” anlayışını ortadan kaldıran ve İslami ölçülere uymayan eşlerin evlilik hayatları birbirinden koparak aile bağları basit bahanelerle birkaç çırpı da boşanmasına zemin hazırlayarak yuvaların dağılmasına fırsat imkânı hazırlamıştır. Bundan evvelki zamanda, çok değil kırk elli yıl öncesi aile bağı ile günümüzdeki aile bağlar bir kıyaslanamaz; o’ devirlerde bu günkü kadar evli çiftlerin boşandığı hukuken görülmemiştir. Atalarımızın zamanında evli olanların çiftlerin (zina hariç) boşanmak gibi ciddi sorunları olursa, onların aralarını sulh etmek için büyük gayret sarf ederek iki tarafın ileri gelen hatırı sayılır aile büyükleri bir araya gelerek yuvalarının bozulmasına mahal vermezlerdi.

Şimdi, hangi dünya ülkesinin içindeki toplumu oluşturan kaç aileler karı kocası ile hiç ayrılmadan bir ömür boyu birlikte evlilik hayatlarını devam ettiriyorlar? Her geçen yıllar ülkemizde yeni veya otuz, kırk senelik evli karı kocaların dahi boşandığını gün geçmiyor ki yakın çevremizden ve basından hepimiz duymuyor değiliz. İstenmeyen yaşanılan olayların çoğu sonucu, ya hastaneye, ya mahpushaneye ya da mezara varıyor!

-Rabbimiz, kimsenin yuvasını dağıtmasın; herkese geçim sabrıyla kolaylığını versin. Mevla’m, herkesi ailesi ile birlikte bir çatı altında ömür boyu huzur dolu sağlık içinde hayat sürdürmeyi daim etsin. Âmin…

Müellifi: Aydın Suyak














19 Şubat 2018 Pazartesi

İslam'da Çocuk Yetiştirmek


Esirgeyip bağışlayan Rahim ve Rahman ALLÂH’ın (c.c) ismiyle...

Âlemlerin Rabbi, her yeni doğan çocuğu İslami ölçütlerin yapısına uygun tarzda yaratılıp dünyaya getirir. Çocuğun ebe beyinleri yaşadığı toplumda, inandığı medeniyetin kültürel yaşamına göre nesillerini yetiştirmeye çalışır. Bu eğitimi alan her çocuk, yetişme tarzına göre bağlı bulunduğu medeniyetin tebaasını temsilen dinli veya dinsiz dünya görüşü her ne ise, bulunduğu çevresine davranışlarını sergileyip yaşayarak yansıtır. Bizim Müslüman toplumlarımız, inandığı İslam’ın temel ilkesi çerçevesini esas alarak mesuliyetinin bilincinde olur. Her aile, çocuklarını medeniyetimize uygun biçimde kendilerine, milletine, vatanına ve tüm dünya insanlığına her konuda en ideal örnek bir hayırlı evlatlar büyütüp, ALLÂH(c.c) ve Resulünün (A.s) razı olacağı geleceğimiz olan yarınlara güveneceğimiz kuşaklar geliştirmek onların aşina olduğu hayata ki beklentileridir.

*Ailede çocuğun önemi-
-“ALLÂH,(cc.) sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir. (Sizler eşinizle birleşmesi sonuncunda ondan çocuğa gebe kalır ve bir müddet onu üzerinde taşır. Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de Rableri ALLÂH’a(cc.) “Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette sana şükredenlerden olacağız” diye dua ederler.  (Araf, 189.) 
-“ALLÂH(c.c) size kendi cinsinizden eş ve ondan nesiller türetti. Sizin ihtiyaçlarınızı karşılayacak helal ve güzel nimetlerle verdi. Onlar, hâlâ bizlere inanıyorlar da, ALLÂH’ın(c.c)  sağladığı imkânları bilmezden gelip inkâr mı ediyorlar? (Nahl,72.)
-“Gerçekten, biz senden önce de peygamberler(A.s) gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. ALLÂH’ın(c.c) izni olmadan, herhangi bir ayetten haber vermek hiçbir peygamberin haddi değildir. Her ecelin kendine özgü birde kaderi vardır.” (Rad, 38.)
-"ALLÂH(c.c) dilediğine kız, dilediğine erkek, dilediğine ikisini birden verir; dilediğini de kısır yapar." (Şûrâ,49.)

-Hayırlı evlat istemek:
-“Onlar ki Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, bizlere hayırla sevindirecek çocuklar nasip et. Onunla birlikte, bizleri de takvaca seçkin kullarından eyle.”diye dilek bekleyenlerdir. (Furkan,74.)
-“İşte o sırada, Zekeriya Rabbine yalvararak "Ya Rabbi, dedi, bana senin tarafından tertemiz, ihsanınla hayırlı nesiller ver. Muhakkak ki sen duamızı duyupta karşılık verecek olan ancak sensin” dedi. (Ali İmran,38.)
-“Rabbimiz, bizi sana teslim olanlardan eyle ve soyumuzdan sana teslim olan bir millet ver. Bize ibadet şuuru göster ve tövbemizi kabul et. Şüphesiz, sen tövbeleri kabul eden ve esirgeyensin.” (Bakara,128.)
-“Rabbim! Bana iyilerden olacak bir çocuk ver.” diye yalvardı. (Saffat,100.)

ALLÂH’ın(c.c) Resulü Sallallahü aleyhi Vesselam’ın bir hadis-i Şerifinde:
-“Çocuk bulunmayan bir evde bereket yoktur.” (Kenzü’l-İrfân; 338-844. ve Menavî’den)

*Çocukların ailede ki hakları-
a)Çocuğa hayat tanımak:
-“De ki: Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, durumunuzdan endişeye düşerek çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de onların da rızkını biz veriyoruz. Kötülüklerin açığına da, gizlisine de yaklaşmayın. Haksız yere ALLÂH’ın(c.c) haram kıldığı bir cana kıymayın. Düşünesiniz diye ALLÂH(c.c) size bunları emretti. (Enam, 151.)
-“Bir de geçim korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, onlara da, size de rızkı biz veririz. Şüphesiz ki onları öldürmek, çok büyük bir günah suçudur. (İsra,31.)
 -“Kimin kız çocuğu olup da, onu canlı, canlı gömmez, ona hakaret etmez ve erkek çocuğunu ona tercih etmezse ALLÂH -u Teâlâ o kimseye Cennet’ vaat eder.” (Seçme Hadisler; 165/49, Ebu Davud’dan)
-"Çocuklar, Müslüman olmayan kimselerin çocukları da olsa, onlar masum, günahsızdırlar, Dikkat edin; çocukları öldürmeyin! Her canlı suçsuz yaratılmıştır."(Müsnet ahmet ibni hanbel c.3 s. 435.)

b)Aile Planlaması:
1-İslam’da hastaların doğal yöntemlerle tedaviye teşvik olunmuş; kadın ve erkeğin kısır olmaları istisna sayılmaz.
2-Kocasından değil de, bir başkasından alınan spermayla eşinin yumurtasıyla döllemek yasak haramdır."
3-Kocasından alınan spermayı eşi kendi yumurtasıyla birleştirmesi uygundur."
4-Kocasının spermasını kullanarak 'Tüp bebek' yaparak hamile kalmasında sakınca yoktur."
5-Kocasının spermasıyla, başka birinin spermini karıştırıp dölleme yapılması haramdır; akrabalığın iletkeni olan kan bağı genetiğini bozmuş olur."
6-Kadının yumurtasını, kocasından başka bir erkeğin spermasıyla birleştirerek döllenmiş yumurtayı tekrar kadına aktarmak haramdır."
7-Sperme bankaları doğal yönden meşru olan İslami aile oluşumuna aykırıdır dolaysı ile haramdır."
8-Kadının yumurtasını erkeğin spermasıyla birleştirerek döllemiş yumurtayı (hangi sebep olursa olsun) belli bir süre hayvan rahmine aktarılarak daha sonra kadının rahmine yerleştirilmesi haramdır."
9- Doktorlar, benzeri gayri meşru 'illegal' farklı şekillerde ki yöntemler uygulaması şer'an uygun değildir!"
10- İllegal tekniklerle yapılan tohumlama sonucu hamilelikten doğan çocuk gayri meşru yönden meydana gelen üründür. Bu yasak ilişkiden doğan çocuk, her hangi bir erkek tarafın ismini temsilen alamaz! Kadın ancak, kendi soy tarafından birinin ismini vere bilir. Çünkü normalinden, gayri meşru bir ilişki sonucuyla olan bir çocuk statüsü ile aynıdır." (Dinayet, Aile Planlaması)
-“Çocuğu kim doğurdu ise ona aittir.” (Ebu Dâvud, Talak, 34.)

c)Kürtaj:
Hanefi mezhebine göre, Ana rahminde ki bir cenine 120. günden sonra Ruh verildiği döneme denk geldiği için, 120. gününü tamamlamış bir hamile kadının kürtaj olması haramdır; doğacak çocuğun ölümüne sebebiyet vermiş olur! 120. gününü yani, “henüz daha 4, cü ayını tamamlamamış bir ceninin alınmasında kadın ve eşinin diğer hayati sebeplerden dolayı mecbur kalınırsa bir mahsuru yoktur!” denilmiştir.
Fakat kürtaj konusu mesuliyet kapsayan kritik bir mesele olduğundan pek çok fıkhı âlim sıcak bakmamışlardır. (Dinayet, Aile Planlaması)

ç)Sağlıklı beslemek:
-“Ve anneler, eğer emzirme müddetini iki yıl’ı tamamlamak istiyorlarsa eğer, iki yıl çocuklarını emzire bilirler. Bu zaman içerisinde çocuk ve annesinin her türlü ihtiyaçları olan bakım ve eğitim vb. masrafını uygun biçimde temin etmek, çocuğun babasına düşer. Ve hiç kimse de, ‘nafakasına’ mali gücünün yetmeyeceği fazla masrafla üslenmeye zorlanamaz! Çocuğundan dolayı ne anneye, ne de babaya haksızlık edilmesin! Çocuğun babası öldüğü takdirde, mirasçı olanlara da aynen bu yükümlülükler geçerlidir. Eğer Anne ve Baba her ikisi de anne ile çocuğun birbirlerinden ayrılmasına veya çocuğun memeden ayrılmasına, karşılıklı gönül rızası ile anlaşarak karar verirlerse, bundan dolayı kendilerine bir vebal sorunu yoktur. Ve ALLÂH’a (c.c) karşı takva sahibi olun. ‘Bâsir’ olan ALLÂH, (c.c) sizin ne yapmaya çalıştığınızı ayan açık çok iyi görendir. (Bakara,233.)

-“Hanımına yedirdiğin yemek senin için bir sadakadır. Çocuğuna yedirdiğin yemek senin için bir sadakadır. Hizmetçine yedirdiğin yemek senin için bir sadakadır. Kendi nefsine yemek yedirmen de senin için bir sadakadır.” (Hadis: Ahmed İbni Hanbel ve Tirmizî’den)

d)Sevmek:
-ALLÂH’ın(c.c) Resulü Sallallahü Aleyhi Vesselam’ bazı Hadis-i Şerifinde buyururlar ki:
-“Evlat kokusu, Cennet kokusudur.” Kenzü’l-İrfân; 339/847.ve Menavî’den)
-“Çocuklarınız ağladığında onları dövmeyin; çünkü ilk dört aydaki ağlamaları ‘lâ ilâhe illallah’ zikridir, ikinci dört aydaki ağlamaları Peygamber’e (s.a.a) ‘salâvattır’, üçüncü dört aydaki ağlamaları ise anne ve baba hakkında duadır.” Vesâil’uş-Şia, 63. bab, s.1)
Enes bin Mâlik’in rivâyet ettiğine göre, Resülullah ile beraber bulunan bir adamın yanına oğlu geldi. Adam oğlunu öptü ve dizine oturttu.
Daha sonra kızı gelince, kızını önüne oturttu. Resülullah ‘ALLÂH’ın(c.c) en güzel selam ve dilekleri onun üzerine olsun’ Efendimiz: - “Diğerlerine de, aynı şekilde davranman gerekmez mi?” diye sordu. (Bezzâr’dan)
-Ebu Hureyre Radıyallahu anh anlatıyor:
 Bir gün Nebi aleyhi selam, Hazreti Ali’nin oğlu Hasan’ı öpmüştü, yanında Habîs’in oğlu Akra’ vardı. O:
- Benim on çocuğum var, hiç birini öpmedim dedi. Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem (hayretle) onun yüzüne baktı ve dedi ki:
- Merhamet etmeyene merhamet olunmaz. (250 Hadis; 132/165. ve Buharî-Müslim)
-“Çocuklarınızı çok öpün; çünkü her öpücüğünüz için ALLÂH’ın(c.c) katında makamlar vardır.” (Bihar’ul Envar, c.23, s.113.)
-"Kız çocuklardan nefret etmeyiniz; onlar sempatik, cana yakındırlar." (Ahmed ve Tebarâni)
-“Kim ki, yalnız ALLÂH(c.c) rızası için bir yetimin başını okşarsa, kendisine elinin dokunduğu saçlar sayısınca mükâfat verilir.” 
Buyurmuş ve: “Kim ki, himayesi altında bulunan veya herhangi bir yetime ihsan ederse, onunla ben Cennette bunlar yan yanayız” diyerek parmakları arasından şahadet parmağı ile orta parmağını işaret ederek göstermiş.” (Seçme Hadisler; 243/75.)

e)Güzel isimle vasıflandırmak: 
 -“Çocuğun babası üzerindeki haklarından biri, güzel manaları ifa eden bir isim koyması ve güzel bir edep vermesidir.” (Beyhakî, Şuabu’l-îmân, VI, 401-402.)

- “Sizler, kıyametin mahşer günü Hakk’ın divanına hesap verilmeye çağrıldığınız da, babalarınızın ve kendi isminizle huzura çağrılacaksınız: -‘Filan oğlu filan veya filan kızı filan’ çağrılacaksınız, onun için çocuklarınıza, İslam dinince anlamı güzel olan isimler veriniz.” (Ramuz Hadis no: c,2, s,135 h,5.)

f) Oyunla eğlenmek:
-“Kimin çocuğu varsa, onunla şakalaşıp çocuklaşsın.” (İbn Mıhled, Ahbâru’s-Sığar, s. 135.)
-“Toprakta oynayan çocuğu toraktan ayırmayınız; toprak çocuğun ilkbaharıdır.” (Tıbbı Nebevi)
-“Kim ki, yalnız Allah rızası için bir yetimin başını meshe derse (okşarsa), kendisine elinin dokunduğu tüyler, saçlar sayısınca mükâfat verilir.” (Seçme Hadisler; 243/75.)


g)Sünnet ve Traş ettirmek:
-“Sünnet olmak, erkekler için, sünnettir. (Taberani)
Resülullah (a.s.) Efendimiz torunları Hasan ile Hüseyni doğumlarının yedinci gününde sünnet ettirmiştir. Ayrıca bu hususu Hâkim ve Beyhaki Hz. Aişe (R.a.) hadisinden isnatla nakletmişlerdir; Beyhakî aynı rivayeti Cabir (R.a.)'den yapmıştır. 
-“Üzerinizdeki temizlenmesi gereken yerlerde ki kılları Traş la temizle ve sünnet ol." buyururdu (Kenzul-Ummâl, I, 263).
-"Dört şey var ki, bunlar peygamberlerin sünnetlerindendir. Sünnet olmak, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmektir." (Tirmizî, Ahmed b. Hanbel, Müsned)
-“Sünnetsiz adam, 80 yaşında da olsa, Müslüman olunca yine sünnet edilir.” (Beyhek)

ğ)Kılık Kıyafet: 
-“Çocuğunuzun saçını Tıraş ederken, başka milletlere benzeyen tiple Tıraş yapmayın,
Saçının bir kısmını kesip diğer tarafını uzunca salkım saçak bıraktırmayın.” (Sahabeden İbni Ömer Ra, den Müslim, no: 2120.)
 Sahabeden Amir İbni Şuayb (ra) anlatıyor, ALLÂH’ın(c.c)  Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem,
-“Kılık, kıyafette, hayâsız ve toplumdaki usulsüz davranış şekliniz, Yahudi’ye ve ne de ‘Nasrani’ Hıristiyanlara benzemesin, hayâsız yaşamıyla
bizden başkasına benzeyenler Müslüman olarak bizden değildir!” (Ramuz el Hadis no: c/4.s./366.h/3.)
-“Çocukların kılık kıyafetinde de, çocuğun mahrem yerlerinin açık saçık olmamasına dikkat edin, çocuklarında mahrem yerlerini cinsel yerlerini örtün, çocukları da doğru şekilde giydirin,
Çocukları da açık saçık giydirmeyin; zira çocuğun cinsel yerleri, büyüklerin mahrem yerleri gibidir. Çünkü ALLÂH Azze ve Celle, Mahrem yerlerini açana, belirginleştirene Rahmet Nazarı ile bakmaz!”  (Sahabeden Muhammed İbni İlyas R.a- Ramuz-el Hadis no. c/4s/321 h/6.)

Yine sahabeden Behz Bin Hâkim (R.a) rivayetten bir başka şöyle anlatıyor: 
-“ALLÂH’ın(c.c) Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, mahrem yerlerinizi, edep ve hayâ yerlerinizi, vücut hatlarınızı, beli olacak şekle getirip başkalarına göstermeyin; kadın erkeklere karşı, erkek, kadınlara karşı ve kendi aralarında, erkek, erkeklere karşı, kadın kadınlara karşı, küçük büyüğüne karşı, büyük küçüğüne karşı, örtülmesi gereken avret yerlerini örtük giyinsin. Çünkü tesettürlü giyinmek erkek ve kadında hayânın edebindendir.”
Sonra ALLÂH’ın(c.c) Resulü Sallallahu Aleyhi ve Selam’a bir kişi tek başına olursa da mı giyinik olması gerekli? Diye sorduk, ALLÂH’ın(c.c) Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, cevaben,
-“Evet; kendisinden hayâ edilip utanılmaya en layık olan ‘her şeyin gizli ve açığın gören’ Zat, ALLÂH Azze ve Celaldir,” Dedi. Tirmizi, Hadis no.2769 ve2794.)

h)Temel eğitim:
Sevgili Hz. Peygamberimiz, (A.s) ALLÂH’ın(c.c) selam ve rahmeti onun üzerine olsun ki şöyle buyururlar:
-"İlim öğrenmek erkek ve kadına 'farz' şarttır." (Buhari)
-“ALLÂH’ın(c.c) rahmeti, çocuklarının iyi işler yapmasına yardımcı olan anne ve babanın üzerine olsun!”
“Bu nasıl gerçekleşebilir?” diye sorulduğunda ALLÂH’ın(c.c) Resulü Sallallahü aleyhi Vesselam’ın bir hadis-i Şerifinde buyurdu:
-“Çocuklarınızdan, yapabilecekleri bir işi bekleyin; güç yetiremeyecekleri şeyi onlardan istemeyin; onları günah işlemeye mecbur etmeyin; çocuğunuza yalan söylemeyin ve abes şeyler yapmayın!” (el-Kâfi, c.6, s.50.)
-“Bir kimse, karşısındaki çocukta olsa, dürüst olsun. “Gel sana şunu vereceğim” der vermez aldatırsa bu suçtur; bu davranışıyla çocuğuna yalancılığı öğretmesinler.” (Seçme Hadisler; 40/50. -Ahmed İbn-i Hanbel’den)
-“Ana ve Babanın çocuklara olan temel görevleri... Okul, meslek eğitimi, barışta, savaşta gerekli olan ‘Ata spor’ oyunlar ile eğlendirmesi ve temel ihtiyaçlarını helalinden temin etmektir." (Beyhâkî’den)
-“Çocuk yedi yaşına kadar emredici, yedi yaşından on dört yaşına kadar emre uyan, on dört yaşından sonraki yedi yılda da anne ve babasının istişare tarafı olmalıdır.”(Vesâil’uş-Şia, c.15, s.195)
-“Evladınıza ikram edin, nasıl ana, babanızın sizde hakkı varsa, evladınızın da sizde hakkı vardır.” (Taberan)
-“Çocuklarınıza ikramla bakımını ve eğitimlerini güzel yapın.” (İbn-i Mâce, Edeb, 3.ve Kütüb-i Sitte, cilt: 17, sayfa: 473, Hadis No: 7091.)
-“Bir Baba, evlâdına güzel terbiyeli eğitimle daha değerli bir hediye olarak miras bırakmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33/1952. veTabarânî’den)
 İlmin kapısı Hz. Ali Kerremeullahi Veçhe (R.a) ise:
-“Çocuklarınızı kendi çağınıza göre değil, onları kendi zamanlarına göre yetiştiriniz. Çocuklarınızla yedi yaşına kadar oynayınız, on beş yaşına kadar eğitiniz, on beşten sonra onlara da bir şeyler danışınız!” buyurarak çocuk eğitimin önemine vurgu yapmaktadır…

ı)Dini eğitimin önemi:
İnsanlığın yegâne rehberi Peygamber Efendimiz (As.) buyurdu ki:
-"Bütün çocuklar, Müslümanlığa elverişli olarak dünyaya gelir; fakat daha sonra bunları, Ana ve abaları Hıristiyan, Yahudi ve dinsiz yapar. Ashap-ı kiram tarafından:
- Ey ALLÂH’ın(c.c) Resulü (A.s)! Ya, birilerinin kendisine böyle bir duyuruda bulunulmadan ölen çocuk ne olacak? Denildi. Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:
- Herkesin, ALLÂH-u Teâlâ geçmiş ve geleceğini bizden daha iyi bilendir.” buyurdu. 40x40; 423/17. (Tuhfetü’l-Ahvezî, c: 6, s: 344)” (Taberânî ve Buhari’den)
-“Çocuklarınıza önce ‘Lâ ilâhe illallah’ cümlesini öğretiniz.” (İbn Mahled, s: 142; İbn Kayyim el-Cevziyye, s. 158.)
-“Kim Kur’an’ı okur, öğrenir ve onunla amel ederse, kıyamet günü, anne ve babasına nurdan bir taç giydirilir. Onun ziyası, güneş ışığı gibidir. Onun ana-babasına iki hulle (Cennetin özel takım elbisesi) giydirilir ki pek çok kimse onlara kıyaslanamaz. Onlar: -“Ne karşılığında bunlar bize giydirildi?” derler. -“Çocuğunuzun Kur’an hafızı olması sebebiyle” yanıt verilir.” (40x40; 187/24 (Et-Terğîb, cilt; 2, sayfa: 355.)
-“Çocuklarınızı, Kur’an okutmakla, Kur’anı anlamakla, ibadetlerini yapmakla, Resülullah’ın (A.s) soyundan gelenlerini sevmek gibi üç özellikte terbiye ediniz.” (Hz. Ali Ra.’den- Kenzü’l-İrfân; 192/441-Camiu’s-Sağîr’ 180.) 
-“Çocuklarınız, sağını solunu bilince namazlıklarını öğretin, yedi yaşına gelince onlara namaz kılmalarını söyleyin. On yaşlarına girdiklerinde kılmazlarsa, onları hafifçe cezalandırın ve yataklarını da ayırın.” (Ebu Davut, salât 26, 497. Çocuk ve Ahmed İbn Hanbel’in Müsnedi’nden)
-Resul-i Ekrem (s.a.a) bir gün şöyle buyurdu:
“Yazıklar olsun ahır zaman babalarına!”
Bunun üzerine ashap sordu:  -“Yoksa müşrik mi olacaklar?” Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyurdu:
-“Hayır, Müslüman kalacaklar; ama çocuklarına dini öğretmeyecek ve hatta çocukları dini öğrenmek istediklerinde onlara engel olacak ve onları dünyalık amaca sevk edeceklerdir. İşte ben böyle babalardan uzağım; onlar da benden uzaktırlar.” (Müstedrek’ül-Vesâil, c.2, s.625.)
-“Evladım! Evine girdiğin zaman evde bulunanlara selam ver. Bu hem sana, hem onlara bereket getirir.” (Tirmizi, İsti’zan, 10.)

i)Ahlaki edebi: 
-“Ey iman edenler! Emriniz altında ki ve sizden olup da henüz erginlik çağına ermemiş olan çocuklar, yatak odalarınıza girmek için şu üç vakitte izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra. Bu üç vakit sizin için uygun olamayan mahrem vakitlerdir. Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur; onlar yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında serbest olabilirsiniz. İşte ALLÂH,(c.c) size ayetleri böyle açıklamaktadır. ALLÂH,(c.c) uygun olanı bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nur,58.)
-“Sizden olan çocuklarınız erginlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi, onlar da izin istesinler. İşte ALLÂH,(c.c) âyetlerini size böyle açıklar. ALLÂH,(c.c) her şeyi bilendir; hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nur,59.)

ALLÂH’ın(c.c) Resulü, (As.) Hanımlarından ve Müminlerin Annesi Hz Aişe (Ra.) anlatıyor:
ALLÂH’ın(c.c) Resulü, (As.) kızı Fatma yanına girdiğinde, ALLÂH’ın(c.c) Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kızı için ayağa kalkar, elinden tutar ve onu öper ve kendi yerine otururdu.  ALLÂH’ın(c.c) Resulü (A.s) kızı Fatma’nın (Ra.) yanına girdiğinde, Fatma hemen ayağa kalkar, elinden tutup öperdi ve Babası ALLÂH’ın(c.c) Resulü (As.) kendi yerine oturtturdu.” (Ebu Davud, H. No: 5217.)
-“Bir genç, yaşlı olması sebebiyle bir ihtiyara ikram (ve hürmet) ederse, ALLÂH-u Teâlâ da, o gence yaşlılığı sırasında hürmet ve ikramda bulunacak bir kimseyi müvekkil kılar.” (40x40; 429/39,Tuhfetü’l-Ahvezî, c: 6, s: 167.)
-"Küçüklerimize merhamet etmeyen büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir!" (Tirmizî, Bin, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66.)

j)Bakım ve korunması:
-“Hz. Ömer: Ey ALLÂH’ın(c.c) Resulü (A.s)! Kendimizi koruruz fakat ailemizi nasıl koruyabiliriz? Diye sordu. Peygamberimiz: (s.a.v) “ALLÂH’ın(c.c) sizi yasakladığı şeylerden onları sakındırırsınız ve ALLÂH’ın(c.c)  size emrettiği şeyleri onlara emredersiniz. İşte bu, onları korumak demektir.” buyurdu. (Alûsî, Ruhu 'l-Maânî, Beyrut, c. 28, s. 156.)
-"Kimde, Üç kızın geçimini temin eder, Onları eğitir, Onlara iyi davranırsa, onu, kendi kendinin ihtiyaçlarını görür hale gelinceye kadar, rahatlayıncaya kadar bakarsa, katiyetle affedilmeyecek olan, ALLÂH-u  Zül Celale Şirk koşma olmazsa, Cennete girmeyi hak etmiş olur.” (Metealibul aliye Hadiz no. 2527.)
-"Kim ki üç veya iki tane kız çocuğu yetiştirir, güzel terbiye eder, evlendirir ve onlara iyilikte bulunursa, o’kişi için Cennet vardır" (Ebu Davud, Edep, 120, 121.)
-"Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan Cehennem ateşinden koruyun!” (Sure’i Tahrim,6.)
“Bir kimse, çocukların geleceğinden sorumsuz kalarak çocuklarını Cehennem’in ebedî ateşinde yanmaya bırakıyorsa, güneşin sıcaklığından korumasında hiç bir hikmet yoktur.” (Siret Ansiklopedisi, cilt: 2, sayfa: 213.)
-"Her kim kız çocukları yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa, bu çocuklar onu Cehennem ateşinden koruyan bir siper olurlar" (Buhârî, Zekât, 10, Edeb, 18; Müslim, Bin, 47 Ayrıca bk Tirmizî, bin,13.)
-“Kim Müslümanlar arasından bir yetim alarak yiyecek ve içeceğini paylaşırsa, affedilmez bir günah olan (şirk) işlememişse, Hak Teâlâ onu mutlaka Cennete koyacaktır.” (Tirmizî, Birr 14 (1918) Kütüb-i Sitte, cilt: 2, sayfa: 517 Hadis No: 180.)

k)Sorumlu olunmayan halleri:
-“Erdemlik çağına gelinceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan, sıhhat buluncaya kadar 'deli' mecnun olandan, bunların irade dışı işledikleri hatalar amel kayıtına suç olarak geçmez.” (Ebu Dâvud, Hudûd 16, /4398, 4403/ Kütüb-i Sitte, cilt: 6, sayfa: 307 Hadis no: 1658.)

*Sosyal hakları-
a) Üvey evlat ve yetimlerin himayesi:
-" ALLÂH,(c.c) evlâtlıklarınızı öz oğullarınızdan yapmadı ki; bunlar, sizin ağzınıza gelen boş sözlerdir. ALLÂH,(c.c) hakkı söyler. Doğru yolu o’ gösterir. Evlatlıkları babalarının adıyla çağırın. Bu ALLÂH Teâlâ yanında bu daha adaletlidir. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin din kardeşiniz ve dostlarınızdır. Yanlışlıkla “falan oğlu” diye başkasının baba adıyla çağırmanız halinde size bir günah yoktur. Fakat bunu kasıtlı olarak yaparsanız hata edersiniz. ALLÂH,(c.c) çok affedici ve çok merhametlidir." (Ahzâb, 4-5.)
-Sahabeden Ebu Hureyre (R.a) anlatıyor, ALLÂH’ın(c.c) Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana,
“Müslümanların evleri içinde, en hayırlı Ev, içeresinde kendisine iyi davranılan, kendi çocuğu gibi kol kanat gerilen, bir yetimin bulunduğu evdir, en kötüsü ise, yetime zülüm edilen evdir!” (Camiussağir no.2118.)
-“Kim üç yetimi yetiştirir, nafakasını temin ederse, sanki ömrü boyu geceleri namaz kılmış, gündüzleri Oruç tutmuş ve sabahtan akşama yalın kılıç ALLÂH,(c.c) yolunda cihat etmiş gibi sevap alır. Öyle ki, ben ve o, şu iki kardeş (parmak) gibi Cennette kardeş oluruz.” buyurdu ve şahadet parmağı ile orta parmağını birbirine yapıştırdı. (Kütüb-i Sitte, cilt: 17, sayfa: 475 Hadis No: 7095.)

-“Her kim, anadan ve babadan Yetim olan bir çocuğu, bakmak barındırmak, Müslüman olarak yetiştirmek üzere, hayata tam alışıncaya kadar, kendi kendini idareye gelinceye kadar yanına alırsa, o' kimsenin Cennete girmesi kesinleşir." (İ.Münziri Hadis no.c.5,s.169. h.6-7.) 
-Sahabeden Ebu Hureyre (R.a) anlatıyor, ALLÂH’ın(c.c) Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem,
“Akrabasından olsun veya yabancıdan olsun; bir yetimi himayesine alarak eğitim ve ihtiyaçlarını karşılayıp güzel yetiştiren, benim ile cennette iki parmak gibi yana, yana olacağız."  (Müslim Muhtasarı Hadis no.2682.)

b)Geleceğini sağlamak:
-“Her kim iki kız çocuğunu erginlik çağına kadar yetiştirip himaye ederse kıyamet günü o kimseyle yan yana olacağız.” buyurdu ve parmaklarını bitiştirdi. (Müslim, Birr 149; Ayrıca bkz. Tirmizî, Birr 13.)
-“Her kim üç kız çocuğunu himaye edip, büyütüp evlendirir ise, sonra da onlara ikramla iyiliklerini devam ederse o kimse cennetliktir.” (Ebû Dâvûd, Edeb 121; İbn-i Hanbel, III, 97.)

c)Evlendirmek:
Ebu Hüreyre’den gelen bir rivayette Peygamber (A.s) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: -“Çocuğun, babası üzerinde ki bir hakkı da, gençlik çağına gelince onu evlendirmek.”
-“Çocuk olgunluk çağı gençliğe erince babası onu evlendirsin, aksi halde çocuk günah işleyebilir, onun bu günahı da babaya ait olur.” (İbni Kayyim el-Cevziyye, s. 159.) 
-“Dindarlığını ve karakterini beğendiğiniz biri size dünür gelirse, sorumlu olduğunuz kızı onunla evlendiriniz. Eğer bunu yapmazsanız yeryüzünde büyük bir fitne terörü çıkar.” (Tirmizî’den)
-“Kızını, kötü bir kimse ile evlendiren kimse, kesinlikle ona merhametsizlik etmiş olur.” (Kenzü’l-İrfân; 345/861 ve Menâvî’den)
-“Kim erginlik çağına varan iki kızını, kendisi onların yanında olduğu müddetçe iyilik yapar evlendirip ihsanda bulunursa, bu kızlar o kimsenin mutlaka Cennetlik olmasına sebep olurlar.” (Kutub-i Sitte, cilt: 17, sayfa: 473, Hadis No: 7090.)
-“Kim, üç kız çocuğu bakıp büyütür ve onları güzel terbiye eder; onları evlendirir ve onlara ihsanda bulunursa, onun için cennet vardır.” (Seçme Hadisler; 248/79.- Ebu Dâvud’dan)

ç)Çocuğa anlayış göstermek:
-“Ey iman edenler! Gerçek şu ki, sizin yetiştiremediğiniz eşlerinizden ve çocuklarınızdan bir kısmı sizler için birer düşmandırlar. Şu halde onlardan sakının. Yine de affeder, hoş görür kusurlarını yüzlerine vurmaz ve bağışlarsanız, şayet ALLÂH,(c.c) onlara karşı sizi bağışlayıp, esirgeyendir.” (Tegabün,14.)
Resulullah (s.a.v) buyurmuştur:
-"Çocuklarınıza saygılı davranın, onlarla alay etmeyin, onlara hakaret etmeyin, aptal ve cahil gibi lakaplarla onları çağırmayın." (Hadis-i Terbiyetî, c.1, s.117; el-Kâfi, c.6, s.47.)
-"ALLÂH’ın(c.c) rahmeti, çocuklarının iyi işler de başarı kazanmasına yardımcı olan anne ve babanın üzerine olsun!"
"Bu nasıl gerçekleşebilir?" diye sorulduğunda Resülullah (s.a.v) buyurdu:
-"Çocuklarınızdan, yapabilecekleri bir işi bekleyin; güç yetiremeyecekleri şeyi onlardan istemeyin; onları kötü işlere sevk ederek günah işlemeye mecbur etmeyin; çocuğunuza yalan söylemeyin ve abes şeyler yapmayın." (el-Kâfi, c.6, s.50.)

d)Adil olmak:
- “Hak ve hukuktaki adaleti göz önünde bulundurun. Velev ki kararınız yakınlarınızın aleyhinde olsa bile…” (Süre Enam, Âyet 152.)
-“ALLÂH’tan(c.c) korkun ve çocuklarınız arasında adaleti gözetin.” (Hadis, Buhârî, Hîbe, 12-13.)
-“Bizim küçüğümüze sevgiyle merhamet etmeyen, büyüğümüzün hakkına saygı göstermeyen kimse bizden değildir. Bizleri aldatan da bizden değildir. Kendi nefsi için sevdiğini, diğer mü’minler için de sevip istemedikçe, hiç bir kul gerçek bir Mümin olamaz.” (500 Hadis; 220/346.)
-“Çocuklarınız size ihsan, hürmet ve itaatte âdil olmalarını istediğiniz gibi, siz de onlar arasında hediyede ve bağışlamada adalet ki eşitliğe riayet ediniz.” (250 Hadis; 46/51. (Taberânî’den)
Numan b. Beşir’den şöyle dediği rivayet’e göre:
-Babam, beni aldı ve Resülullah’a (A.s) götürdü ve şöyle dedi:
-“Ben, şu oğluma bir köle hediye ettim.” Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:
- “Oğullarının hepsine eşit hibede bulundun mu?” buyurdu:
 Babam:
-“Hayır” cevabını verdi. Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem:
-“O’ hâlde, onu geri al” buyurdu. (40x40; 424/20. Müslim, c: 5, s: 65.)
-“Kimin kız çocuğu olup da, onu canına kıymaz, ona hakaret etmez ve erkek çocuğunu ona tercih etmezse ALLÂH-u Teâlâ o kimseyi Cennet’e kor.” (Seçme Hadisler; 165/49. (Ebu Davud’dan)

e)Çocuğun güvenini kazanmak:
-“İyilik etmeleri için çocuklarınıza yardımcı olun. Her anne ve Baba çocuklarının itaatsizliğine engel olabilir.”(Mecma’uz-Zevâid, c.8, s.146)
-“Kendisi çocuklarına, hukuksuz davranarak itaatsizlik ile asi olmasına neden olan Anne ve babaya ALLÂH,(c.c) belasını versin." (Mekarim’ul-Ahlâk, s.518.)

f) Öz ve yetim çocuğun mirası:
Yüce Hak Teâlâ Furkan’ında buyurur ki:
-"Çocuklarınız hakkında ALLÂH,(cc.) size şunu emrediyor: Erkek çocuğa iki Kız hissesi vardır. Çocukların hepsi kız ise ve ikiden daha çok ise, mirasın üçte ikisi o’ vakit kızlarındır. Sadece bir Kız çocuk ise, mirasın yarısı ona aittir. Ölenin çocuğu varsa, ölenin büyük Anne ve Babasından her birine mirastan altıda bir hisse vardır. Ölenin çocuğu olmaz da, sadece kendi Anne ve babası ona mirasçı olursa, annenin hissesi üçte birdir. Ölenin kardeşleri de varsa, annenin hissesi o’ vakit altıda bir’e düşmüş olur. Lakin bu hüküm, ölenin yaptığı vasiyetin yerine getirilmesinden ve borçların ödenmesinden sonra, arta kalan mal içindir. Anne ve Baba ileriki zaman da evlâtlarınızdan hangisinin size daha faydalı veya hayırsız olacağını siz bilemezsiniz; bu şekildeki hisse dağıtımı şüphesiz ALLÂH,(cc.) size kararını kesin farz la bildirilmiştir! ALLÂH(cc.) ise, her şeyi gereğince bilir ve her şeyi usulünce yerli yerin de hikmetle yapandır.” (Nisa,11.)
-“Öksüzler büyüyünce, kendi başlarının çaresine bakacak olgunluğa geldiklerini anladığınız da, onların mal varlıklarını kendilerine teslim edin! Onlar büyüdükten sonra, “bu malları benim elimden alırlar” diye, öksüzlerin malını yemeyin! Şayet zengin olan ebe beyin, onların mallarına tenezzül etmesin. Fakir olanlarda, ihtiyacı kadar israf etmeden geçimlerinde harcasın! Mallarını geri vereceğiniz zaman, yanlarında şahitler bulundurarak onlara geri iade edin. Hesap sorucu olarak ALLÂH,(cc.) herkese yeter! (Nisa,6.)
-“Eğer miras bölüşümü sırasında, hak sahibi olmayan fakir akrabalar ve diğer yetim yoksullar yanınızda hazır bulunursa, onlara da bir miktar verin ve onlarında az, çok gönüllerini razı edecek hoş sözler söyleyiniz! (Nisa,8.)

Resülullah (A.s) buyururlar ki:

-"İki farklı dine mensup olanlar birbirine mirasçı olamaz." (Ebû Dâvud, Ferâiz, 10; Tîrmizî, Ferâiz, 16; Ibn Mace, Ferâiz, 6; Dârîmî, Ferâiz, 29; Ahmed b. Hanbel, II, 187, 195.)
-“ALLÂH-u Teâlâ, her hak sahibine hakkını vermiştir. Dikkat ediniz, vâris sahibine vasiyet gerekmez!” (250 Hadis; 100/126. Buhârî- Müslim)
-"Varis sahiplerine miras bırakınız ki; başkalarına muhtaç olmasınlar." (Buhari, Sad bin Ebu Vakkas'tan)
-"İki farklı dine mensup olanlar birbirine mirasçı olamaz." (Ebû Dâvud, Ferâiz, 10; Tîrmizî, Ferâiz, 16; Ibn Mace, Ferâiz, 6; Dârîmî, Ferâiz, 29; Ahmed b. Hanbel, II, 187, 195).
-“Haksızlıkla başkasının veya yetimlerin mallarını gaspla yiyen, Cennete giremez!" (Ebu Hureyre, Ramuz el-Hadis no.c,1.s,69.h,4.)
-"İnsanı helâk eden şu yedi şeyden kaçının. Onlar nelerdir ya Resulullah dediler. Bunun üzerine: - ALLÂH’a(cc.) şirk koşmak -Sihir - ALLÂH’ın(c.c) haram kıldığı cana kıymak -Faiz yemek -Yetim malı yemek -Savaştan kaçmak -Suçsuz ve namuslu Mümin kadınlara iftirada bulunmak” buyurdu. (Buhârî, Vasâyâ, 23, Tıbb, 48; Müslim, Îmân, 144.)

g)Gayri meşru çocuğun durumu:
-"Her hangi bir erkek, emrinin altında veya başka hür bir kadınla zina ederse, doğacak çocuk zina çocuğu olur. Kadın ve doğan çocukta mirasçı olamaz; ancak o’ çocuk kadın tarafına aittir!"  (Ahmed bin Hanbel, II, 216, Ebu Dâvud, Ferâiz, 9; İbn Mâce, Ferâiz, 14; Darimî, Ferâiz, 45; eş'-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, VI/66.)
-"Gayri meşru ilişkiden dünyaya gelen bir çocuk, anne ve babasının hatasından dolayı o’ çocuk onlar için “piç” diye suçlanamaz! Buyurmuştur. (Hâkim, Müstedrek; Beyhakî, Sünen X/59; Münâvi V/372.)
-"Herhangi bir kadın bir topluluğa onlardan olmayan bir kimseyi sokarsa, ALLÂH’tan(c.c) bir yardım görmez ve ALLÂH Teâlâ onu cennetine sokmayacaktır. Yine bir erkek yüzüne bakarak bir çocuğu inkâr ederse, ALLÂH,(cc.) ondan yüz çevirir ve onu kıyamet gününde öncekilerin ve sonrakilerin huzurunda rezil ve rüsvay eder (Ebû Dâvud Talâk, 29; Dârimî, Nikâh, 42; Nesâî, Talâk, 47).
-"Müslüman kâfire, kâfir de müslümana mirasçı olamaz" (Buhârî, Hacc, 44, Meğâzî, 48, Ferâiz, 26; Müslim, Ferâiz, I ; Ebû Dâvud, Ferâiz, 10; Tirmizî, Ferâiz, 15.)
-"Hz. Peygamber (As.) liânla nesebi reddedilen (Zina kar) çocuğun mirasını anneye ve ondan sonra annenin hısımlarına bağlamıştır" (bk. Buhârî, Ferâiz, 17; Ebû Dâvud, Ferâiz, 9; Dârimî, Ferâiz, 24.)
*Çocuğun özetle temel hakları-
1-Nesebin olan genetik sağlığındaki temizlik,
2-Yaşam hakkı tanınması,
3-Şahsına değer verip, iyi bir isim verilmesi,
4-Sağlığı için ana sütü ve korunup desteklenmesi,
5-Yatak ve odasının ayrı olması,
6-Güvenli bir gelecek sağlanması,
7-Dini ve milli ahlak ile iyi yetişmesi,
8-Genel eğitim, öğretim, spor ve savunma, mesleki iş teknikleri öğrenmesi,
9-Kız, Erkek ayrımı veya bir nedenle fark gözetmeden eşitlikte adil davranmak,
10-Çocuklar için harcanan maddi imkânları meşru helal yollarla kazanılması.
11-Hakkı olan mirasını ‘üveyde olsa’ verilmesidir.

*Her bireyin sorumluluğu:
“-Ey insanlar, Rabbinize sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azaptan korunun. Babanın evlâdı adına bir bedel ödeyemeyeceği, onu kurtaramayacağı, evlâdın babası adına bir bedel ödeyemeyeceği, onu kurtaramayacağı günden endişe duyun. ALLÂH’ın(cc.) vaadi doğrudur, haktır. Dünya hayatı sizi aldatmasın, şeytan ve hilekâr insanlar, ALLÂH’ı(cc.) öne sürerek, onun adına sizi kandırmasın.” (Lokman,33.)
-“Hepiniz çoban ve muhafızsınız; mahiyetinizde bulunanların hukukundan sorumlusunuz. İş başındakiler de muhafızdır, memurlarından sorumludur. Erkek, aile fertlerinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın da kocasının evinde bir muhafızdır; o da, ondan sorumludur. Hizmetçi muhafızdır, o da efendisinin malından sorumludur. Ve öyle ki, hepiniz görevlisiniz; emrinizin altındakilerden sorumlusunuz.” (Riyazü’s-Sâlihîn; c: 1, S: 337, H. No: 298.)

*Faziletli nesiller yetiştirmenin uhrevi önemi:
Bir Hadisi-i şerifte rivayet olunur ki:
-“Kişinin Cennet’te derecesi yükselir. 
Adamcağız:
- “Bu nereden geldi? Diye sorar.” 
Kendisine:
- “Çocuğunun senin için istiğfar etmesinden” denir.” (Seçme Hadisler; 162/43 (İbni Mâce’den)
-“ALLÂH,(c.c) yolunda sarf ettiğin para, bir köle azat etmek üzere sarf ettiğin para, bir miskine yardım ettiğin hizmet, aile etrafına sarf ettiğin bedeni ve mali emeğin... Bunlara sevap bakımından en değerlisi, kendi ailendekilere sarf ettiğin yardımlardır.” (250 Hadis; 125/157, Müslim’den)
-“Hanımına yedirdiğin yemek senin için bir sadakadır. Çocuğuna yedirdiğin yemek senin için bir sadakadır. Hizmetçine yedirdiğin yemek senin için bir sadakadır. Kendi nefsine yemek yedirmen de senin için bir sadakadır.” (Ahmed İbni Hanbel ve Tirmizî’den)
-“Her kim kız çocuklarını yetiştirme yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa, bu çocuklar, onu cehennem ateşinden koruyan bir siper olur.” (Buhârî, Zekât 10, Edeb 18; Müslim, Birr 147; Ayrıca bkz. Tirmizî, Birr 13.)
-“Kişinin öldükten sonra geride bıraktığı şeylerin en hayırlısı, kendisine dua eden faziletli Müslüman dürüst bir evlât, sevabı kendisine ulaşan ‘sadaka-i cariye’, kendisinden sonra halkın amel ettiği bir ilimdir.” (Müslim, Vasiyet, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36.)

 -“İnsan ölünce kendisinden ameli kesilmiş olur. Ancak bundan üç şey müstesnadır:
 1-Sadaka-i cariye’ başkaların hizmet vakıf imar eseri,
 2-Kendisinden faydalanan ilmi,
 3-Kendisine dua eden hayırlı evlat.” (500 Hadis; s. 45-67. Müslim’den)

*Ahiretlik olan çocuklar:
-"Müminlerin ölen küçük çocukları cennette emniyettedir. Kıyamet günü baba ve annesine teslim edilinceye kadar bakımlarını Hz. Peygamber İbrahim’in (A.s)  eşi Sera hanım yanlarına himaye almıştır." (Hadis, Müsned)
-“Sizin küçükleriniz (Müslümanların küçükken ölen çocukları) Cennet ehlinin de küçükleridir. Onlardan birisi babasına gelerek onun elbisesini tutar ve Hak Teâlâ, Ana, babasını bağışlayıp cennete sokuncaya kadar onu bırakmaz.” (Ebu Hüreyre R.a)
-“Kıyamet gününde Müslümanların on iki yaşına kadar olan çocukları arşın altındadırlar. Şefaat ederler ve şefaatleri kabul olunur. On üç yaşına ulaşanların ise, lehine yahut aleyhinedir. Yani bulûğa erenler hesap verirler." (Ebu Ümame R.a)
-"Müslümanlardan bir kimsenin üç çocuğu ölürse, umarım ki, ona çok az miktar Cehennem ateşi dokunur." (Ebu Hüreyre R.a)

*İdeal Çocuk nasıl yetişmeli:
1-Mahreminde olan soy temizliğini sağlanmalı,
2-Engelli de olsa, yaşam hakkı tanınmalı,
3-Şahsına saygı değer iyi bir isim verilmeli,
4-Sağlığı için süt emme ve korunup bakılmalı,
5-Yatak odası 3-5 yaşından iken ayrılmalı,
6-Yarına ‘imkânlar oranın da’ güvenli dünya ve Âhiret gelecek sağlanmalı,
7-İyi bir ortamla dini, milli ahlaki eğitim verilmeli,
8-Temel eğitim, öğretim, spor ve savunma, mesleki iş teknikleri öğrenmeli,
9-Davranış alışkanlıklarında ki hataları başkasının yanında yüze vurmamalı,
10-Riyakâr olmaması için, başkaların yanında çocuğu şımartmamalı,
11-Karı, kocadan birisi çocuğu azarlarken diğeri ona arka çıkmamalı ki; hatasını bilsin,
12-Çocuğa, ceza ve ödüllenirken ölçeği dengeli tutmalı; ya arsız olur, ya da korkak olur, 
13-Kusurlarını kabullenmeyi öğretilmeli; kusurlarını bilip yapmamaya çalışması hayatta başarılı olmasına sebep olur.
14-Hayatta, iyi ve kötüyü, hayır ve şer’i, zarar ve kar’ın farkını küçük örneklerle yaşatarak açıklanıp bilinçlendirilmeli, 
15-Başarılarını severek takdir edilmeli ve her başarısına bir hediye ile ödüllendirmemeli,
16-Başkalarını kopyacı olarak değil de; kendi çabasıyla iş yapmaya yönetilmeli,
17-Başladığı bir işin takibini yapmalıyız ki; kendine değer verildiğini bilmeli, 
18-Yalancık ve hilekârlık hırsızlık gibi yüz kızartıcı huyları alıştırmamalı,
19-Hatalarını başa kakarak "sen Adam olamazsın, senden bir şey olmaz" gibi çocuk dışlanmamalı; kendine güveni kaybetmemeli,
20-Kötü lakap verilmemeli; kendini verilen unvanın kahramanı olmaya çalışır
21-Çocuk bir şey anlatırken biz onu dinlemeliyiz ve birileri bir şey anlatırken kendisi dinlemesini bilmeli,
22-Edepsiz söz ve davranışlarla onlara kötü örnek olunmamalı,
23-Efendiliği, dürüstlüğü kendine ilke kabullenmeli,
24-Toplum ortamında ki örf ve adetleri kendine anlam bulacağı şekil öğretilmeli,
25-İnatçı hallerinde, üstüne varılmamalı; daha sonra yanlış yaptığını uygunca anlatılmalı,
26-Kardeşler arasında Kız, Erkek ayırmaksızın her paylaşım konusunda adil davranılmalı, birlerin bir konuda önceliği varsa, izah ederek nedeni anlatılmalı,
27-Menfaat fırsatçılığı yerine, insanlık değerlerinin maddeyle pazarlanmayacağının bilmeli, 
28-Çocuklar için harcanan maddi imkânları meşru helal yollardan ihtiyaçlar kazanılmalı.
29-Her dileğini yerine getirilmemeli; sahip olduğu imkânların değerini anlamalı,
30-Karı ve koca çocukların yanında şiddetli kavga etmemeli,
31-Yaratıcının yaratığı insanlar başta olmak üzere her varlığa karşı sevgi ve saygılı olmasını anlatıp öğretilmeli,
32-Başkaları ile paylaşma da nelerin paylaşıla bileceğini bilinçlendirilmeli,  
33-Toplumda ne ezilsin, ne de başkaların zulmüne boyun eğmemeli,
35-Biz birine şahsi olarak kırgınsak eğer, çocuğumuzu da ona düşman etmemeliyiz.

*Çocuklarımız bize bir imtihandır:
Nitekim her şeyin tek sahibi buyururlar ki;
“-Biliniz ki, dünya hayatı, ancak bir oyun, eğlence, bir süs, bir ihtişam ve aranızda övünme vesilesi ve çok mal ve evlât sahibi olma yarışından, isteğinden ibarettir. Tıpkı, bitirdiği ekinleri çiftçinin hoşuna giden, toprağı suya doyuran yağmura benzer. Sonra o ekinler coşar, gürleşir. Daha sonra onların sapsarı olduğunu görürsün. Sonra onlar tarlada çerçöp haline gelir. Âhirette, ebedî yurtta da dehşetli bir azap vardır. ALLÂH,(c.c) tarafından bağışlanma, O’nun rızası ve rızasına ulaşma mertebesi de vardır. Dünya hayatı sadece aldatıcı bir zevkten ibarettir.” (Sure Hadid, 20.)
“-Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. Çünkü ALLÂH,(c.c) aranızı ayırır. ALLÂH,(c.c) yaptıklarınızı görendir.” (Mümtehinne,3.)
“-Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir ve büyük faydalı mükâfat ALLÂH’ın(c.c) katındadır.” (Enfal,28.)
“-Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise ALLÂH’ın(c.c) yanındadır.” (Tegabün,15.)
“-Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi ALLÂH’ı(c.c) anmaktan meşgul edip alıkoymasın. Kim böyle yaparsa, işte onlar zarara uğrayanlardır.” (Münafkun,9.)

-Şüphesiz Âziz olan, ALLÂH(c.c) ve Resulü (A.s) en doğrusunu, güzelini bilip söyleyenlerdir.  

***
Çocuklarımızın okulu yaşadığımız toplumun sanal ve yerleşim alanlarında ki gerçek sokaklar olursa, başıboş içi küflü, ruhsuz acayip bir varlık haline gelmesi kaçınılmaz sonuçları olur; Maza-ALLÂH…
“Nitekim ALLÂH’ın(c.c) Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurduğu gibi: -“Hepiniz kendi çevrenizden sorumlusunuz. Mesela, Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. İşçi patronunun malının bekçisidir; o da işyerinden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobansız ve güttüğünüz sürüden sorumlunuz.” (Riyazü’s-Salihin) “
Müslümanlıkta:  “Nemelazımcılığın” asla yeri yoktur; Müslüman: Elinden, dilinden, ırzından emin olunan ve iyiliği tavsiye edip, kötülüğe karşı mücadele edendir. 
“Ne yapalım kardeşim herkesin çocukları böyle; bizimkide onlardan bir farkı yok” diyerek serzeniş edersek, bu aczi yetimizin faturasını bireyden devlete ve tâ dünyaya kadar uzanan zararını birlikte çekeriz!
Âlemlerin Rabbinin yeryüzündeki benim varlığımı en güzel biçimde temsil eden âdemoğlu ‘Halifem’ diye öğündüğü sorumlu her birimiz bire Aziz varlıklarız. Hele birde Müslüman kimliğini taşıyorsak dünyaya örnek nesiller yetiştirmeliyiz.

-Yüce Rabbimiz…
Birbirini seven, birbirine anlayışla yaklaşan çevresine huzur ve refah veren bir aile hayatı kurmayı gençlerimize nasip etsin. ALLÂH -u Teâlâ aile hayatı kurmuş olanlara da ayrılık göstermesin.
Evimize, yurdumuza devletimize ve tüm insanlığa hayırlı, güzel faydalı ve sağlığında başarılı evlatlar yetiştirmeyi herkese gönlünce nasip etsin.
Amin...
19.2.2018

Müellifi: Aydın Suyak
https://asuyak.wordpress.com/2018/02/20/1166/

Müellifi: Aydın Suyak