21 Kasım 2014 Cuma

Kuru Köprü Fıkraları

Rahmetli (Güdük Şabanların) Hac Mehmet Şen
Amcamız: Sağlığında evin de yatarken, torunu “Hacı Mehmet Şen”
 (Perişan) –ı yanın da yatırırmış; hani torunlar sevimli olur ya…
Bu nedenle yanına almış. Hacı Mehmet amca, yine her gün yaptığı gibi
Sabah namazı vaktinden evvel kalkar ibadetini yapmaya çalışır. 
Tespihini çekerken yattığı odadan “Uç ya kulum” diye gaip den duyar gibi bir ses duyar bir, iki kez bu ses tekrar eder. 
H. Mehmet  amca, oturduğu yerden doğrulup kollarını kanat gibi açıp gözlerini yumarak yerden zıplamaya başlar.
Bir kaç kere dener baksa ki; yine aynı yerin de bulunuyor.
Hayretle:
- “  uçamıyorum Ya Rabbi,Ya Resul Allah” diye yakınır!..
  
Yatağın altına gizlenen H. Mehmet arada bir eğilerek dedesinin hareketlerini izler:
Fakat gülmemek için de kendini zar, zor zapt eder.
Aradan kısa süre geçer geçmez,
   yatağın altından fıkırtı halin de bir gülme sesi işitir.
Hacı amca eğilip baksa ki, torunu H. Mehmet.
-“ Vay it oğlu it, eşek oğlu eşek der”; amma bu arada H.Mehmet’in kulağından çekerek divanın altından çekip çıkarır.
Bunun ensesine tokat’ı yapıştırıverir.
***
Düzenleme: Aydın Suyak
***

Kolay Gelsin Usta

Yetmişli yıllarda bizim köylü hemşehrilerimiz , taşıronluğunu şükrüyenin ( Arap Ahmet)  Ahmet Şahin'in yaptığı bir işe Eskişehir'e İnşeata çalışmaya giderler.

Suvacı ustası olarak :
Koca İsmailin oğlu Mehmet Yardım (Eğri ve
(Çinik kafa) Şükrünün Mehmet Güleş,i

Amele olarakta:
Duran....  (Arapoğlu)
Mehmet Hafızın oğlu Ali Başatuğrul (deli Ali) yi götürür.

Sabah işe bismillah deyip başlangıç yaparlar.
Aradan bir kaç saat sonra işin sahibi Mütahit
Şordan kolay gelsin diyerek bunların tek tek yanını dolaşmaya başlar.
Aşşağıda Arapoğlunu görür
-Kolay gelsin der.
- Arap oğlu
 Abi merhem gibi harç yaparım der.

 Mutahit içeriye  ustaların yanına geçer.
-Kolay gelsin usta der.
Çinik kafanın Mehmet
-Abi Takülünde suva yaparım der.

Mutahit onun da yanıdan geçer.
Koca İsmailin Eğri oğlan Mehmet ağa ya
kolay gelsin usta ona da der.
- Eyik maddarın da suvarım laan der.

En sonun da  bizim "deli Ali " ile karşılaşır.
Ona da kolay gelsin der.
-Sana ne lan avradını ......bilmem ne ettiğim!
Diye  deli Ali, Mutahit te sert çıkış yapar.

Adamcağız karşılaştığı her birinin haline tuhafla şaşırırıp kalır; biraz da  çık, çık edip kendi kendine kızar.
Geri dönüp, taşıron olan şükrüyenin Arap Ahmet'in yanına varır.
- Yav, Ahmet usta  sen bunları buraya özel mi getirdin?
Diye biraz sert ve şakın biçimde çıkışıp sorar?
Ahmet Ağa:
- Ne oldu Abi diye sorar?
Mutahit, İşçilerle karşılaştığını aynen anlatır.
Sonra durumu  kendi araların da espiriye vurup gülüşürler.
****
Yaşanan garip olayın için de, şimdi hayatta olmayan büyükleri Allahtan rahmet diliyorum.
 Yöre: Kayseri / Kuruköprü
Düzenleme: Aydın Suyak

****

Vur Eşir ağa, Vur Beşir ağa !


-Sene 68-69. yıllar arasında gelişen gerçek bir olay:

İki köy (Kuru köprü ve Salkuma= Gürpınar) halkının hayvanlarını otlattığı ortak yaylım alanı olan "Dağ" mevki de arazi merası var.
Bunlar kendi araların da o’ diyormuş bu mera bizim, diğeri diyormuş bu mera bizim.
Çobanlardan biri gelip köyün ileri gelenlerine “yine Kuru köprünün çobanı bizim meraya hayvanlarını otlatmaya gelmiş” diye zaman , zaman şikayette bulunurmuş.
Bir gün Kuru köprülü iki kafadar araların da konuşup fikir birliği yapıp,
Salkuma köy’ün çobanına o’ arazide yakalıyorlar. Çobanı orada fena hırpalıyorlar.
Bu arada çobanı darp ederlerken araların da bir birlerine şöyle hitap ediyorlar:
“ Vur Eşir ağa, vur Beşir ağa” Adamcağızı çok kötü dövüyorlar!
Çoban can havli ile köye (Salkuma) ya kendini zor atar.
Köy halkı merakla başına toplanıp soruyorlar:
-        Sana ne oldu, kimler dövdü?
Çoban:
-Böyle, böle oldu…
“Benim yanıma iki kişi geldi, “vur Eşir ağa, vur Beşir ağa deyip beni dövdüler” diye anlatır.
Araların da soruşturuyorlar. Bu Eşir ağa, Beşir ağa kimler diye sorunca birileri diyor ki oradan “ Yav bu adamlar Dikirli” diyor.
Komşu “Dikir” köyüne gidip ismi geçen şahısları görüp soruyorlar bizim çobanı sen mi dövdün?
-        Onlarda ağam olaydan yemin billah bizim haberimiz yok diyorlar.
Soruşturma yapan Salkumalılar, bir şekilde asıl çobanı dövenlerin Kuru köprülüler olduğunu öğreniyorlar.
Olay üzerine Salkumalılar bir gün Kuru köprülü çobanın o’araziye gelmesini      geriden takip ederler.
Kuru köprülü çobanı orada sıkıştırıp tehdit ederler.
 Çobanda yanın da ki,yardımcısını köye (Kuru köprü) hemen haberci gönderir.
Köyün muhtarı ve ileri gelenleri köy halkına tellal çağırttırırlar”Ey komşular duyduk duymadık demeyin Salkumalılar bizim köyün çobanını dağ da dövmüş Allah'ını seven yardıma koşsun” diye anons yaptırırlar.
Tellalı duyan bütün köy halkı ellerine kimisi silahını kimisi kazma, kürek kimisi değnek çeken olayın olduğu araziye koşarlar.
Salkumalı çobanı tehdit edenler, bir de baksalar ki, bütün Kuru köprüler yollara dökülmüş onlara doğru geliyorlar.
Adamlar korkudan köylerine doğru kaçmaya başlamışlar.
Ogün olayın şamatası geliyordu, gidiyordu akşama kadar sürmüş.
Kuru Köprüler, Salkuma halkına taciz için köyünü yamacındaki tepeden silahları ile ateş edip köy’ün üstüne doğru rast gele vermişler kuşunu.
Salkuma halkı, Kuru köprüler geliyor bizleri öldürecek diye evlerinin tâ bucağına kadar saklanmışlar. Korkudan çoluk, çocuk ağlamaya, kapsın da ki köpekleri havlamaya başlamış.
Aile büyükleri sakinleştirmek için şöyle diyorlarmış” Aman susun Kuru köprüler geliyor” !..

Cehaletin olduğu yerde zulüm hakim olur!
Hepimiz hemşehri ve akrabayız! Artık çok şükür ki böyle cahillikler dolu olaylar bölgemiz yoktur.

Hikayeyi yazıya almamın sebebi: Tekrar hatırlayıp eskiden yaşanan anılarımızı bizler yeni nesiller ile birlikte muhabbetin eğlencesi olsun. Yoksa, bizim art niyetlere kesinlikle kargaşa yaratıp burada ve başka alanlara taşıyacak yeri yoktur!
Her zaman bizler, herkesle çevresi ile arasın da ki, sevgi, saygımız muhabbetle ebediyen güçlenip daim olsun…

Düzenleme: Aydın Suyak







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder